İstifa tek taraflıdır
- Hıncal Uluç Yazıları
- 28 Ekim 2010, 00:15:50, Güncelleme: 28 Ekim 2010, 02:36:30
'Tercüman' denilen kişi, Galatasaray'ın eski milli futbolcusu Mustafa Yücedağ... Florya'daki havayı teneffüs etmiş, bilen bir kişi. Benim için tercüman değil. Galatasaray'da antrenörlük yapabilecek çapta bir adam. Rijkaard'ın biraz kafası olsaydı, Mustafa Yücedağ'ı 'tercüman' diye değil 'antrenör' diye yanında oturtsaydı, bu hallere düşmezdi. Ama Yücedağ, belki de biraz vefa duygularıyla Rijkaard'ı koruma düşüncesi içinde hareket ediyor. Biz iki senedir ne söylüyoruz: Bu takım da oynama ruhu, oynama heyecanı bırakmadı. Bir komutan vardır, 'öl' der ölürsün. Atatürk'ün Çanakkale'de "Size ölmeyi emrediyorum" demesi gibi... Bir komutan vardır: 'Öl' der, 'Sen öl' dersin.
Rijkaard kimsede onun için oynayacak arzu bırakmadı. Geçen sene Galatasaray'ın her puan kaybettiği maçtan sonra bir ya da birkaç futbolcuyu astı. 'Bülent'in yüzünden yenildik, Hıncal'ın yüzünden yenildik' diye... Daha çocuklar soyunma odasında duşlarını alırken o basın toplantısında bir ya da birkaç futbolcuyu astı. Çocukların arasında dostluk da arkadaşlık da kalmadı. Kampları da kaldırdı. Onların bir arada yaşamalarına da mani oldu. Bitirdi. Rijkaard için işte o kadar oynadılar. Ama Rijkaard gönderildiği zaman 'Bu mesele artık sadece Rijkaard'ın meselesi değil. Bizim futbolcu olarak da marka değerimiz gidiyor. Hadi Rijkaard beni oynatmadı. Ben de burada oturuyorum. Ama Hagi'nin döneminde de oynayamazsam marka değerim kalır mı?' demiş olabilirler. Kim yarın bu futbolcuları alır, para verir. Bu bir değişimin getirdiği ruhtur. Yoksa Ankaragücü maçında bir sabotaj söz konusu değildir.
Rijkaard için kılıç çekmediler ama Rijkaard'ı da arkadan vurmadılar.
-'Oynamadılar' yakıştırması Ankaragücü maçı düşünülmeden yapılıyor gibi. O maçta çıkan 3 sarı, 1 kırmızı kart vardı ve futbolcular fark yemenin getirdiği büyük bir moral bozukluğu yaşadı. Ama 3. ve 4. golden sonra filmin koptuğu da bir gerçek.
Tabii... Ama o kadar... Geçen hafta sana anlattım. Beşiktaş da son 3 dakikaya 3-2 mağlup girdi, Galatasaray da... Beşiktaş o 3-2'yi 5-3 yapabilirdi, üç dakikada, öyle bastırdı... Ama Galatasaray 4. golü yedi. 'Sen beni sevmiyorsan, ben senin için uğraşmam! Takım için uğraşırım ama o da bu kadar olur.' ' İnceldiği yerden kopsun' der bırakırsın.
-Rijkaard'ın gönderilmesinin ardından baş döndürücü bir hoca trafiği yaşandı. Karaman'la görüşüldüğü basına yansıdı önce... Ardından Hakan Şükür ve son olarak da Terim ile masaya oturulduğu ortaya çıktı. Hagi'ye giden süreçle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Futbolcular 'Sabote ettiler' diye itham edildiği zaman Galatasaray yönetimi futbolcularına sahip çıkmadı. Arda'nın özel yaşamına saldırı Erman Toroğlu falan değil, Galatasaray tribünlerinden geldi. İlk saldıranlar ultrAslanlar... "Arda bizi sinemaya götür" diye Sinem Kobal'a laf attıkları zaman Galatasaray'ın başkanı ne dedi: "Tribün bizi uyardı." Artık Arda'dan hayır gelir mi?
Mustafa Yücedağ, "Servet, Sabri ya diğerleri maçı sattılar" dedi. Buna karşılık ikinci başkan Mehmet Helvacı ne dedi: "Bunları soruşturacağız. Hele şu Fenerbahçe maçı geçsin."
Ne başkanı, ne ikinci başkanı, 'Benim futbolcuma laf söyleyenin ağzını yırtarım' diyemedi.
Şimdi sen Galatasaraylı futbolcu olarak bu Adnan Polat'a, bu Mehmet Helvacı'ya, bunların başkan ve ikinci başkan olduğu yönetime güvenir misin? İşte o kadar...
Mesele bu...
Galatasaray kötü yönetiliyor. Galatasaray'ın başına ne geliyorsa kötü yönetimden geliyor, başkanı bu, başkanvekili bu ve orada bir sürü de sessiz yönetim kurulu üyesi var. Geçen hafta 'Adnan Sezgin, futbol şubesinden alınacak' diye karar alınmadı mı? Nerede Adnan Sezgin şimdi: Futbol şubesinin başında. Sesini çıkaran var mı? Adnan Polat diyor ki "Ben günü kurtaracak kararlar almıyorum."
