Hain içerideyse kapı kilit tutmuyor
Ülke olarak tarihimizin en kritik günlerinden geçiyoruz.
Millet olarak büyük bir badireyi gönül birliğiyle, iman birliğiyle ve el birliğiyle savuşturduk hamdolsun.
Bütün dünya, bir milletin bir kez daha şahlanışını seyretti. Zorbalara, katillere, hainlere şehadet pahasına geçit vermedik.
Dünyanın dört bir tarafında ellerinde ay yıldızlı bayraklarla milli irade şölenlerimize ortak olan kardeşlerimizin yanında, oyunları bozulan düşmanlarımızın, yenilmelerinin getirdiği can acısıyla 'itiraf' sayılan beyanlarına şahit olduk.
Biz sopayla tank kovalarken "Türkiye orantısız güç kullanıyor" diyenlerinden tutun, televizyonlara çıkıp pervasızca "Recep Tayyip Erdoğan öldürülemediği için darbe girişimi başarısız oldu" açıklaması yapanlarına kadar… Kendilerine göre haklılar da tabii… Neticede, onların çocukları (!) başaramadı!...
Bu onların sorunu… Bırakalım, ihanetin baş aktörü, bedduası kendine musallat olmuş hoca bozuntusu ile birlikte kendi cehennemlerinde boğulsunlar.
Biz, onların içimize sızdırdığı 'SIZINTI'ları bir an evvel temizlemeye bakalım; hem de kazıyarak temizlemeye… Umuyoruz ve diliyoruz ki; devletin her kademesine on yıllar boyunca sızan bu hain FetullahÇI TERÖR ÖRGÜTÜ'nün elemanları sadece kamudan değil, çetenin finansörü olan iş dünyasından, eleman yetiştirme merkezi olan eğitim kurumlarından ve nefes aldıkları her yerden temizlensinler.
HERKES KENDi EViNiN ÖNÜNÜ SÜPÜRSE, BÜTÜN TÜRKiYE TEMiZ OLUR
Bizim camiada, Türk sporunda temizlik nasıl gidiyor diye merakta bekliyor herkes… FETÖ'nün en iyi örgütlendiği yerlerin ilk sıralarında gelmekte spor camiası… Bunun böyle olduğunu neredeyse bilmeyen yok… Çeteye, eleman yani taze kan, gençlerden kazandırılır; gençlerin en iyi avlanacağı yerler spor salonları ve spor sahalarıdır.
Aslında FETÖ'nün sporda yapılanması sadece örgüte eleman kazandırmak amacıyla değil, milyarlarca liranın döndüğü bu sektörden, kendilerine pay kotarmak içindir.
Gençlik ve spor kelimeleri yan yana gelince de, gözler ister istemez Gençlik ve Spor Bakanlığı'na çevrilmekte… Sayın Bakan Akif Çağatay Kılıç, geçen hafta bir canlı yayında "245 kişiyi görevden aldık" dese de, biz bunun devede sadece bir kulak olduğunu iddia ediyoruz.
Biliyoruz ki; sporun temizlenip, aklanıp paklanmasına Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ona bağlı kuruluşlardan, spor federasyonlarından başlamak şarttır.
Hiç kimseyi zan altında bırakma gayesi gütmeden ve kurumların başındaki arkadaşlarımızı tenzih ederek diyorum ki...
Öncelikle, Türk sporunun doğal sponsoru ve 'Altın yumurtlayan tavuğu' SPOR TOTO TEŞKİLAT BAŞ-
KANLIĞI'nın tüm para hareketleri ve yönetim kurulu kararları baştan aşağıya incelenerek işe başlanabilir.
Yine bakanlığa bağlı, GENÇLİK ve SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ile KREDİ ve YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ de çok iyi araştırılması gereken kurumlar. Tabii, her türlü hilenin ordinaryüsü olan paralel yapı, hala delilleri yok etmediyse...
Biz "Devlette kayıt kaybolmaz" diye biliyor olsak da gördük ki, bu çetenin yapamayacağı hiçbir usulsüzlük yok!...
