Koşmak için doğan uçan Türk
Diamond League'de (Elmas Lig) elde ettiği birincilik ve 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan üçüncü beyaz atlet olmakla adını duyuran, gazetelere de 'Uçan Türk' manşetleriyle misafir olan Ramil Guliyev'in kısa bir hikayesini yazacağız merak edenleriniz için… Kendisinin de ifade ettiği gibi; 2020 Tokyo Olimpiyatları 200 metre banko madalya adayımız Ramil... Rengi ne olur diye bugünden adını koyamadığımız ama bir aksilik olmaması halinde kürsüde olacağına kesin gözüyle baktığımız milli atletimiz… 100 metrenin finalistleri arasında da yer alacağı, belki de madalyaya koşacağı da kesin…
Türkçe isimler sırıtıyor
Afrika'dan ve Amerika'dan ithal ettiğimiz çikolata renkli sporcular vatandaşımız olduğunda, sanki isminin de değişmesi şartmış gibi yaptığımız ilk iş Türkçe isimler vermek… Halbuki, o isimlerin onların üzerinde ne kadar sırıttığına, ne kadar eğreti durduğuna dair, neredeyse hepimiz hemfikiriz.
Ayrıca, karşılıklı anlaşma yaptığımız bu sporcular, paralarını kazanıp işleri bittiğinde memleketlerine yani öz yurtlarına geri dönerler çoğunlukla… Tekrar ülkemize gelişleri de ancak turistik bir seyahat için olur.
Bu arada hemen belirteyim ki, bu çeşit sporcu transferine kesinlikle karşı değilim. Sonuçta, bütün dünyanın yaptığının benzerini biz de eksik kaldığımız yeri tamamlamak için yapıyoruz. Sadece araya böyle Türk usulü komiklikler katıyoruz.
Azerbaycan bizi geçti
30 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, ağabeylik iddiasındaki Türkiye'yi sportif anlamda solladı gidiyor. Son iki olimpiyat madalya sıralamasında, önümüze geçti. Bunun yeni göstergesi ise bu sene Bakü'de yapılan "İslami Dayanışma Oyunları'ndaki başarı… Öyle ki; madalya sıralamasında tüm Müslüman ülkelerle birlikte Türkiye'yi de peşine takma başarısı gösterdi Azerbaycan… Ramil Guliyev de ithal bir sporcumuz ama farkı Azerbaycan kökenli bir Türk atlet oluşu… Azeri kardeşlerimizin yetiştirdiği bu uçan adam Türkiye'nin ay yıldızlı formasıyla ter döküyor, başarıdan başarıya koşuyor.
Bunu niye yazdık?
Yazdık ki, Ramil'in Azerbaycan'da kazara ya da tesadüfen yeşermiş bir fidan olmadığından dersler çıkaralım.
Azeri kardeşlerimizin bu konudaki bilinçli ve bilimsel çalışmalarını örnek alıp, onlar gibi geleceğe ciddi yatırımlar yapalım.
2010 yılında gençler kategorisinde Usain Bolt'tan sonraki en iyi dereceyi yapan Ramil, bir şekilde Azerbaycan Atletizm Federasyonu ile ters düştü ve ülkesinden zihinsel anlamda koptu. Ardından Fenerbahçe Spor Kulübü, ülkemiz adına Ramil'e sahip çıkarak kadrosuna aldı. Azerbaycan Atletizm Federasyonu ile sıkıntı yaşayan Ramil'e, hatırlayabildiğim kadarıyla o dönemde Rusya ve Katar kancayı takmış, kendi ülkeleri adına yarıştırabilmek için genç atlete her türlü imkanı sunmuşlardı.
İşte tam bu sırada bizler devreye girdik.
Azeri kardeşlerle uzun görüşmeler yaptık ama Ramil'e çok kızgın oldukları için bir sonuç elde edemedik. Ramil ise Katar ve Rusya'nın önüne serdiği sonsuz imkanlara "Türkiye adına yarışmak istiyorum" cevabı veriyordu.
