Yunus Akgül

Yunus Akgül

30 Ekim 2016 | Pazar

Türk sporu nereye?

Türkiye, sporunu 2020'ye taşıyacak olan federasyon başkanlarını seçmeye başladı.
Futbolun dışındaki olimpik ve paralimpik spor federasyonlarının olağan genel kurulları, Karate Federasyonu ile başladı ve teker teker sonuçlanıyor. Şu anda kadar 23 federasyonumuz başkan ve yönetimlerini belirledi.
Türk potasını da, 2020 Tokyo Olimpiyatları'na Hidayet Türkoğlu başkanlığındaki yeni yönetim hazırlayacak. Basketbol, 12 dev adamdan çıkardığı 1 dev adamla yoluna devam edecek...
Hidayet'in başkanlığına, kimsenin aleyhte bir sözü olamaz. Zira, başkanlık için bir isim, bir federasyona ancak bu kadar yakışır.
Hayırlı, uğurlu olsun.
Yeni veya yeniden seçilen tüm başkan ve yönetimler için de başarı dileklerimiz aynıdır ancak seçimlerle ilgili çoğu federasyondan gelen haberlerin hiç de iç açıcı olmadığını biliyoruz.
Kabul edelim ki, 2012 Londra Olimpiyatları Türk sporu için kelimenin tam anlamıyla bir felaketti. Sıralamadaki yerimizin 41'incilik olmasından ders çıkartmadığımızı, dört sene sonra 2016 Rio'da gördük. Sadece iki basamak yükselerek 39'uncu olmak, Londra'dan bir adım öteye geçememek de ders olmamış ki bize federasyon seçimlerindeki bu "Ben yaptım oldu" dayatmaları ile karşı karşıyayız.
Seçimleri biten federasyonlarımızın görüntüsü ile seçim sırasını bekleyen federasyonlarda kaynayan dedikodu kazanının homurtusu gösteriyor ki; Tokyo' da da bizim için "Şafak karanlık"...
Bu federasyon seçimleri 2020'nin imtihanıydı ama görünen o ki, yine sınıfta kaldık.
Şimdiden geçmiş olsun. Bu gidişle yine kaybetmeye mahkumuz.

YÜZDE ON BEŞİ AL, YÜZDE YÜZ BAŞKAN OL ?
Başkan adaylığı için delegelerin yüzde on beşinin oyunu alma şartı, bu dönemki federasyon seçimlerinin en büyük spekülasyonuydu.
Mevcut başkanların birçoğu, yönetmelikteki bu maddeyi kendi lehleri açısından gerçekten çok iyi kullandılar. Delegelere yapılan baskılar neticesinde, birçok federasyonda bu mevcut başkanlara rakip bile çıkamadı.
Peki, bu 'Yüzde on beş imza şartı' aslında nedir ve niye getirilmiştir, biliyor musunuz?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sporda yapılmış en büyük yenilikle federasyonlarımız özerkleşirken, çerçeve yönetmeliğe getirilen 'Seçim için delegelerden yüzde on beşinin imzası şartı' ile de, her isteyenin istediği zaman seçim tehdidi yaparak, çalışmaları engellemesinin önü kesilmiştir.
Son derece iyi niyetle getirilen ama zamanla kötüye kullanılan bu maddeyi değiştirmek çok mu zor?
Ya da Kur'an ayeti mi, değiştirilemez olsun? Pekala da değiştirilebilir veya yeniden düzenlenebilir.
"Seçim dönemleri haricinde yüzde on beş delege imzası aranır, seçimin normal takvim sürecinde ise şartlara uygun her Türk vatandaşı aday olabilir" şeklinde bir cümle değişikliğine bakar bunu yapmak… Küçük ve basit bir irade meselesidir. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni çalıştırmak gerekmez; spor teşkilatı yönetiminin ilgili birimlere talimat vermesi yeterlidir.
Türk futbolunda Galatasaray UEFA Şampiyonu oldu, Süper Kupa'yı aldı. Türkiye futbolda dünya üçüncüsü oldu. FIFA sıralamasında ilk beşlere kadar çıktık. Adriyatik'ten Çin denizine kadar bütün Türk dünyasının, hatta bütün İslam aleminin gurur kaynağı idik.
Şimdi geldiğimiz şu duruma bakın!..
Dünyanın en iyi takımlarından birinde oynayabilecek kabiliyette bir futbolcu yetiştiriyoruz ama yerlerde sürünen itibarımıza rağmen milli takımda oynatmıyoruz; üstelik bunun nedenini de hiç kimse bilmiyor.
Dün bizim başarılarımızla gururlananlar yanımızdan el sallayarak geçerken, biz hala kendi kendimizle didişmeye, yine kendimizin çıkardığı problemlerle boğuşmaya devam ediyoruz.

