Bir ileri bir geri
Evde kazanmak çok değerlidir.
Ancak zirve yarışında eğer ipi göğüslemek istiyorsan deplasmanlarda mutlaka kazanacaksın. G.Saray 4 sezon sonra Gençlerbirliği'ni yenerken ilk yarım saat dışında oyunun hakimi değildi. Milli maçları araları bir takımı bu kadar etkiler mi? Oyuncular zihinsel ve fiziksel olarak bu kadar düşer mi?
Oyuna bakıyoruz; ilk 30 dakikada coşkulu, istekli ve kazanma duygusu yüksek bir Galatasaray izledik. Sadece Eren ve Bruma birbirlerine yaptıkları asistleri gol yapsalardı maç erken biterdi.
Bu ikili müthiş goller kaçırdı.
Muslera ikinci yarıya resmen adını yazdırdı, inanılmaz 4 tane yüzde yüz golü kurtardı. Selçuk Şahin ile İrfan Kahveci'nin vuruşlarında Muslera maça konsantre olduğu için gollere izin vermedi; ayrıca bir libero gibi oynadı, topla çıkamayan Balta-Chedjou ikilisine sık sık nefes aldırdı. Selçuk, Tolga, Carole, Sabri ve Josue baskı yediklerinde topu kaleye oynayıp resmen Muslera'ya sığındı.
Ortada alınan bir üç puan varsa başta Riekerink olmak üzere tüm takım Muslera'nın boynuna sarılıp ellerini öpmeli.
Kaptan Selçuk başta olmak üzere, Yasin, Chedjou, Carole top kaptırma ve yanlış pas verme konusunda birbirleriyle paslaştı.
Riekerink'in özellikle Yasin ve Chedjou'ya nasıl tahammül ettiğine şaşırdım.
Riekerink'in yerinde Yılmaz Vural olsaydı sahaya girer ikisinin üzerine yürürdü.
Riekerink'in orta sahanın krize girdiği anlarda Hamit'i oyuna alması doğruydu.
Ama Podolski girdiğinde Josue değil Yasin çıkmalıydı.
Çünkü Podolski top yapan, top tutan ve tekniği yüksek bir oyuncu.
Cüneyt Çakır, maçı kasetten izlesin.
Yardımcıları; Tarık Ongun ile Bahattin Duran hatasızdı.
Çakır'ın, Eren'e, Tolga'ya, Bruma'ya yapılan faullere kart çıkarmaması şaşırtıcıydı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.