Barış zamanı Fenerbahçe ligin ilk 5 haftasında 3 maç kaybetti diye kıyamet kopuyor. Medya da yangına körükle gidip, sanki hepsi aynı şartlarda oynanmış gibi "20 yılın en kötü Fener'i" diyerek moralleri büsbütün bozmaya çalışıyor. Yenilgilerde skora bakarak değerlendirme yapıp, sarı-lacivertlileri yerden yere vuruyor. Son Sivas maçını ele alalım: Önemli sakatlarına ve Dinamo maçı için dinlendirilenler olmasına rağmen, 78. dakikaya kadar Fenerbahçe 1-0 öndeydi. Maç başında Güiza'nın bir gol vuruşu direkten dönmüş, Alex, Petroviç ile karşı karşıya pozisyonda mutlak golü yapamamış, son anda yine Güiza altı pastan bomboş durumdayken şutunu kaleciye nişanlamıştı. Sonuçta, istim üstündeki Sivas, kendi sahasında 2-1 kazandı. Geçen hafta da yazdım, Barcelona'lar, Real Madrid'ler, Milan'lar, Bayern Münih'ler ve nihayet önceki gün de Arsenal, kendi sahalarında zayıf rakiplere yenildiler. Top istemeyince ve şans olmayınca kötü sonuçlar alınıyor.
Bağrımıza basalım Sevinelim ligimiz Avrupa'ya benzedi. Neredeyse küçük takım kalmadı. Mali durumu düzelen kulüpler iyi kondisyonerlerle çok koşan ve mücadele eden ekipler kurup puan kazanıyorlar. Bir de bunların yanına hakem hataları (F.Bahçe'nin Gaziantep ve Hacettepe maçları) ve sertliğe göz yumulması da eklenince, her sonuç sürpriz olmaktan çıkıyor. Fenerbahçe sakatlarını düzeltip, Aragones ülkemize uyum sağladıktan sonra, taraftarın da desteğiyle bu kayıpları telafi edecektir. 34 maçın hepsini kazanırsanız 104 puan eder. Şimdi Fenerbahçe 9 puan kaybetmiş. Geriye alınacak 95 puan daha var. Futbol tarihimize bakın, 90 puanla şampiyon olmuş takım yok. Fenerbahçe toparlanır ve kalan maçlarını kazanırsa, 95 puana ulaşır. Demek ki hâlâ puan kaybetme opsiyonu var. Onun için taraftar stada koşup takımını desteklemeli, futbolcularına moral vermeli, toparlanmalarına yardım etmelidir. Dinamo maçı ile bu başlangıcı yapalım. Ocak ayına kadar transfer olamayacağı için, mevcut futbolcuları bağrımıza basıp başarıları için dua edelim.