Tabii ki sen günü kurtaracak kararlar almıyorsun, Adnan Sezgin'i kurtaracak kararlar alıyorsun!
Bugüne kadar Adnan Sezgin'e itiraz eden bir yönetici oldu ve nerede şimdi o... Yönetimin dışında... Haldun Üstünel...Niye yönetimin dışında: Çünkü Adnan Polat onun istifasını istedi. Niye istedi: Çünkü Haldun Üstünel, 'Ya Adnan Sezgin ya ben' dedi ve Adnan Polat da 'Sen git o zaman" dedi.
Bunun üzerine 15 yönetici sus pus oldu oturuyorlar!
Cemal Özgörkey dahil olmak üzere... Haldun'un en iyi arkadaşı Murat Yalçındağ olmak üzere... İsim veriyorum.
25 senedir her şeye muhalif Taner Aşkın başta olmak üzere... Susup oturuyorlar. 'Aman biz yönetimde kalalım' diye... Soruyorum: Adnan Sezgin için karar alınmadı mı?
İSTİFA EDİP GİTMEYEN İKİ KİŞİ VAR
-Başkan danışmanı veya stat müdürü olacağı yönünde birçok haber çıktı.
Durum açık. Bugün ortaya çıkan tablo çok açık: Adnan Polat ile Adnan Sezgin arasında bir sevgi-vefa ilişkisi yok. Öyle olsa; Adnan Sezgin'i bağlasan orada durmaz. 'Başkan benim yüzümden seni yerin dibine sokuyorlar. Ben artık gidiyorum. Kusura bakma.' "5 kere istifa etmiş" de kabul edilmemiş!.. İstifa tek taraflı bir hukuk müessesesidir. "Karşı tarafın kabul etmesini gerektirmez" diye yazar borçlar hukukunda... İstifa edecek adam istifa eder ve gider. Durmadan istifa edip gitmeyen iki adamvar Türkiye'de:
Aziz Yıldırım ve Adnan Sezgin... Palavra...
Adnan Polat ile Adnan Sezgin arasındaki ilişki vefasevgi ilişkisi değil. Öyle olsa Adnan Sezgin giderdi. Adnan Polat'ın da onu durdurmaya gücü yetmezdi. Ama sevdiği arkadaşına bir başka imkan bulur, Galatasaray'ın kesesinden 54 bin lira yerine, Polat Holding'de 3-5 bin lira verir, orada çalıştırırdı.
Hayır. Bütün bu olup bitenlere rağmen, Galatasaray'da bir haftada her şey değişmesine rağmen değişmeyen bir tek şey var: Adnan Sezgin. Yerinde duruyor, alınan kararlara rağmen...
Bugün herkes biliyor ki Hakan Şükür ya da Fatih Terim'in olmamasının bir tek sebebi var: Çünkü Adnan Sezgin ile beraber çalışmayı kabullenen tek adam Hagi... Çünkü Hagi teknik direktör olarak bitik durumda. İflas etmiş. Yeni bir fırsata ihtiyacı var.
Avrupa'da oynayan bir takımda bir fırsata ihtiyacı var ki dünyaya yeniden 'Ben varım' diyebilsin. Onun için de Galatasaray'ın başına gelebilmek için her şartı kabul etmeye hazır. 'Sormadı bile kim var, kim yok' diye... 'Gel' der demez atladı geldi. Çünkü kaybedeceği bir şeyi yok Hagi'nin...
Bitmiş bir durumda.
-Galatasaray vizyonu ve geçmişi ile büyük bir nimet...
Ne kaybedecek? Bir dener. Zaten sıfır, başarılı olamazsa da döner yine sıfır. Ama başarılı olursa ki olma ihtimali her zaman var. Yaşadıklarından ders almışsa; olabilir. O zaman da Hagi, Avrupa futbolu için yeniden doğabilir.
Futbolcu olarak İtalya ve İspanya'da başarılı olamadı, teknik direktör olarak teklifler alabilir. Bunun için Hagi her şeye razı olup geldi.
KARİYERİ FİYASKOLARLA DOLU
-Terim ve Hakan'ın görevi kabul etmek istememesini bu çerçeve de kabul edebiliriz.
Uzatmaya gerek yok. Açık. Adnan Polat, Adnan Sezgin'i her ne sebeple yanında tutuyor hâlâ bilmiyorum.
Orada tutmak için Galatasaray'a bile bile Hagi kumarını oynattı. Hagi için 'bir düşeştir' Galatasaray'a gelmek.
Çünkü bir daha söylüyorum; kaybedecek bir şeyi yok.
Ama Galatasaray için Rijkaard'dan daha kötü bir kumardır.
Rijkaard'ın hiç olmazsa 'başarı' diyebileceğim bir iki olay var antrenörlük kariyerinde...
Hagi'nin bütün antrenörlük kariyeri fiyaskolarla dolu.
Buna rağmen Adnan Polat bu kumarı oynuyor. Neden?