Tam üç yıl kaybetti
Bu genç yeteneği kaçırmamak adına 2011 yılında vatandaşlık işlemlerini bitirdik.
Ancak 2012 Londra'da yarıştırabilmek için Azerbaycan'ın oluru gerekiyordu.
Onca hatırlı insanı devreye soktuysak da, ne yaptıysak da bu oluru bir türlü alamadık. Dolayısıyla Ramil, üç yıl boyunca ne 2012 Londra'da, ne de başka bir pistte uluslararası yarış koşamadı.
Bu üç yıllık kayıp, Ramil'in bugünlerde parlayan yıldızının yıllar öncesinden ışıldamasına engel oldu. Çünkü bir atlet rakipleri ile yarıştıkça derecelerini geliştirebilir. Ramil'den beklentimiz çok daha fazlaydı ama Azeri kardeşlerimizi ikna edemememiz sebebiyle böylesi önemli bir kayıp yaşadık.
Ramil şimdi 27 yaşında... Önümüzde, bize madalya kazandıracağı bir dünya şampiyonası ve 2020 Tokyo Olimpiyatları var. Dileyelim, bir sakatlık veya başka bir sıkıntı çıkmasın. Sol kol bileğinde Christopher Mcdougall'ın o ünlü kitabının adı "Born to run" yani "Koşmak için doğan" yazılı atletimiz ile kürsülerde Türk bayrağı dalgalansın ve biz de yeniden doğmuş gibi olalım.
ATLETİZMİN İLHAN CAVCAV'I
Yapılan hizmetleri çabuk unutmakta ne kadar mahir olduğumuz gizli değil….
Oysa, Türk sporu adına bazı isimleri tarihe not düşmek bir boyun borcudur.
Ramil Guliyev vesilesiyle, sporumuza çok hizmeti olan insanlardan birinin daha hakkını teslim etmenin tam da yeri… Fikret Çetinkaya ismini Fenerbahçe ve atletizm camiası çok iyi bilir. Başkaca bilenler de vardır mutlaka… Bilmeyenler için yazarsak;
Çetinkaya futboldaki İlhan Cavcav'ın karşılığıdır. Hani, Afrika'nın ıssız ülkelerinden adı sanı duyulmamış genç futbolcuları ülkemize getirip, birer yıldız yaptıktan sonra Avrupa'ya ve büyük kulüplerimize satarak, Gençlerbirliği'nin kasasını dolduran rahmetli efsane başkan var ya... Fikret Çetinkaya da çocuk yaşta diyebileceğimiz yıldız adayı atletleri bulup, Fenerbahçe'de istihdam edilmelerini sağlayan kişidir. Örneğin, Türkiye'ye olimpiyat madalyası dahil kazandırmadığı madalya kalmayan Elvan Abeylegesse, bir Fikret Çetinkaya projesidir.
Tıpkı Elvan gibi Ramil de, Fikret Çetinkaya'nın gayretleri ile bugün Türk bayrağı ile yarışıyor. O dönemin Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi ise Ramil'in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması için zamanın spor yöneticileri olarak bizleri ikna eden ve bu konuda çok büyük uğraşlar veren bir spor adamıdır.
Onu da minnetle anmadan geçmek olmaz.
Bunun yanında bir de bir Fikret Orman var ki, onu da anmadan geçmek olmaz; olmaz da hangi anlamda? Şampiyon Beşiktaş'ın hentbol bütçesini iyice kısan, onları amatöre yollamaya kararlı, kadın voleybol ve basketbol şubeleri ile erkek voleybol şubelerini kapatan BJK Kulüp Başkanı olarak… Sayın Orman'ın BJK ismini oluşturan jimnastik branşından bir olimpik sporcu yetiştirip, Türk sporuna hediye etmesi hayallerimizden vazgeçtik, salon sporlarında milli takımlarımıza yapacağı katkı da bitti.
Oysa kapatılan branşların maliyetleri Pepe'nin sol kramponunun parası kadardır herhalde... Bu da tarihe not düşülmelidir; düşülmelidir ki aynı hatalara düşülmez belki…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.