Vallahi yanarız Kabul ediyorum; bu tip karşılaşmalar yüksek profilli maçlar için ölçü olamaz. Ama nedense futbolun bu psikolojik kuralı içimi hiç ama hiç rahatlatmıyor. Salı günü Sevilla'da bambaşka bir Fenerbahçe izledik izledik; yoksa bu Sevilla karşısında biraz daha canlı bir Alex, hareketli bir Kezman, istekli bir Aurelio falan da bizi kesmez. Bırakın turu geçmeyi, bitsin diye dua edeceğimiz bir 90 dakika izleriz. Fenerbahçe'nin üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş. Sahadaki Fenerbahçeli futbolcular şampiyonluk mücadelesi vermiyorlar. Fenerbahçe sıradan bir orta sıra takımı görünümünde. Ben maçı televizyondan izledim. Bir de baktım, devre arasında resmim çıktı. Altında da bir yazı: Barış Ertül Radyospor'da! Bence maçtaki tek kayda değer enstantane buydu. Bir de belki, Ankaragücülü Bebbe'nin 77. dakikada Fenerbahçe'nin kalecisi Serdar'la karşı karşıya kaldığı pozisyon başta olmak üzere, Serdar'ın özellikle ikinci yarıda yaptığı birkaç kurtarış. Başka bir şey yoktu maçta. Bu kez de gözlerimiz Aurelio'yu aradı. Kemal ve Selçuk'lu orta saha, yavan bir Alex'in arkasında top yapamadı. Kazım da Deivid'in yerini dolduramadı. Önce Uğur Boral'lı sonra Ali Bilgin'li diğer kanat da çalışmadı maç boyunca.
F.Bahçe'nin işi zor Zico 2. yarıda Kemal'in yerine İlhan'ı oyuna sokarak forveti ikiledi. Ama Fenerbahçe'nin sorunu bulduğu pozisyonları gole çevirememek değildi ki! Baskılı falan da oynamıyordu Fenerbahçe. Ligin en kaliteli takımının orta sahası top yapamıyordu çünkü. Bana kalırsa dün yapılacak tek şey, İlhan'ı değil Aurelio'yu oyuna sokmaktı. Belki Alex'e yakın oynayan bir Aurelio, Fenerbahçe'nin ikinci bölgesine gereken hareketliliği ve yaratıcılığı getirebilirdi. Bu yavan oyunla F.Bahçe'nin işi çok zor. Roberto Carlos'un yokluğu da her anlamda olumsuz etkiliyor takımı.