Ve adımız gibi eminiz ki; şu anda henüz el atılmamış tüm amatör spor federasyonlarında antrenör, teknik direktör, yönetici olarak çöreklenmiş yığınla derin hipnozdaki çete mensubu "Sıra bana da gelecek" paniği ile nefeslerini tutmuş beklemektelerdir. Bazıları da, 15 Temmuz akşamından beri "Ben bir garip Keloğlan'ım" masumiyetini takınarak, bu yapının bir ferdi olmadığını ispat etmek için bin bir takla atmada değme sporculara taş çıkarmaya başlamışlardır bile… Bu çetenin zehirli şırıngasını yemiş, onlara çoktan asker olmuş sporcuları saymıyorum bile…
BÜYÜK LOKMA FUTBOLDA
Futbolun dışında kalan tüm federasyonların yıllık toplam harcamaları 1 milyar TL'ye, eski parayla 1 katrilyona yaklaşmaktadır. Federasyonlarımız bu parayı seyahatlerinde, malzeme alımlarında ve çeşitli organizasyonlarında kullanırlar. Seyahat ve spor malzemesi satan firmaların, organizasyon şirketlerinin bağlantıları incelenirse ne demek istediğimiz çok daha net anlaşılabilir.
Nereden mi biliyorum?
2011 Ağustos'undan beri yönetici koltuğunu bırakmış, seyirci koltuğunda oturmaktayım.
Görev dönemim süresince her birim ve federasyonun denetimi için tüm yetkilerimi kullandığım için ve bu yüzden 2011 yılında sporda iş başına gelenlerin(!) işine gelmediğim için başıma gelenlerden biliyorum.
Bütün bunları sadece şimdi mi zikrediyorum?
Hayır... Dilsiz şeytan olmadık çok şükür ama biz kısık seslerdik, sesimizi duyuramadık. Bugün ülkenin başına bela olanların bizim sesimizi nasıl bastırdığını artık tahmin etmeniz de çok zor değil sanırım.
Elbette ki asıl büyük lokma futboldadır.
Çete, futbolu tamamen tahakkümü altına alabilmek için bütün fırıldaklarını da burada döndürüyor, her çeşit oyununu burada döktürüyor.
Bu olaylardan sonra, tıpkı Balyoz ve Ergenekon davaları örnekleri gibi futboldaki şike sürecini ve Aziz Yıldırım'ın başına gelenleri daha iyi anlayabiliyoruz; nitekim istediğini elde edemediği yerde, FETÖ hayatları karartmaktan, insanları hapislerde süründürmekten, spor hayatını bitirmekten, cinayet işlemekten bile hiç çekinmemiş.
Çete, futboldaki para çarkını büyük ölçüde menajerlik firmaları üzerinden sürdürüyor.
Türkiye'de bir menajer, yıllık 150 bin dolar ile 5-6 milyon dolara varan gelirler elde ederken, menajerlik pastasının yüzde 30'unu resmi, 70'ini ise gayri resmi oluşumlar yiyor.
Türk futbolunda, örgüt mensubu menajerlerin sayısı da bir hayli fazla… Futbolcuların yıllık gelirinin yüzde 5'i ile 15'i arasında pay alan futbolcu menajerleri, ayrıca bonservis ücretlerinden de yüzde 10 kadar kazanç sağlıyor.
Türkiye'de önde gelen bazı menajerlerin örgüt mensubu olduğunu düşündüğümüzde paralel yapıya ciddi bir para akışı olduğu kaçınılmaz.
Özel bir beceri ve lisans eğitimi gerektirmeyen futbolcu menajerliğine birçok militanını(!) yerleştirmiş olan paralel yapı böylece transfer pazarının da hakimi durumunda… İlk defa Galatasaray eski başkanı Duygun Yarsuvat'ın "Cemaat Aziz Yıldırım'a komplo kurdu" sözü ve FETÖ'nün sarı lacivertli kulüpten 50 milyon dolar istediği iddiası ile gündeme gelen bu ilişki büyük ölçüde menajerler aracılığı ile yürütülüyor...
Sistem, bilindik FETÖ şantaj sistemi...
