Tempocu aranıyor Adınız Fenerbahçe ise, bu ligin şampiyonluk adayı iseniz, Şampiyonlar Ligi'nde geçen seneden daha iyi sonuç almayı hedeflemişseniz, tempo bekleniyor insan maçın başında. İlk defa seyircinin karşısına çıktığı ve rakibinizin de teorik olarak daha güçsüz olduğu maçta göremiyoruz tempoyu. Çünkü onu yapacak orta saha adamları yana oynuyor, 4 futbolcunun arasındaki top alışverişi bazen 40 saniyeyi buluyor, seyirci de halı sahada babasını seyretmeye gelmiş çocuk ne kadar heyecan duyarsa o kadar heyecan duyuyor. Böyle bir oyunda anlık olaylar ve kişisel beceriler golü getirir derken, Semih'in Güiza'ya attığı mükemmel pas Fenerbahçe için şu anda golcüden çok rakibi rahatsız eden ve asist yapan bir santrfor görünümündeki Güiza'ya maçın en önemli işini yaptırıp rakibi 10 kişi bıraktırıyordu.
Rakip 9 kişi kalınca... 10 kişi yapan rakibin hâlâ senin üzerine korkmadan geliyorsa, "Neden korkutamıyorum" diye düşünmek gerekmez miydi Fenerbahçe? İstanbul BŞB, 47'de 9 kişi kalınca maçın sonucu aslında belli oluyor ama Maldonado'nun asisti Kazım'ın golü, garipliklerle dolu karşılaşmanın tebessüm ettiren enstantanesi oluyordu. 9 kişiye karşı kendi sahanda kalıp kontratakta bile topu ancak 35 saniyede karşı kaleye taşıyabilmek, bu takımın aslında antrenmanda bundan sonra ne çalışacağının net göstergesiydi. Çünkü bu yavaşlığı kırmaya çalışan, pasları ve presi ile sadece Alex vardı. Futbol basittir, 3 pasla ve 8 saniyede gol atılır ama takımın en çok top çalanının Alex de Souza olduğu, en iyi orta sahasının Semih gözüktüğü bir Fenerbahçe'nin potansiyel gücünü kinetik hale getirebilmesi için acil bir tempocu araması gerektiği, bana göre en aşikâr gerçektir.