İlker Ateş: Beraber yürüdük! 40 yıllık can dostumu kaybettim. Bir hayatın yarısını birlikte yaşadık. Sevinçleri, acıları, her şeyi birlikte paylaştık. Onun, hastalıktan sonra verdiği inanılmaz savaş, Türkiye'de aynı durumdaki insanlara umut aşıladı. Dünyanın en büyük hastalığına bu kadar kabadayılık yapan, ikinci bir insana rastlamadım...
Kazım'la mesleğe başladığımızda hep aynı kulvarlarda yürüdük. İkimiz de Anadolu'dan gelmiştik. Çocuklarımız birlikte büyüdü. Onun yaklaşık 30 yıl çok büyük ekonomik zorluklar çektiğini biliyorum. Buna rağmen bir gün olsun pes etmedi. Sağlıklı günlerinde hep daha iyi yaşamak için daha çok para kazanmayı arzu ederdi. Yazık ki, para kazandığı günler sağlıklı yıllarına değil, sağlıksız dönemine denk geldi. Eğer işin başından bu yana sağlıklı ve zengin bir Kazım Kanat olsa, ürettikleri tavana vuracaktı. Sivri bir kalemi ama altın gibi bir kalbi vardı. Ben de kendimden bir şeyler kaybettim. Onsuz bir yaşama alışmak benim için çok zor. Turgay Demir: Güle güle "Eşkıya!" HER Beşiktaşlının yüreğinde, haksızlığa isyan vardır. Kazım abi o isyanla "Eşkıyalık" yaptı Bab-ı Ali sokaklarında. Köşe başlarını tutan çapulcularla savaştı. Bir satır daha Beşiktaş yazmak için ter akıtıttı. Başkan Demirören ve yönetiminin Sabah'ı ziyaretinde "Benden sonra Turgay Demir var, en çok yakanıza yapışacak" derken bir misyonun devamından söz ediyordu. Beşiktaş pastasından pay almalarına rağmen "Benim Beşiktaş'ı savunmak gibi bir misyonum yok" diyenlere inadına, "Benim var arkadaş!" demeyi görev sayardı. Beşiktaş'ı savunmanın, taraf tutmak değil hakkaniyetli yarışı savunmak olduğunu bilirdi. O korkusuz eşkıyaydı. Yüreği dağların zirvesindeki Kartal Yuvası'nda asılı duran, gerçek bir eşkıya. Güle güle Eşkıya... Hep söylediğin gibi, adam gibi yarışan Beşiktaş'ı savunmak, hakkaniyetli yarışı, şerefli ikincilikleri savunmaktır; hileyle alınan teneke kupaları değil. Bu misyonsa üstenilmekten kaçınılan, ben böyle bir misyonu başıma taç yaparım. Gözün arkada kalmasın. Mekanın cennet olsun Kazım abi...