Babel dersi
Fatih Terim maç öncesindeki demecinde "ya tutarsa" taktiğini açıkça itiraf etti.
Terim; "Sonuna kadar kovalayacağımıza inanıyoruz ama ne olacak bilmiyoruz.
Artık teknik adamların maç önü konuşmalarının en zor olduğu anlar bunlar. Kimse ben kazanacağım diyemez" şeklinde tuhaf bir açıklama yaptı. Sahaya çıkan Galatasaray 11'i koskoca ilk yarıda Gedson'un hayli uzaktan çektiği bir şut dışında rakip kaleyi bulan isabetli şut üretemedi. Topa kifayetli ölçüde sahip olan Galatasaray bulduğu sayısız korner ve duran top fırsatlarını harcarken hayli amatörce davrandı.
Maçın bitimine 30 dakika varken sarı kırmızılar on adet köşe vuruşu kullanmıştı.
İkinci yarıda sahaya sürülen Babel, Emre Akbaba ve neden kesik yediğini kimsenin anlayamadığı Taylan girince, baskı bir miktar daha artsa da ciddi gol pozisyonu üretmek için yeterli olmadı.
Kerem dar alanda boğuluyor, Halil ise yeni yeni girdiği takımıyla, üst düzey futbola adapte olma yolculuğunda elinden geleni yapıyordu.
Mustafa Muhammed, fiziksel olarak hayli yıprandı hastalığı sürecinde; çıkma sebebi bu olsa gerek.
Fakat ikinci yarının başında Emre Kılınç'ın yerine, benim de çok beğendiğim iki delikanlıdan biri çıksa (Halil ve Kerem) daha mantıklı olurdu sanki. Fatih Hoca son hamle olarak, 76'da Kerem'i alıp Falcao'yu sahaya sürdü.
Galatasaray maçlara doğru 11'lerle başlamıyor. Başlasa bir şeyler daha mı iyi olurdu o da şüpheli. Bu kadar forvet boşluğunda pozisyon da üretemiyor ve maçın sonu stoper oynatılan Donk santrfora geçiyor. Ve kilidi yine Babel çözüyor.
Taraftarın genelindeki Babel antipatisinin hiçbir izahı yok. Evet; eski formunda değil, ciddiyetsiz ama takım kadrosundaki en nitelikli birkaç topçudan biri. Ben olsam hiç almazdım ama "bir şekilde" alınmış...
Yani; elde o varsa ve sağlamsa, hele hele rakip zayıfsa gözü kapalı oynatılır.
Şekilde görüldüğü gibi...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.