Aslında çok kolay
Paniğe de yabancı sayısını düşürüp futbolumuzu yaz boz tahtasına çevirmeye de hiç gerek yok. Bu sorunu çözmek için, sürekli kendilerini örnek almaya çalıştığımız ülkelerin statülerini bir defa okumamız yeterli
Vur deyince öldür" diye çok güzel bir deyimimiz var. Bir de "Ayıdan bal istemişler, kovanı alıp gelmiş" deriz. Türk futbolunun 'yabancı sorunu' için kalem oynatırken, duruma uyarlayabileceğimiz "cuk" diye oturan böyle deyimlerimiz, atasözlerimiz de ister istemez aklımıza düşüyor. Her hafta yazmaktan size de "Dejavu" hissi yaşattığımız bu sorun, gerçekten özelde Türk futbolunun, genelde de Türk sporunun en büyük ve acilen çözümlenmesi gereken konusudur.
Olaya, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın dahil olmasıyla şimdi şekil değişti.
Yabancılar konusunda geri adım atmak istemeyen 'Türk futbolunun elitleri' Cumhurbaşkanımız'ın, sınırsız yabancının milli takımlarımıza zarar verdiği ve bir kısıtlamanın olması gerektiği açıklamasından sonra bunun ne şekilde yapılacağını konuşmaya başladılar.
Kademeli kısıtlamadan; önce sekize, sonra beşe indirilmesinden söz edilmeye başlandı.
Aynı yere döneceğiz Son on iki yıldır yabancı konusunda neredeyse her sene yeni bir karar alan Futbol Federasyonu, son gelişmelerin ardından yeniden harekete geçiyor. Her sene birer ikişer artırılarak sonunda sınırsız hale getirilen yabancı sayısı, şimdi tersten başlayarak aşağıya doğru çekilecek; yabancı sayısını ne kadar aşağıya çekebiliriz yarışı başlayacak.
Kulüp yöneticileri, TFF yetkilileri, taban birlikleri, Kulüpler Birliği vs. art arda açıklamalar yapacak ve sonunda iş "Bizim istediğimiz oldu" ya gelecek.
Tekrar Türk futbolcuların değerleri tavan yapacak ve biz başladığımız noktaya tekrar döneceğiz.
Aslında çok kolay... Paniğe de yabancı sayısını düşürüp futbolumuzu yaz boz tahtasına çevirmeye de hiç gerek yok. Sürekli kendilerini örnek almaya çalıştığımız ülkelerin statülerini, bir defa okumamız yeterlidir bu sorunu çözmek için...
Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında yabancı sayısı sınırsız...
Ancak yine bu ülkelerin tamamında sınırsız yabancı sayısı, çeşitli şartlara bağlanmış.
8 altyapı oyuncusu En önemli şartlardan biri de, 22 kişilik kadroda altyapıdan en az sekiz futbolcu bulundurma zorunluluğu... Böyle bir zorunluluk yabancı sayısını zaten kendiliğinden kısıtlamış oluyor.
Türkiye'de, bırakın Süper Lig kulüplerini, üçüncü ligde top koşturan bir kulübün bile çok güzel tesisleri ve altyapı oyuncuları var. Ancak ne hikmetse bu gençler, bir türlü kendi A takımlarına çıkıp oynama başarısı gösteremiyor. Bunu sağladığımızda bizdeki "Yabancı sorunu" da büyük ölçüde hatta ve hatta tamamen çözülmüş olacak.
Amerika, keşfedileli çok oldu; öyleyse her defasında Kristof Colomb olmak neyin nesi?
YUKARIYA, AŞAĞIDAN ÇIKILIR
2-3 Yaş Altı Kadın Voleybol Takımımız dünya şampiyonu oldu. Büyük gurur... Sporcusundan yöneticisine kadar herkesi tebrik ediyoruz. Tadını çıkaralım ama bilelim ki bu büyük başarının ardında ülke olarak büyük bir dram gizli...
Futbol dahil, voleybol ve basketbol gibi salon sporlarının yanında bireysel sporların neredeyse tamamında gençler kategorisinde Avrupa ve dünya şampiyonları çıkarıyoruz. Sadece geçtiğimiz yıl çıkardığımız şampiyonları sıralamaya kalksak sayfalar dolar.
Halterden judoya, eskrimden tenise, badmintondan okçuluğa, yüzmeden atletizme kadar neredeyse bütün branşlarda yıldızlar ve gençler kategorilerinde kürsüler bizim...
Sorunumuz bu gençleri yukarıya taşıyamamak...
Hikmeti nedir bilinmez; buralarda şampiyon olan gençlerimiz A kadrolarında kendilerine yer bulamazlar.
Türk futbolunda en iyi altyapılara sahip olan ve her sene şampiyonluğa oynayan Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor gibi takımlardan A takıma çıkıp da oynama başarısı gösteren kaç isim vardır acaba?
Dedik ya; özelde futbolun sorunu gibi görünse de bu 'yabancı sorunsalı' genelde Türk sporunun sıkıntısıdır. Bireysel sporlarda da çoğu zaman bu gençleri yukarıya taşıma başarısını gösteremiyoruz.
Türk sporunun ana sıkıntısı; genç yetenekleri yukarıya taşıyamamaktır.
Gençlerimizi yukarıya taşıyabildiğimizde yabancı sorunumuz bitecektir. Sporun yöneticileri, ilk olarak buna çok ciddi bir şekilde eğilmek zorundadır.
HANi SPOR KARDEŞLiKTi?
Büyüklerimizden çokça dinlerdik.
İstanbul'da rakip takım taraftarı arkadaşların hep birlikte maçlara gittiğini, aynı tribünde birlikte maç seyredip yine hep birlikte evlerine döndüklerini… Çook uzun yıllar önceleri maç seyretmek bu şekilde oluyormuş ama biz göremedik; bizden sonrakilerin de göremeyeceği çok belli...
Biz ayrı tribünlerde oturmaya bile razı hale getirildik; çocuğumuz "maça gidiyorum" deyince kazasız belasız gelmesi için dualar etmeye başlayan anne-babalarız malum... Her an başına kötü bir şey gelebilir, bir kavgaya karışabilir ya da arada kurban olabilir.
"Maç" denildi mi, maalesef bütün bunlar artık sıradan olacak olanlar listesinin en başında...
Başakşehir-Trabzonspor maçında tribünde yer almış iki küçük çocuğun üzerindeki Trabzonspor formasının çıkarttırılmasını dehşetle izleyenlerdenim. Hiçbir şeyden haberi olmayan, ailelerinin taraftarlığıyla renklere sevdalanmış bu iki küçük yüreğin, tehdit dolu ifadeler nedeniyle sırtlarındaki formanın babaları tarafından çıkartılması karşısında yaşadıkları travmayı ben yüzlerinden okudum.
Bu çocuklar, bu olayı ömürleri boyunca nasıl hatırlayacaklar?
"Benden olmayan düşmanımdır" psikolojisini akıllarına ve ruhlarına çaktın işte, daha ne olsun?
Ya da"Demek ki bu işler böyle oluyor " diye normalmiş gibi düşünmelerinin ve kötü olanı normalize etmelerinin müsebbibisin.
Sayende, ya holigan ya fanatik olacak, ya da bir daha aileleri tarafından asla tribünlere getirilemeyecekler.
Yapılan vicdansızlığa ve insanlık dışı muameleye sosyal medya ağırlıklı birkaç mention ve cılız birkaç ses dışında tepki hemen hemen yok gibi. Ya Futbol Federasyonu?
Güldürmeyin beni...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.