Barışın kardeşsiniz
Öyle bir 10 gün geçirdik ki Milli Takım'ın Hırvatistan önünde nasıl oynayacağından çok kadroya alınmayan asların durumunu konuştuk.
Belli ki Hırvatlar da bunu konuşmuşlar.
Bizim olayın detaylarını başka bir zamana bırakıp bu maça bakalım.
Fatih Terim, rakibi bozmaya yönelik bir kadroyla sahadaydı. Rakibin ritminin Euro 2016 sonrasında düşmesinden yararlanan, çok koşan ve hatta Cenk ile bile adam kovalayan Türkiye, korkunç bir baskıdan kurtulmuş oldu. Hırvatistan'ın cezası özellikle genç futbolcuları rahatlattı.
İşin takım savunması kısmındaki başarıyı hücumda süslemek kolay değildi doğrusu. Aslında Arda tarzı oyuncuları aradığımız nokta bu.
Bitirmek, yaratıcı katkıda bulunmak sadece koşarak yapabileceğiniz bir şey değil. Bulabildiğimiz pozisyonlar genelde bireysel becerinin ürünüydü. Topu ileri taşıma konusunda yetersiz kaldık. Hep Emre'nin ayağına baktık.
Hırvatistan baskıyı bizim istediğimiz rahvanlıkta kurdu. İyi güzel ama bu durumda bile rakibin 4 topu direkten döndü.
İsmail sanki 17 yaşındaymışçasına bir penaltıya sebebiyet verdi.
İÇ SAHADA SEMPATİK OLMAZ
Tabii ki Arda başta önemli isimler yoktu. Terim'in kararından bağımsız Oğuzhan sakattı. Böyle bir ortamda bundan daha fazlasını üretebilmek pek de mümkün değildi. Böyle bir deplasmandan alınan 1 puan güzel.
Ama her maçta özellikle de evimizde böyle oynayamayız. İç sahada beraberliğe aynı sempatiyle bakamayız.
Futbolumuzda barış çubuğunun yakılması gerekiyor.
Milliler her zaman en güçlü haliyle sahada olmalı. O zaman alınan puanın anlamı olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.