Galatasaray'ın sorunları çok
- Hıncal Uluç Yazıları
- 01 Kasım 2011, 00:46:46
Galatasaray'ın sorunları çok...
1- Sakatlıklar... Bir takımın bu kadar çok sakatının olması ilginç!.. Bunun araştırmasının yapılması gerekiyor. Bu tesadüf değil. Bu kadar çok sakatlık olunca da bir sürü dedikodu dolaşıyor.
Amerikalı kondisyonerler üzerinde...
O Amerikalıları göklere çıkaranlar var; o Amerikalıları yerin dibine sokanlar var. Ama ben bunca yıllık tecrübemle biliyorum ki bunca dedikodunun olduğu bir yerde başarı olmaz.
Bu dedikoduların önlenmesi lazım.
Galatasaray'daki sakatlıkların nereden kaynaklandığı ortaya çıkmalı...
Çünkü rakamlar anormal... 'İyiyim' diyen bir adam 15. dakikada kimsenin darbesine maruz kalmadan ayağı sekerek dışarı çıkıyorsa ya antrenmanlarda bir bozukluk vardır ya sağlık sisteminde bir bozukluk vardır!.. Burhan Uslu ve ekibinin ayrıldığında bu yana Galatasaray'da doğru dürüst inanılır, güvenilir bir sağlık servisi görmedim. Uslu zamanında, spor hastanesiydi Florya... Fenerbahçe'den dahi insanlar tedavi için Florya'ya gelirdi.
Şimdi Galatasaray'da sakatlıklar çok ve sakatlanan bir kişi aylarca iyileşmiyor.
Bir yerde yanlış var.
2- Bu kadar çok sakatı olan bir kulübün oyuncularının sorumluluk duygusu içinde hareket etmeleri gerekir.
Yani sakatlıkların üstüne bir de cezalılar eklenmemeli. Oysa Galatasaray bir sorumsuzluklar takımı. Gördüğü sarı kartların yüzde 80'i, kırmızı kartların yüzde 90'ı hakeme itirazdan!..
Böyle bir başıboşluk olur mu?
SABRİ'YE KESSENE CEZAYI
Galatasaray'ın takım kaptanları Sabri, Ayhan; Ayhan da çıkarken Ujfalusi'ye verdi. Bunların üçü her maçta kendini attırmaya uğraşan adamlar.
Üç kaptanı!.. Fatih Terim, yönetim bunun nasıl önlemini almaz, nasıl ilgilenmez, anlamıyorum. Bu kadar sakatı olan bir takımda böyle ucuz kart görmek, kırmızı kartı davet etmek akla hayale gelmez bir sorumsuzluk ve bunun cezasının olmayacağını biliyor herkes!.. 'Ben kendimi attırırım; yanıma kar kalır. Kaybım; Kayseri maçında oynamam.
O maçın primini alamam.' Böyle bir şey olabilir mi? Ver bakalım Sabri'ye 100 bin dolar ceza; göreyim.
Transfer ayı gelince istemeyi biliyorlar!
3- Hakemler... Türkiye'deki hakemlerin sezon başından beri Fenerbahçe'yi himaye altına aldıkları, her maçta Fenerbahçe lehine skoru etkileyen yanlışlar yaptıkları; buna karşılık yine her maçta Galatasaray aleyhine skoru etkileyen yanlışlar yaptıkları gerçek...
Bu da tesadüf olamaz. Ortada bir tablo var ve çıkan sonuç bu... Fenerbahçe tablosu bembeyaz, Galatasaray tablosu simsiyah!.. Bu tesadüf olmaz.
Ben o kadar saf değilim.
Bugün Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki puan farkının sebebi hakemler.
İki takımın oynadığı futbol, aldığı sonuçlar değil. Hakemler resmen...
4- Fatih Terim... Fatih Terim'in öyle anlaşılıyor ki bazı futbolculara sempatisi var, bazı futbolculara antipatisi var! Şu kadar sakatı ve cezalısı olan bir takımda Sercan'a bir dakika bile şans tanımamasının bir manası var.
Hakemlerin böyle yapmasının bir manası olduğu gibi... Bu kadar çok sarı ve kırmızı kart görmenin bir manası olduğu gibi; bu kadar çok sakat vermenin bir manası olduğu gibi bunun da bir manası var. Sercan geri zekalı değil. Anlıyor. Ben de anlıyorum. O Sercan'dan hayır gelir mi artık!.. Ceyhun Gülselam'dan hayır gelir mi artık!..
OLAĞAN BİR YABANCI YOK
Bana sorarsan bu sezonun en önemli üç transferi Ceyhun, Sercan ve Selçuk...
Ceyhun ve Sercan, Fatih Terim tarafından silindiler. Selçuk da Trabzon'daki futbolunun yüzde 50'sini oynuyor.
Peki 2000 yılında Galatasaray'ı Avrupa şampiyonu yapan Fatih Terim'in takımı neydi; harika bir yerli iskelet, onun üstüne eklenmiş olağanüstü yabancılar.