Birçok kulüp yöneticisi, teknik direktör ve futbolcunun uygunsuz fotoğraf ve görüntülerinin örgütün elinde olduğu ve yapılan baskılarla takımlara hiçbir fayda getirmeyen, astronomik ücretlerle transferler yaptırılıyor.
Süper Lig'de yer alan birçok kulüpte astronomik ücretlerle transfer edilip neredeyse hiç oynatılmadan gönderilen futbolcular, takımda aynı mevkide birkaç futbolcu dururken, yenilerinin alınması paralel örgütün marifetlerinden...
Paralelcilerin başka bir yöntemi ise PFDK'da yer alan örgüt elemanları vasıtasıyla, takımlara astronomik cezalar kesmekle tehdit ederek kulüpleri köşeye sıkıştırmak...
Futboldan para akıtmanın bir diğer yöntemi de örgüte sempati duyan futbolcu ve teknik direktörlerin, menajerlik firmaları vasıtasıyla kulüplere yerleştirmesi ve aldıkları ücretlerin de büyük bölümünü himmet payı olarak yine aynı yere akıtması… Tüm ülke bu kabustan, 15 Temmuz'da yine başka bir kabusla uyandık.
Şimdi sporda da önemli mevkilerdeki FETÖ'cüleri deşifre etmek namus borcumuz olmalı… Bu alçakça darbe kalkışması başarılı olsaydı FETÖ'nün ihanet bayrağını sallayacağını bildiğimiz kim varsa geçit vermemek boynumuzun borcu olmalı… 17/25'de kaçırdığımız hainlerden arınma şansını, bu darbe kalkışmasında heba etmeyelim hiç değilse… O kara geceden, bu şer'den bir hayır doğmasına yardımcı olalım.
'Ahbap-Çavuş' ilişkilerine de, "Ben ettim, sen eyleme" timsah gözyaşlarına da pabuç bırakmak yok!...
ZİRA BAŞKA TÜRKİYE YOK!
Ankara Milletvekilimiz Aydın Ünal'ın Yeni Şafak Gazetesi'nde 28. 07.2016 tarihli "Ensenizdeyiz" başlıklı yazısındaki şu satırları iyi okumak lazım.
17/25 Aralık darbe girişimi sonrasında Recep Tayyip Erdoğan FETÖ'ye karşı amansız bir mücadele başlattı. "İnlerine gireceğiz" diye bütün meydanlarda, bütün kürsü konuşmalarında milletine söz verdi.
Bakanlara, tüm kurumların yöneticilerine FETÖ ile mücadele talimatını iletti. Özel sektöre, sivil topluma, medyaya, görüştüğü tüm devlet başkanlarına bu tehlikeli örgütü anlattı.
Şu sıralar çok sık duyuyoruz: "Biz Erdoğan'ın abarttığını sanıyorduk, meğer ne kadar haklıymış..." Peki, 15 Temmuz, bu alçakların, hainlerin, bu fırsatçıların maskesini düşürdü mü?
Ne yazık ki hayır...
Bazı kilit noktalarda, hem de önemli mevkilerde, Fetullahçı olduğu herkes tarafından bilinen isimler pervasızca korunuyorlar.
Neden? Çünkü bilmem kimin kardeşiler, bilmem kimin kaynılar, bilmem kimin görümcesinin kuzeninin kaynatasının ablasılar...
Kilit noktalarda hala görevde bulunan bu alçak Fetullahçıları koruyan, kollayan alçakları da, bunları neden ve hangi ilişkiyle koruduklarını da çok ama çok iyi biliyoruz.
17/25 Aralık sonrasındaki gibi araya kaynatmaya, unutturmaya, gizlemeye çalıştıklarını da çok iyi görüyoruz.
Kaynını, bacanağını, iş ortağını, suç ortağını kilit noktalarda tutmaya devam edenler! Hepinizi tanıyoruz, ne yaptığınızı görüyoruz, ensenizdeyiz!
Alttaki artık kimsesi kalmamış Fetullahçıyı tasfiye edip üstte dayısı olanlara dokunmayanlar! Size dokunulmayacağını mı zannediyorsunuz, oysa ensenizdeyiz!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.