Bir golcü olsaydı
Yazıya, John Steinbeck'in ünlü sözleri ile başlamak istiyorum: "Dünyanın her yerinde, herkesin yenileceği bir yer vardır. Bazılarını yenilgi yıkar, bazılarını ise zafer küçültür. Büyüklük hem yenilgiyi, hem de zaferi kabul edenlerde yaşar."
Büyük ustanın dediği gibi büyüklük hem yenilgiye hem de zaferi kabul edenlerindir.
Galatasaray da büyük bir takımdır.
Bu yıl kötü bir sezon geçirdiği, hatta küme düşme hattına doğru indiği de bir gerçektir.
Ama bu hep böyle gidecek değil. Her inişin olduğu yerde, bir çıkış da vardır. Oyuna Kayserispor fırtına gibi başladı. Sağlı sollu akınlarla Galatasaray kalesini abluka altına aldı. Ama bu baskı yedi dakika kadar sürdü, sonra da yavaş yavaş Galatasaray'ın hakimiyeti göze batmaya başladı.
Galatasaray aynı Fenerbahçe maçındaki gibi top çevirmeye ve bol paslı oynamaya başladı.
Ah Elano ah!
14. dakikada Elano karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu Süleymanou'ya çarptırması yüzünden bir gol kaçtı. Bu pozisyondan başka her iki takımın da kullanamadığı gol pozisyonları vardı. Kısacası son derece hareketli ilk yarıda Galatasaray daha iyiydi.
İkinci yarıya Galatasaray aynı tempo ile başladı.
İlk yarı da Elano'nun direkten dönen topundan sonra İkinci yarıda, Barış'ta aynı şansızlığı yaşadı. 71. dakikada Ufuk, Santana'nın ayağında müthiş bir top aldı. Ve alkışı da hak etti. Bu da onlar için iyi bir aşama idi.
Maçın en önemli pozisyonu verilmeyen penaltıydı. Hakem Barış Şimşek göz göre göre Elano'nun ayağına basılmasını es geçti. Halbuki iyi bir idare gösteriyordu.
Oyunda gözüme batan Mehmet Batdal'dı.
Uzun boyu, düzgün fiziği ve hareketli oyunu Galatasaray'daki santrafor ihtiyacını karşılayacak biriydi. Ama onu oynatmazsan kaybedersin. Galatasaray korkarak gittiği Kayseri'den bir puan aldı. Bu bir puanı önemsemiyenlere şunu söylerim; puan cetveline bakın Galatasaray'ın kaç puan aldığını görürsünüz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.