Şimdi Galatasaray'da olağanüstü değil, olağan bir yabancı yok. Elmander dahil... Galatasaray'daki yabancılardan hangisi sakat olsa 'Vah bu maçta oynamıyor' diye aklımızdan geçer?
Geçiyor mu? Ve de bunlar seneye ne olacakları belli olmayan paralı askerler...
Galatasaray'ın geleceğine imza atacak adamlar Selçuklar, Ceyhunlar, Sercanlar... Kazanılması gereken adamlar bunlar... Şu Aydın'ın haline bak!.. Son yılların en önemli yeteneği...
Emre Çolak; on dakika kala oyuna girdi, o da müthiş bir yetenek, yaptığı santradan kalesine geri pas vermek!..
Bu mu Emre Çolak'ın oynayacağı futbol. Bunun için mi Galatasaray'ın kenarında oturuyor? Bu mu Galatasaray'ın geleceği?
KÜÇÜK TAKIM FUTBOLU
'Muslera' diye komik bir adam!.. 'Dünyanın en iyi kalecisi...' Ben anlamam.
Ben gördüğüme bakarım. Yer tutmayı bilmiyor, hangi topa nasıl çıkılır bilmiyor. Hangi topa çıkılır, hangi topa çıkılmaz; onu dahi bilmiyor. En olmadık golleri yiyor. Kenarda Ufuk gibi Aykut gibi adamlar otururken, ben yabancı kontenjanının birini bu saçma sapan adam için kullanıyorum.
Adamın hangi takımda oynadığından haberi yok!
İkinci devre başlıyor; Galatasaray galipse vakit geçirmeye uğraşıyor. 1-0 Galatasaray galip ikinci devrenin başında...
Muslera 30 saniyede topu oyuna sokmayı marifet sanıyor. Birisi demiyor ki 'Kardeşim sen hangi takımda oynuyorsun. Bu Kasımpaşa değil bu Galatasaray.' Ama Muslera'dan başlayarak bütün takıma bulaşıyor. Bir bakıyorsun bütün Galatasaraylı futbolcular kapanmış, küçük takım futbolu oynuyor. 'Büyük takım' düşüncesini yitirmiş Galatasaray...
Peki, Galatasaray'ın tribününde oturan o yönetim kurulunda 'Ya bu nasıl büyük takım. Biz hangi takımın başındayız?" diye düşünen yok mu?
Hadi Ünal Aysal yeni, iş adamı bilmem ne... Ali Dürüst bilmiyor mu Galatasaray'ın ne olduğunu? Sedat Doğan bilmiyor mu Galatasaray'ın ne olduğunu?
Galatasaray küçük takım gibi top oynar mı? Galatasaray kendi sahasında 1-0'ın üstüne yatmaya uğraşır mı? İnanamıyorum.
Kaç maçtır Muslera vakit geçirmeyi marifet sayan bir Anadolu takımı kalecisi... İpe sapa gelmez de goller yiyerek...
Ama her maç kaleye onu koyuyor.
Şimdi kendini Ufuk'un Aykut'un yerine koy...
YERLİLER ESASTIR
Özellikle Gaziantep maçından sonra bir değişiklik bekleniyordu ama Terim tercihini yine Muslera'dan yana kullandı.
Kendini Ufuk'un, Aykut'un yerine koy... 'Bu kaleci böyle dökülürken oynuyorsa biz nasıl forma bulacağız!' diye düşünmez misin? Ve de Muslera yabancı ve de Galatasaray ile alakası yok, seneye de gider. 'Biz senelerden beri Galatasaray'ı bekleyen adamlar nasıl şans bulacağız?' demez misin? Hadi motive et bakalım. Fatih Terim'in en büyük özelliği 'Takımı çok iyi motive etmesi' değil mi? Hadi etsin bakayım!
Ufuk'u motive etsin bakayım. Aykut'u motive etsin bakayım. Galatasaray'da oynayan bütün Türk futbolcular eğreti olduklarını biliyorlar.
Oysa 2000 yılından evvel ki Fatih böyle değildi. Bütün yerliler esas olduklarını biliyorlardı. Hagi gibi bir deve rağmen, Taffarel gibi bir deve rağmen, Popescu gibi bir deve rağmen Galatasaray'ın yerlileri esas olduklarını biliyorlardı.
Hakan Şükür'ü de, Bülent'i de, Emre'si de, Suat'ı da...
TEPETAKLAK OLUYORLAR
Hafta içinde Aysal da "Takımda beni heyecanlandıran oyuncu yok" dedi. Bu durumda Galatasaray'ın devre arasında daha seçici olması ve herkesi mutlu edecek isimler transfer etmesi gerekiyor.
Hep söylüyorum; "Transfer sadece takım yapmak için yapılmaz. Transfer bir de tribüne taraftar çekmek için yapılır." Şimdi Galatasaray'ın elinde bir kadro var. Bak 'Sahaya çıkan 11' demiyorum.
Florya'da antrenman yapan, sakatları ve cezalıları da dahil tüm kadroyu alt alta yaz. Bunlardan birisi maçta oynamayacak olsa... Diyelim ben de Galatasaraylıyım; sen de bana gelip 'Hıncal ağabey sana bir haberim var. Şu, bu gece oynamıyor' diyeceksin ve ben üzüleceğim. Hangisi!
Böyle bir isim var mı; yok. Şu mevcut Galatasaray'da 'Bu akşam oynamıyor' diye beni üzecek bir kişi yok. O oynamıyorsa öteki oynar.
Çünkü hepsi bunların vasat oyuncular. Birinden öbürünün pek farkı yok. Bu sene beni heyecanlandıracak üç tane transfer vardı; Sercan, Ceyhun ve Selçuk. Sercan ile Ceyhun silindiler.
Bundan sonra oynasalar da 'hayır gelmez' bana sorarsan. Selçuk da niye bilmiyorum; yüzde 50 ile oynuyor.
BİR SÜRÜ KAFA KOPARICI VAR
Şundan da olabilir; küçük şehirde oynamakla, büyük şehirde oynamak çok farklı. Küçük şehirde burnunu çıkardığın zaman kapıdan bütün şehir anında haberdar oluyor, mecburen evindesin. İstanbul'da sabahlara kadar âlem yapsan kimsenin haberi olmuyor. Ee sen o küçük şehrin bunalmışlığı içinde birden İstanbul'a geliyorsun, cebinde de transferden aldığın paralar var. Senin cebinde o kadar para olduğunu bilen bir sürü de kafa koparıcı kız etrafta dolaşıyor.
Mesela...
Yani 'Selçuk böyle' demek istemiyorum.
Küçük şehir ile büyük şehrin farkını söylüyorum sadece... Küçük şehirde evinden çıkıyorsun beş dakika sonra antrenmandasın. Antrenmandan çıkıyorsun, beş dakika sonra evindesin. İstanbul'da antrenmandan evine girmek, eğer evini doğru yerde tutmadıysan 2 saat sürüyor.
Al sana her gün 4 saat yorgunluk.
Üstelik trafikte sadece...
Karınla 'Hadi 21.00'deki sinemaya gidelim' desen, 'Bir buçuk saatlik bir filmi seyretmeye gideceğim' desen eve gidip yatağa girmen 02.00. Büyük şehir zor. Onun için küçük şehirden, büyük şehre gelenleri önce oryantasyona almak lazım. Büyük şehir yaşamına uymaları için.. Kendi haline bırakırsan tepetaklak oluyorlar.
NAMOĞLU'NA ALIŞMALIYIZ
Gaziantep maçında Abdullah Yılmaz verdiği iki hatalı kırmızı kartla maçın seyrini değiştirdi.
Hakemleri yeniden tartışmaya gerek yok. O hakemler aynı şeyi Fenerbahçe maçında yapmaya cesaret edemiyorlar. Haklı kırmızı kartları çıkartmaya cesaret edemiyorlar. Galatasaray'a saçma sapan çıkartıyorlar. 'Bu tesadüf olamaz' diyorum.
Ama bütün bunlara rağmen Sabri'nin yaptığı ayıp... Takım kaptanısın sen ya! Takım kaptanı takım mağlupken kendini attırır mı; 'Hakem yanlış karar verdi' diye!..
Antalya maçının ardından hakemle ilgili konuşan Terim'i eleştiren MHK Başkanı Namoğlu, bu defa Galatasaray'ın tepkisine hak verdi.
Ayrıca iki kırmızı kartın da hatalı olduğunu söyledi. Ama bu açıklamaları yapması nedeniyle de eleştirildi!
Konuşmayan Merkez Hakem Kurulu Başkanı'nı yerin dibine sokuyoruz, konuşanı da yerin dibine sokuyoruz.
Evvela medya bir karar versin; Konuşan bir başkan mı istiyor, konuşmayan mı? Ben konuşan başkan istiyorum.
Önce konuşan başkana bir alışalım ondan sonra da o konuşmanın nasıl dengeli, nasıl aklı başında, nasıl usturuplu olacağını tartışırız. Yani Yusuf Namoğlu ile Marcus Merk'in farkı olmalı konuşurken... Marcus Merk 'pozisyonları değerlendirsin' diye para alarak Almanya'dan gelen birisi.
Yusuf Namoğlu hakemlerden sorumlu bir numaralı adam. Onun ayrıntılara girmesine gerek yok. Girdin mi; dile düşersin işte böyle... 'Bu maçın hakemleri iyi değildi. Beğenmedim' bitti. Gerisini ne yaparsan yap. Ama beğenmediğini göster.
Çünkü ben de beğenmiyorum. 'Uyuyor musun Namoğlu.' 'Hayır, uyumuyorum.
Bu hakemi ben beğenmedim.' 'Niye beğenmedin.' 'O bizim kendi meselemiz. Niye beğenmediğimi ben hakem semerinde, devre arasında anlatırım. Hem o arkadaşa hem bütün hakemlere... Ama ben hakemimi medyanın önünde tartışmam.
Hakemimi medyanın önüne atmam' demesi lazım.
Ama konuşması lazım ben konuşan Merkez Hakem Kurulu Başkanı'ndan yanayım.