F.Bahçe'nin çöplüğü
- Hıncal Uluç Yazıları
- 11 Ocak 2011, 23:29:19
Ben Ali Sami Yen'in açıldığı gün oradaydım. Ankara'dan özel olarak açılışta bulunmak için gelmiştim. Bu açılış günü Ali Sami Yen'in tarihi gibiydi. Türkiye-Bulgaristan milli maçı vardı. Hüzünler ve sevinçler bir arada yaşandı. Harika bir hava, tribünler tıklım tıklım dolu. Herkes ayakta...
Herhalde stadın seyirci rekoru kırılmıştır.
Fakat sonra bir sosisçinin gaz ocağının patlamasıyla bir panik yaşandı, yüzlerce insan yaralandı, İstanbul felaket bir gün yaşadı. Ondan sonra da Ali Sami Yen kapandığı güne kadar çok büyük coşkulara, çok büyük hüzünlere sebep oldu. Unutulmaz maçlar seyrettik orada.
Ama giderek fanatizm değil, holiganizmartınca maç seyretme keyfi kalmadı.
Ali Sami Yen'in basın tribünü aşağıda, oradan maçın doğru dürüst seyredilmesine imkan yok. O yüzden ben yukarıdan VIP tribününden, parayla kart alıp seyretmeye başlamıştım. Ama gördüm ki VIP tribünü aslında bu ülkenin en eğitimli, en sosyal insanlarının olduğu yer.
Maç başlarken doktorlar, profesörler, yargıçlar, mühendisler, savcılarla oturuyorsun. Daha yarım saat geçmeden bunların hepsi gidiyor, gözü dönmüş holiganlar, her türlü küfür, kıyamet, bağırma çağırma... Böyle olunca maça gitmek benim için zevk olmaktan çıktı.
2000 yılında "Artık tribünde kimse beni göremez" diye de yazdım. Her şeyden evvel bu bir oyun. Dünyanın bütün dillerinde karşılığı oyun. Fransızlar "Jue" diyor, "Oyun", İngilizler "Game" diyor, "Oyun". Buna karşılık iş oyun olmaktan çıkıp, dostlar birbirine girmeye başlayınca, hatta Galatasaraylılar birbirine girmeye başlayınca, başka kulübün taraftarı olanların seninle beraber yan yana maç seyretmesine imkan kalmayınca, maça gitmek benim için zevk olmaktan çıktı. "Bundan sonra biz maçlarımızı Trabzonlu'su, Fenerli'si, Beşiktaşlı'sı yan yana evde seyredelim" dedik, o günden bu yana da Ali Sami Yen'e gitmedim.
Açılış maçında yer aldığım için kapanış maçına gitmeyi düşünüyordum, sembolik bir maç çünkü... Ama Adnan Polat ile aynı çatı altında maç seyretmeye tahammül edemeyeceğimi hissettiğim için iptal ettim. Ali Sami Yen'e gitmeyeceğim, Arena'ya da gitmeyeceğim.
Adnan Polat, Galatasaray'ın başında olduğu sürece Galatasaray'ın hiçbir etkinliğine katılmayı düşünmüyorum.
PARALI ASKERLER TUTTULAR -
O eski günlerdeki fotoğraflara baktığımızda takım elbiselerle, rakiple kol kola maç izlendiğini görüyoruz. O günlerden rakibin yüzde beşine bile tahammül edemediğimiz bugünlere nasıl geldik? 'Modern, çağdaş' insan denilirken, 'İlerlemişlikten' bahsedilirken niye hâlâ tribünlerde kan dökülüyor?
İşi yozlaştıranlar yönetimler oldu. Yönetimler tribünlerde kendi lehlerine bağıracak ve de aleyhlerine bağırılmasını önleyecek paralı askerler oluşturdular. Bunlara hem maaş verdiler, hem de bedava bilet verdiler. Böylece çeteler tribünlere sızdı.
Dünyanın her kulübünün fanatik taraftarı vardır. Fanatizm, hayrandan gelir; fanatizm başka bir şey, holigan başka bir şey... Ve fanatik taraftar genelde o kulüple özdeşleşmiştir. Umudunu, sevincini o kulübe bağlamış, genelde toplumun alt kesimlerinden, fakir insanlardır. Onun için büyük mutluluktur, takımının kazanması. Bu insanlara kale arkaları çok ucuz fiyatlarla verilir ki gelip seyretsinler, bağırsınlar, çağırsınlar...
İşte Liverpool'un o meşhur seyircisi, KOP tribünü kale arkasında... Ama bizde bu holiganlar, kulüp başkanlarının ve yönetimlerinin verdiği bedava biletlerle numaralıya ve kapalıya yerleşti. Numaralı ve kapalıda aslında parasıyla, sevgilisiyle maça giden seyirci var.
Şimdi sen kız arkadaşınla maça gitmişsin, yanında kafalı dumanlı, hap mı almış, içki mi içmiş belli olmayan bir herif bağırıyor çağırıyor. İstesen de istemesen de seni de bağırmaya zorluyor. Hatta yanındaki kızı 'bağırsana' diye taciz ediyor, saçını çekiyor. Bir daha gider misin?
Kulüp başkanları ve yönetimleri tarafından numaralı ve kapalıya yerleştirilen holiganizm, iyi seyirciyi statlardan kaçırdı. Kötü seyirci, iyi seyirciyi kovdu. -Güneş'in tam da bu görüntüye uygun düşen bir sözü vardı. TSYD'nin Antalya seminerinde, "Eskiden zenginler fakirleri izliyordu, şimdi fakirler zenginleri izliyor" dedi. Aynen öyle...
SAHAYA ÇIKMAYA UTANIRIM
-Ali Sami Yen'in kapanışı nedeniyle organize edilen efsaneler maçının kadrosunda Terim ve Denizli'nin yer almaması dikkat çekiciydi. Ayrıca UEFA Kupası'na uzanan kadro da 5 kişi ile temsil edilecek.
Bu tamamen Adnan Sezgin'in tezgahladığı bir maç. Galatasaray'ın gizli yöneticisi Adnan Sezgin. Adnan Polat kukla!..
Galatasaray böyle bir şey yapacaksa, yaşayan en tepedeki iki teknik direktörü görevlendirir. Derwall hayatta olmadığına göre Fatih Terim'e der ki 'Sen kırmızı takımın teknik direktörüsün, Mustafa Denizli ya da Feldkamp'a sen de sarı takımın teknik direktörüsün... Siz kendiniz seçin takımlarınızı, ilan edin, aynı oyuncuda çatışırsanız yazı tura atın, ne yaparsanız yapın...' Böyle olsaydı herhangi bir dedikodu, herhangi bir çirkin laf ortaya çıkar mıydı? Mustafa Denizli'nin seçtiği takım ile Fatih Terim'inseçtiği takım çıkar oynardı. Bunu bile beceremediler, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Böyle bir anısal gösteri maç pis bir dedikodu gösterisine dönüştü. Ben o formaları giyeceklere çok şaşıyorum, ben olsam utanırım. Böyle bir ortamda o formayı giyip, o sahaya çıkmaya utanırım. Ama işte Adnan Sezgin yönetince Galatasaray'ı böyle oluyor.
GOL ATTI KAHRAMAN OLDU
-Galatasaray'ın Fenerbahçe'den Colin Kazım'ı transfer etmesi tepkileri de beraberinde getirdi. Siz Kazım'ın transferiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Yüzkarası... Galatasaray'ı yöneten zihniyetin ne olduğu Kazım transferiyle ortaya çıktı. Adnan Polat, Galatasaray'ın Fenerbahçe'nin çöplüğü olduğunu ilan etti. Çöplük...
Kazım, milli takımda oynayan bir oyuncu. Böyle bir futbolcuyu Fenerbahçe serbest bırakıyor. Bir an evvel kurtulmak için serbest bırakıyorlar.
Niye? Fenerbahçe'nin milyonlarca borcu var. Her kuruşa muhtaç. Buna rağmen Kazım'ı bedava bırakıp, kovdu ve Galatasaray balıklama atladı.
Bu ayıp Adnan Polat'a da Adnan Sezgin'e de yöneticilerine de yeter. Ama Galatasaray'da tepki gösterecek adam yok. Galatasaray medyası da on para etmez, Galatasaray yönetim kurulu da on para etmez, Galatasaray kongresi de on para etmez. Bunlar yürekli insanlardan olsaydı, cesaret edemezlerdi Kazım'ı almaya... Aldılar oynatıyorlar, işte bir de gol attı, adam kahraman oldu!.. 'Aslan Kazım, yaşasın Kazım!' Tepki gösterdiler ama taraftara da güvenmiyorum. İki tane maç oynasın, kazansın ben göreyim!
FATİH'İ, EMRE'Yİ ALMAK İSTEDİ
-Polat, hocalarının isteğiyle Kazım'ı transfer ettiklerini, sorumluluğun Hagi'ye ait olduğunu söyledi.
Kulübün bir stratejisi, bir ilkesi olmaz mı, her şeyi hocaya bırakmak doğru mu?
Galatasaray'ın etiklerini Hagi bilir mi? Bilse son maçında hakemin suratına tükürür müydü? Bunu bilecek olan Adnan Polat, Adnan Sezgin. Ama Adnan Polat bu... Palavra; bakma sen! Fatih Akyel'i almaya kalkmadı mı? Emre'yi almaya kalkmadı mı? Ama o zaman Galatasaray'da güçlü isimler vardı "Halt etme" dediler. Şimdi kendi başta halt ediyor! Şimdi 'Halt etme' diyecek kimse yok. -Necati transferi de garip geldi bana... Belli nedenlerle gönderdiğin bir futbolcuyu geri almak ne kadar doğru? Denize düşen yılana sarılır. Fatih Tekke'yi de alırlar, Mutu'yuda alırlar, Gökdeniz'i de alırlar. Yani adı şikeye karışmış, kokaine karışmış, adı oraya buraya karışmış ne kadar ucuz adam varsa hepsini alırlar. Çünkü 'Galatasaray'ın etiği' diye bir şey kalmadı.
* * *
SİLKELER SİLKELER KENARA ATAR
Fenerbahçe'de son günlerde Santos problemi yaşanıyor. Teknik direktör Aykut Kocaman'ı eleştirerek "Daum kalsaydı daha iyi olurdu" dedi. Kocaman otoritesiyle biliniyor ancak Santos'un bu açıklamalarına karşılık bir şey yapılmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Otorite falan değil Aykut.
Aykut tamamen bir palavra olduğunu ortaya koydu. Şu devre arasında Aziz Yıldırım'ın yaptığı konuşmalara itiraz edemedi!..
Fenerbahçe Kulübü Başkanı "Hesabı benden soruyorlar.
Ben tabii soyunma odasına ineceğim" diyor.
Açık, televizyonlarda... Bu ne demek? 'Ben soyunma odasına girerim, istediğim oyuncuyu oynatırım, istediğimi çıkarırım!' Aykut ne o zaman? Buna itiraz edemiyorsan eğer, buna sesini çıkaramıyorsan sen nasıl otorite olursun!
Ben Fenerbahçeli futbolcuyum. Bu kulüpteki kaderim Aykut'a mı bağlı; Aziz Yıldırım'a mı bağlı? Aziz Yıldırım'a bağlı açık! Adam bas bas bağırıyor. "Hesabı ben veririm, ben karışırım" diyor. 'O zaman ben Aziz Yıldırım'ı kollarım. Aykut ne derse desin banane ya...' Bu koşullarda orada kalmayı sesini çıkarmadan oturmayı tercih eden adamın otoriter, kişilik sahibi olduğunu kimse bana kabul ettiremez.
Mustafa Denizli, Fenerbahçe'nin başına geldiği zaman ilk antrenmanını yaptırıyor. Fenerbahçe Yönetim Kurulu toplantıda...
Toplantı bitince karar alıyorlar; 'Hep beraber Samandıra'ya gidip, idmanı seyredelim' diye. Mustafa hocaya da haber veriyorlar 'Yönetim Kurulu geliyor' diye. Mustafa Denizli "Onlara söyleyin geri dönsünler.
Benden habersiz, benden izinsiz benim antrenmanıma kimse gelemez" diyor.
İşte buyur. Antrenmana almıyor adam. Öteki soyunma odasına alıyor. Niye o Mustafa Denizli; niye bu Aykut Kocaman. Aykut Kocaman Fenerbahçe'yi taşıyamaz. Aziz Yıldırım onu silkeler silkeler yarın atar. Kapıya koyar, başkasını alır.
* * *
TRABZON'UN KAYBEDECEĞİNİ NEREDEN BİLİYOR!
Beşiktaş yaptığı transferler itibarıyla lig sonu için en umutlu takımlardan birisi olarak gözüküyor.
Demirören "14 puan gerçek ama biz de 11 puandan şampiyonluğu verdik. Neden olmasın?" diyerek beklentisinin ne kadar yüksek olduğunu ifade etti. Bu anlamda Beşiktaş'ın şansını nasıl görüyorsunuz?
Ben futbolda taşıma su ile değirmen döndüğünü görmedim. Öyle olsa ne takımlar olurdu.
İşte milyarder Rusların takımları ne yapıyor Avrupalarda?
Onun için önemli olan adam almak değil. Önemli olan birbiriyle uyan oyunculardan bir takım yaratmak.
Bu zamana bağlı.
Ama ilk yarıdaki Schuster'e bakarsak, Schuster'in de takım yaratan bir adam olduğunu söylemek çok zor. Birinci yarıda bir Beşiktaş takımı, Beşiktaş iskeleti görebildik mi? Onun için Beşiktaş'ı beklemek lazım. Ama tribünler için transferler cazip.
YENSE FARK ALTI PUANA İNECEK -
Aslında Yıldırım da bu konuda iddialı bir açıklama yaptı ve; "Hakemler sonucu etkilemezse şampiyon oluruz" dedi.
Fenerbahçe 9 puan gerisinde Trabzon'un... Hakemler doğru yönetirse Trabzon'u da yendiklerini farz ediyoruz; 6 puana inecek fark. Fenerbahçe'de bütün maçlarını kazanacak hakemler doğru yönetirse... Peki Trabzon'un 6 puan daha kaybedeceğini nereden biliyor Aziz Yıldırım?
Yani "Hakemler doğru yönetirse ben bütün maçlarımı kazanırım" demek başka bir şey "Hakemler doğru yönetirse Trabzon 9 puanı kaybeder ben de bu farkı kapatırım" demek çok başka bir şey.
Aziz Yıldırım ne dediğini gayet iyi biliyor. Ben de gayet iyi biliyorum ne dediğini...