Terim'in gerçekleri EURO2008'e el yazılarıyla mektup yazarak başlayan A Milli Takım futbolcuları İsviçre karşısında ya son mektubu yazacaklardı ya da "durmak yok, yola devam" diyeceklerdi. Aslında ikisini de yaptılar. İlk kırkbeş dakikadaki futbol "Anneciğim özledim dönüyorum" satırlarıyla biten bir son mektuptu. İkinci yarıda ise "Biz bu turnuvanın takımıyız. Bizden önce evine gitmesi gerekenler var" diyerek oynayan, özgüvenini, kalitesini sahaya yansıtan başka bir Milli Takım çıktı sahaya. İkinci yarıdaki farkın en önemli sebebi Terim'in yanlıştan dönmesiydi. Tümer ve Gökdeniz'in böyle ağır sahada 11'de olmaları yanlıştı. İkinci yarıya başlamamaları da doğruydu. Bunu şundan yazıyorum, Portekiz maçındaki mağlubiyetin bir telafisi vardı ve Basel'de onu telafi ettik. İki gün sonra Çekler'le oynayacağımız doksan dakikanın ise telafisi yok. En başta Fatih hoca sürprizlerden vazgeçmeli. B takımın havasını bulması, kenetlenmesi halinde yapabileceği çok şey var. Öyleyse el frenini çekmenin anlamı yok.
Doğru adamlarla çıkarsa Genel doğrular konuşuluyor günlerden beri. Nedir onlar? 1- Arda gibi yetenekli bir oyuncu bu takımda her zaman olmalıdır. 2 - Elinizde santrfor diye tanımlayabileceğiniz tek adam Semih. Öyleyse ondan da vazgeçilmemelidir. İşte gördük İsviçre maçında, Arda'nın fiziksel sınırlarını biraz zorlayınca neler yapabileceğine şahit olduk. Bu çocuk modern futbolun en iyi uygulayıcılarından biri. Turnuva tecrübesi arttıkça çok daha iyi olma ihtimali de var. Aynı şekilde Semih geriden atılan uzun topları indirdi, en net pozisyonunu yakaladığı anda da golünü çaktı. Şu iki maç Terim'in vazgeçilmezleriyle Milli Takım'ın vazgeçilmezlerinin aynı olmadığını gösterdi bize. Bence Çek maçına bu gerçekler ışığında bakarsak iyi şeyler görebiliriz. Macera ararsak sevincimiz yine hüsranla biter. Bir çift sözüm de aslan yürekli Servet'e. Onun cesur yüreği, nerede ise kopmak üzere olan bir bacakla oynaması, hepimizin göğsünü kabartıyor, gözlerini yaşartıyor. Tam annesinin dediği gibi "Tek başına takım" bu çocuk.