YAZIK OLUYOR BİZE…
Futbolumuz yerlerde sürünüyor, hem olimpiyatlarda yokuz, hem olimpiyatlar bize gelmiyor, federasyon başkanlığı seçimlerimiz bir üçüncü dünya ülkesinin sokak komedisi gibi….
Bir gün kendimizden umudu kesip Azerbaycan'ın spordaki başarılarını takip edeceğimiz hangimizin aklına gelirdi? Olimpiyatlarda bizi fersah fersah geçtiler, futbolda Dünya Kupası'na gidebilmek için kapıyı araladılar. Birçok spor dalında Avrupa ve dünya şampiyonalarında bize pabucu ters giydiriyorlar.
Kendimize kahredip üzülürken kardeşlerimizle gurur duyuyoruz.
Öteki devletimize her şeyin en iyisi yakışıyor yakışmasına da… Ya biz?
Vallahi, bize de çok yazık oluyor.

KENDİ AYAĞIMIZA SIKMAK
Bir federasyon başkanının uluslararası federasyonda görev alabilmesi, hele hele yönetime girip başkan yardımcısı veya başkan olabilmesi onlarca yıllık bir birikim gerektirir.
Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanı Uğur Erdener bu koltuğa, acaba kaç yıllık bir emeğin sonucunda gelebilmiştir? Avrupa Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel keza öyle; FIBA Avrupa Başkanlığı sıfatını elde edebilmek için kaç yıl uğraşması gerekti sizce?
Yıllarca uğraşıp didinerek bağlı olduğu uluslararası federasyonunun yönetim kurulunda yer almayı başarabilmiş, hatta oralarda başkan yardımcılığı konumuna gelmiş, başkanlık için de önü açık olan bir kişinin baskı ile seçimlere girmesini engellemek, en masum tanımlamayla gaflettir!..
Uluslararası arenada ülkenizi temsil eden bir spor elçisinin önemini bilmek için sporun tozunu yutmaya, sporun göbeğinde olmaya da gerek yok; az buçuk sporu takip eden herhangi bir kişi bile bilir ki, uluslararası alanda söz sahibi bir spor adamın yoksa eğer, iki ayağının bir tanesi her zaman topaldır. Bizde ise kendi ayağına sıkanlar yüzünden topal kalmaktadır bir ayak… Sahada kazandıklarımızı masada kaybedeceğimiz realitesini bir tarafa koyalım, dünyanın Türkiye'yi konuşmasını sağlayan sportif organizasyonların ev sahipliğine uzaktan bakan el olmak da var işin ucunda… Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören'in "Bana UEFA Başkanlığı teklif edildi kabul etmedim" sözü bir spor adamının gözlerini fal taşı gibi açar; dili bir karış dışarı çıkar da hayretler içinde kalır.
Sonra da dönüp der ki; "Şenes Erzik'ten sonra Servet Yardımcı'yı kaç senedir UEFA yönetimine sokmaya çalışıyorsunuz, daha bunu başaramadınız. UEFA başkanlığı nere?.." Durumu ne de güzel özetliyor değil mi?

SİZLER İYİ Kİ VARSINIZ ÇOCUKLAR
Bütün bu iç karartıcı gelişmelerin yanında az da olsa güzel şeylere tanık oluyoruz. Voleybolcularımız, şu günlerde ihtiyacımızın çok olduğu morali hediye ettiler bize… Filede, hakikaten dünyanın en iyilerinden biriyiz. Eczacıbaşı Dünya Kulüpler Şampiyonu olurken, Vakıfbank da üçüncülük kürsüsüne çıkmayı başardı.
Nasıl da gururlandık, nasıl da kanatlandık… Bir de Kenan'ımız var. İnci tanemiz, göz bebeğimiz… Pistlerde dünyanın en hızlısı… Adam gibi adam, sporcu gibi sporcu... Bütün bunlar ilaç gibi gelen, bize yaşadığımızı hatırlatan başarılar… Bize yaşattığınız bu özel ve güzel duygular için Allah sizi hep var etsin çocuklar… İyi ki varsınız…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor