Trabzon'da korktular
- Hıncal Uluç Yazıları
- 10 Kasım 2010, 00:24:25, Güncelleme: 10 Kasım 2010, 09:33:08
İki takımın da beraberliğe razı olmasını yorumlamak lazım önce: Kendi sahasında oynayan Trabzon beraberliğe niye razı oluyor? Beraberliğe razı olma hakkı var mı? Bence var.
Çünkü; Trabzon liderlikte Bursa ile çekişiyor, Bursa ile arasında puan farkı ikiye inmiş, Bursa berabere kalınca, kazanırsa liderliğe yükselebilir ama kaybetmezse de farkın fazla açılmasını da önler. Kaybetme ihtimali var mı; var. Çünkü Hagi'nin gelişinden sonra Galatasaray'da futbolsal olmasa bile havasal bir toparlanma var. Saracoğlu'nda, Fenerbahçe'nin karşısında özellikle ilk yarıda galibiyeti kaçırmasını, ardından Antalyaspor'u güç de olsa yenmiş olmasını ve Trabzon'un bugün lider olmasına rağmen, sene başından bu yana dengesiz futbol oynamasını, bunu da en iyi bilen kişinin Şenol Güneş olmasını bir araya getirirsen Şenol Güneş'in 'Hele bir bekleyelim, duruma bakalım' diye sahaya çıkması normal olur.
Galatasaray, liderin o gün itibarıyla 9 puan gerisinde...
İkinci Trabzon'un da 7 puan gerisinde... Yani hem şampiyonluğa çok uzak, hem Şampiyonlar Ligi'ne çok uzak. Galatasaray, hangi sahada kimle oynadığına bakmadan kazanmak zorunda... Beraberliğin Galatasaray'a bir faydası yok. Hagi'nin eline Galatasaray'ın A2 takımını ya da genç takımını verseler ve 'Sahaya bununla çıkacaksın' deseler yine de kazanmayı düşünmek zorunda... Çünkü şu puan cetvelinde beraberliğin Galatasaray'a faydası yok.
Şenol Güneş'i bir ölçüde anlıyorum ama Hagi'yi hiç anlamıyorum ve de Tugay'ı... Gördüğüm kadarıyla Tugay benim beklediğim yardımı yapmıyor. Mustafa Denizli'nin, Derwall'e; Terim'in Piontek'e yaptığı yardımı Hagi'ye yapmıyor. 'Puan cetveli mutlak kazanman lazım' derken Galatasaray'a, sahaya 'Ben kaybetmeyeyim' takımı ile çıkıyor ve maçın ortasında değişiklik de 0-0 razı olduğunu ilan ediyor. 4 tane bek, asla ileri çıkmayan iki tane kanat beki, yetmiyor; onların önünde iki kazma, yetmiyor üçüncü kazmayı sokuyor oyuna...
Neill'in bir lafı var devre arasında, gazetelerde okudum. "Duvar tenisine döndü. Vurduğumuz top geri geliyor" diyor.
İyi de niye vuruyorsun! Savunmadaki adam topu ileriye vurmaz, savunmadaki adam topu orta alandakine verir, orta alandaki oyun kurar. Neill'in lafı o kadar açık ki... 'Benim orta alanda pas verecek adamım yok, bu yüzden ileriye vuruyorum, bu yüzden topa basacak adam yok, olduğu gibi geri geliyor.' Bu kadar baskı altında oynayan savunma hata yapar. Servet'in şanssızlığı yaptığı hatanın gol olması... Neill'in, Servet'ten fazla hatası var, Neill farkı kısmetli olması, onlar gol olmadı, o kadar...
Ama sen bu kadar baskı altında kabul edersen maçı, bu hataları yaparsın, çünkü karşında da Trabzon gibi bireysel yetenekleri bayağı iyi futbolculardan kurulu bir takım var. Engin var mesela...
TAHTAYA 5 YÜZ KERE YAZMALI
_Servet'ten topu müthiş bir çeviklikle kaptı ve çok doğru bir yere çıkardı.
Umut gibi bir golcü var mesela... Yattara gibi bir adamı kenarda tutacak bir kadro var.
_Güneş, "Yetersiz" denilen kadro derinliğini yaratmayı başardığını söyleyebilir miyiz?
"Bu kadro yetersiz" lafı Rijkaard'dan başlayarak, antrenörlerin mazereti. 'Ben çok iyiyim ama kadrom yeterli değil!' Bunu yemezler. Beşiktaş'ı perişan eden Kasımpaşa'nın ki sonuncu sırada, elinde ne kadar güzel bir kadro olduğunu gördük. Ligde 3 puanı var Kasımpaşa'nın ama çok iyi bir kadrosu var. İyi de top oynuyor. O Kasımpaşa'nın Trabzon'un ya da Bursa'nın yerinde olması lazım aslında...
Ama kısmetleri yok.
_Trabzon, Fenerbahçe, Beşiktaş'ın ardından Galatasaray'ı sahasında mağlup ederek önemli bir başarının altına da imza atmış oldu.
Birbirlerinden farkı yok. Fenerbahçe de Galatasaray da Beşiktaş da Trabzon'u yenmek için sahaya çıkmadılar. 'Yenilmeyeyim' diye sahaya çıkarsan, yenilmen kolaylaşır.
Çünkü tek yönlü oynanıyor oyun, tek yönlü oynandığı zaman da Trabzon gibi bir takım var karşında; Çatladıkapıspor değil... Çekildin mi hata yapma ihtimalin artar, çekildin mi orada iyi futbolcular var birisi bir şey yapar. Sen bir takımdan korkuyorsan belayı uzakta tutacaksın. Bu kadar basit! Ama bu düşünce yürek gerektirir. En iyi savunmanın topu rakip sahada tutmak olduğunu bilmek önemli değil, bu bilgiyi uygulayacak yürek lazım. Bu yürek yok ortada... Aykut Kocaman Fenerbahçe'yi çekti, Schuster Beşiktaş'ı çekti, Hagi Galatasaray'ı çekti ve Trabzon'un ekmeğine yağ sürdü. Üstüne gelen bir rakip yok, kaybetme korkun yok.
Trabzon'u düşün şimdi; nasıl olsa adamın sana gol atma niyeti yok. Maçın 60. dakikasında üçüncü kazmayı oyuna sokarak niyetini ilan ediyor dünyaya... Trabzon'a diyor ki 'Rahatla kardeşim.
Stoperin bile bana gol atmaya gelsin, çünkü benim işin o tarafıyla alakam kalmadı. Sahanın öbür yanını ben kullanmayacağım.' O zaman Trabzon yener.
_Servet, topu uzaklaştırmak yerine kontrol etmeye ya da koruma altına almaya çalışıyor ama bu defa da kaybediyor. Son adam olduğu için hata, gol olarak geri dönüyor. Servet'in Servet olalı beri değiştiremediği bir hatası bu...
Servet; stoperin birinci görevinin; topu en kısa zamanda tehlike bölgesinin dışına atmak olduğunu bilmiyor.
Ama bunun suçlusu Servet değil. Bunun suçlusu Servet'i yönetenler. Ben mesela Galatasaray'ın teknik direktörü olsam, şaka falan etmiyorum; kocaman bir kara tahta getirir, Servet'e 'Beş yüz kere 'Birinci görevim; topu tehlike bölgesinin dışına atmak' diye yazacaksın derdim.
Santraya atabiliyorsan santraya, atamıyorsa taca, atamıyorsan kornere... Böyle bir zorlama yoksa ancak başını kaldırır bakarsın ve topu en iyi durumdaki arkadaşına pas olarak verirsin. Tehlike durumu varsa katiyen... Servet'in sadece Galatasaray'a değil, oynadığı takımlara bu şekilde yedirdiği golün haddi hesabı yok.
Topu taca atmamak için, topla rakibin arasına girerek, topun auta gitmesini sağlamaya uğraşmak için ya da kalecisine geri pas yapmak için.
Baskı altındayken kaleciye geri pas yapmakkadar kötü bir düşünce yok futbolda. Çünkü kaleci de baskı altında ve elle müdahale hakkı yok adamın... Hele kalenin çerçevesinin içine geri pas yapmak intihar... Bunlar temel kurallardır.
SABRİ, HAKEMİ ÖLDÜRECEKTİ
_Fevzi başta olmak üzere, geri pasta yenilmiş bir sürü gol var.
Kalp krizi geçirirsin. Korner olacağına gol olur, kalenin içine doğru pas atarsan... Bunları iki günde, bir ilkokul çocuğuna öğretirsin. Servet gibi bir adama 15 senedir öğretemiyorsun.
Çünkü kimse öğretmiyor. Servet yaptığının doğru olduğunu zannediyor. 'Ben koskoca Galatasaray'ın stoperiyim. Topu taca atamam, topu kornere atamam. Topu oyunda tutmam lazım ya da auta gitsin.' İster en büyük takımın stoperi ol, ister en küçük takımın stoperi ol. Birinci madde topu tehlike bölgesinin dışına atacaksın. Görevin bu. Böyle ıvırmak, kıvırmak yok.
_Karşılaşmanın hakemini nasıl buldunuz? Yan hakemin bayrak kaldırmamasına rağmen Kewell'ın atağını ofsayt gerekçesiyle kesmesi dışında bir hatası yok gibiydi.
Ona hiçbir itirazım yok. Karar yanlış. Ama yine de hakem inanıyorsa, güveniyorsa hakem gördüğünü çalar.
Gazetelerde okuyorum, öve öve bitiremiyorlar ama Türkiye'deki hakemler kötü. Türkiye'de hakemler eyyamcı...
Bunu bağıra bağıra söylüyorum. Büyük takımların futbolcularına kırmızı kart çıkaramıyorlar. Çıkaramayacaklarını biliyorlar, maçı da o bilinçle yönetiyorlar. Sabri'nin hakemi bir öldürmediği kaldı! Querasma ikinci sarı kartlık hareketi iki kere yaptı. Emre, bir hakem sahanın ortasında 'Lafla nasıl dövülür?' devamlı ve ısrarlı bir şekilde gösterdi. Gık yok hakemlerimizde... 'Bir daha yapma evladım. Sen iyi çocuksun!'
SAKATLIĞI; İLAHİ ADALET
Hürriyet gazetesi yayınlar yapıyor. Ercan Saatçi , gitti.
Ercan, 'Fenerbahçeli' olduğu dünyaca bilindiği için hiç olmazsa 'kontrollü sayfa yapayım' diye zorluyordu kendini...
Bugün 'Emre iyi çocuk oldu' diye sayfalar düzenleniyor.
İşte buyur, iyi çocuğu gördük. İlahi adalet cezalandırdı iyi çocuğu!.. Hakem atamadı oyundan ve de kendi kendine sakatlandı. Tekme ile falan da değil. Tam bir ilahi adalet sakatlanması... Kaç hafta oynamayacak bilmiyorum ama bugüne kadar görmediği kırmızı kartların bedelidir o sakatlık.
Türkiye'deki her Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray maçında Fener, Galatasaray ve Beşiktaş aleyhine çıkarılmamış en az 5 sarı kart gösterebilirim. Hele ikinciler hiç çıkmıyor.
Bunu hep söylüyorum. Bir sarı kart gördüğünde beraat kağıdını cebine alıyorsun; artık hakemin gırtlağını bile sıkabilirsin!
O Schuster neler yaptı ya; yan hakeme neler yaptı ya! İtti kaktı dördüncü hakemi! İnanamadım! O hakem o Schuster'i tribüne gönderemedi. Böyle bir zavallılık, böyle bir acizlik olur mu? Federasyon, akreditasyon kartını taktıramıyor boynuna... Milliyet palavra bir haber yazdı; Kemal Dinçer, "Schuster'i herkes tanıyor, onun için akreditasyon kartını takmasına gerek yok. O izni ben verdim" demiş!
Haberle ilgili Kemal Dinçer bana mail göndermiş. "Böyle bir şey söylemedim. Yerden göğe haklısın. Bu işi takip edeceğiz. Teşekkür ederim" diye.
* * *
BİR TANE TÜRKİYE VAR
Çarşı, Türkiye'nin değerlerine saygılıymış! Sevsinler... Türkiye'yi hiçe sayan Schuster'e tezahürat yaptılar
_Beşiktaş'tan bir kişi bu konuda beni de aradı ve teknik direktörlerin akreditasyon kartı takmak zorunda olmadığını, Schuster'in de böyle bir tercih kullandığını söyledi. Ancak daha sonra federasyondan herkesin takmak zorunda olduğunu öğrendim.
Milliyet'teki haber; "Schuster tanınıyormuş onun için kart takmasına gerek yokmuş!" Saracoğlu'nda Aykut Kocaman tanınmıyor, Aykut kartı takmak zorunda! Trabzon'da Şenol Güneş tanınmıyor, takmak zorunda.
Güneş, kapıdan Trabzon'da girerken "Bu kim" derler! Onun için takacak ki Şenol Güneş teknik direktör olduğu görünsün!.. Kemal Dinçer, "Gittiğim her yerde ben kartımı takıyorum. Çünkü örnek olmak zorundayım" diyor.
Ne olduysa Milliyet manşet attı. "10 maçın 10'unda da takmadı" diye. Ertesi gün kendi manşetini palavra bir şeyle ile Kemal Dinçer'in üstüne atarak tükürdüğünü yaladı. "Türkiye'deki sorunların esas kaynağımedya" diyorum.
Hiddink sözleşmesini gizli yapıyor. Bu gizlilik devam ediyor Türkiye'de. Türk medyasına bakar mısın? Mahmut Özgener'i paramparça etmesi lazım; Hiddink yüzünden.
Mahmut Özgener'i paramparça etmesi lazım; Schuster yüzünden.
Ama Mahmut Özgener ne kadar eyyamcı ise Türk medyası da o kadar eyyamcı. Bir Hollandalı ile bir Alman'ın önünde Türkiye'yi küçük düşürdü. Birisi, Türkiye Futbol Federasyonu'nu karanlık işlerine alet ediyor. Sakın kızmasın Hiddink.
Karanlık değilse neden gizlilik istiyor? Niye çekiniyor?
Bana bir anlatsın bakayım. 'Ben şu sebepten sözleşmemin gizli tutulmasını istiyorum.' Bu gizli madde ne?
Türkiye'den neden gittiğini hatırlıyoruz. Hatırla, oteldeki olayı... Acaba 'otele servis' maddesi mi var gizli sözleşmesinde?
Ne bileyim! İnsanların aklına her şey gelebilir.
Gizli olduğu zaman... 'Aman benim Sabah ile anlaşmamı açıklanmasın. Kaç para aldığımı kimse bilmesin' desem ertesi gün maliyeciler kapıya gelir. 'Niye Hıncal'ın parası gizleniyor?' diye...
Adam ısrar ve inatla 11 haftadır boynuna o kartı takmıyor.
Saha görevlileri uyardığı halde takmıyor. Gazeteler yazdığı halde takmıyor. 'Umurumda değil Türkiye'nin kuralları' diyor. Bunun umurunda olan bir kişi yok Türkiye'de. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nde, 'Siz benim umurumda değilsiniz' diyen Schuster'e "Sen kimsin?" diyen bir kişi çıkmıyor!
Türkiye Büyük Millet Meclisi dahil. Meclis'e soru önergesi verilmesi lazım. 'Bu adam Türkiye Cumhuriyeti'ne hakaret ediyor' diye. Çünkü benim İçişleri Bakanlığımın verdiği çalışma izni ile çalışıyor. Ben, İçişleri Bakanı olsaydım, Kasımpaşa maçının akşamı Schuster'in çalışma iznini iptal ederdim. Türkiye'ye kimse meydan okuyamaz arkadaş!
Dünyada bir milyon tane Schuster var; bir tane Türkiye var. Çarşı Grubu da Türkiye'nin değerlerine saygılıymış!.. Sevsinler... O Schuster'e tezahürat yaptılar maçta... Türkiye'yi hiçe sayan Schuster'e tezahürat yaptılar.
FENER SEYİRCİSİNE BRAVO
Oysa muhteşem bir Fenerbahçe seyircisi, Bilica'yı ıslıkladı sahaya girdiği andan itibaren... 'Bu adamın Fenerbahçe forması giymeye hakkı yok' diye.
Ne yazık ki Fenerbahçe'yi yönetenler ertesi gün o seyirciyi azarladılar! Futbolu çirkinleştiren, futbolu ucuzlaştıran, futbolu bayağılaştıran Bilica'yı Fenerbahçe seyircisi ıslıklayacak bilince sahip... Bravo onlara...
Fenerbahçe forması o kadar ucuz değil... O formayı giymek sadece iyi bir futbolcu olmakla bitmez. İyi ahlak sahibi olmak lazım. Penaltı çukurunu kazdığı günden beri, Bilica, Türk futbolundaki bütün 'ahlak dışı hareketlerin' simgesi... Hakem kandırma, rakibi oyundan attırmaya çabalama, çukurları kazmak... Fenerbahçe seyircisi onu sevmiyor ve de istemiyor.
Fenerbahçe'nin puana ya da şampiyonluğa ihtiyacı yok.
Fenerbahçe kurulduğu günden beri Türkiye'ye örnek olmuş, önder olmuş bir kulüp. Fenerbahçe'yi yönetenlerin bu bilinçte olması lazım. Faruk Ilgaz'ınbilincinde olması lazım. Hacı Bekir'in bilincinde olması lazım. İsmet Uluğ'un bilincinde olması lazım. 'Puan için, şampiyonluk için her şeyi yaparım' diyenler Fenerbahçe'de idarecilik yapmaya layık değiller.
Bilica'yı alkışlayan, ıslıklayan seyirciyi, telkin edenler Fenerbahçe'ye yöneticilik yapmaya layık değiller.
Ama ne yazık ki günümüzde yöneticilik buna dönüşüyor!..