Çünkü Hagi, Adnan Sezgin ile çalışabilir. Bugünkü manzaraya bakıyorsun. 'Adnan Sezgin niye hala orada' diyen bir tane Galatasaray yöneticisi yok. Bir tane gazete de yok.
Adnan Sezgin'i Adnan Polat'ın danışmanı yapan, Türk Telekom Arena Müdürü yapan bunca Galatasaray muhabirinin bir tanesi de sormuyor. 'Başkan ne oldu siz böyle bir karar almıştınız' diye. Ya Türkiye'de Galatasaray muhabirleri palavracı, yalancı, sallıyorlar. Ya da Adnan Polat'tan ödleri patlıyor, yazı yazamıyorlar. Başka açıklaması yok.
DEREBEYİ MİSİN?
-Lige parlak transferlerle, iyi bir giriş yapan, futbolu keyif veren Beşiktaş kötü bir döneme girdi.
Kayseri maçıyla üst üste 4. yenilgisini aldı. Beşiktaş'ta şemsiye niye tersine döndü? Schuster'in tercihleri mi, yoksa eksikler mi etkili oldu?
Bu hafta bana keyif vermedi. Bu hafta gördüğüm bir ayrıntı beni biraz derin düşünmeye sevk etti. Hani "Şeytan ayrıntıda gizlidir" derler ya... Maçın başlamasına birkaç dakika var. Takımlar milli marş için dizilmişler. Schuster kulübede oturuyor. Stattaki görevlilerden biri Schuster'e geldi. Yanındaki koltukta duran akreditasyon kartını gösterdi. Ve "Boynuna as" dedi. Schuster kartı eline aldı.
Adam geriye döndü. Schuster kartı yerine koydu ve maçın sonuna kadar o akreditasyon kartını boynuna asmadı.
Şimdi Türkiye'de kural... 'Saha içinde futbolcular, yani formalılar dışında kalanlar akreditasyon kartı takmak zorunda.' Kural bu. Doğrudur, yanlıştır, başka ülkede vardır, yoktur. Beni ilgilendirmez. Türkiye'de kural bu...
ARTIK GÖZÜM ÜZERİNDE
Şimdi ben Schuster kardeşime soruyorum: Bayern Münih'ın başında olsaydı ve o maçta Münih stadyumunun görevlisi gelip 'Akreditasyon kartını tak' deseydi bu hareketi yapabilir miydi? Türkiye'de niye yapıyor?
Ben Almanya'ya göre ikinci sınıf bir ülke miyim? 'Onu tak' diyen Türk vatandaşı ikinci sınıf bir ülkenin vatandaşı mı? Sen bir Alman sömürgesine tatil yapmaya gelen bir derebeyi misin? Ağır konuşuyorum.
Ama sen Türkiye'ye böyle bakıyorsan: Beşiktaş'a da öyle bakıyorsun o zaman. Geleyim burada bir sene oyalanayım.
90 dakika boyunca Beşiktaş kötü oynarken ve Schuster kenarda aldırmaz görünürken benim gözümün önünde o sahne vardı. Akreditasyon kartını yandaki o boş koltuğa attı ve bütün maç boyunca takmadı. O adam da bir daha gelip uyarmadı ya da dördüncü hakem ya da saha müdürü... Bundan sonraki bütün maçlarda gözümSchuster'de olacak.
Göğsünde akreditasyon kartı var mı, yok mu? O maçın federasyon temsilcisini, gözlemcisini, dördüncü hakemini, stat amirini görev yapmamakla itham edeceğim.
Çünkü onların görevi...
Akreditasyon kartını takmadığı zaman Schuster ile benim farkım yok. Benim o kulübede oturma hakkım yoksa Schuster'in de yok. Kural konmuş; uyacaksın arkadaş!
Burası Türkiye Cumhuriyeti'dir ve Türkiye Cumhuriyeti kurallarına uymak zorundasın. Burada eşek yüküyle para kazanıyorsun. Şota'nın boynundavar, Schuster'de yok. Niye? Schuster birinci sınıf teknik direktör, Şota ikinci sınıf bir teknik direktör; öyle mi?
ÇARŞI'YA DA SORUYORUM
Takmayabilirsin, unutabilirsin. Buna benim itirazım yok. Ama gelip sana hatırlatılmışsa 'bunu tak' denmişse ve takmıyorsan o zaman 'inat ediyorsun' demektir. O zaman 'bunun altında bir kasıt var' demektir. 'Senin anlatmak istediğin bir şey var' demektir.
Onun için ben Schuster'e soruyorum: O akreditasyon kartını uyarıya rağmen takmayarak neyi kanıtlamak istiyorsun bay Schuster! Ben neyi kanıtlamak istediğini söyledim. Sana ağır gelebilir, haksız gelebilir, o zaman lütfen sen söyle: 'Hayır, Hıncal yanılıyor, benim böyle bir kastım yok' de...
Ne olacaktı onu boynuna taksaydın? Küçük bir adam mı olacaktın? Üçüncü sınıf bir adam mı olacaktın?
Ne olacaktın taksaydın da takmaya utandın kenara attın? Benim federasyonumun kural koyduğu bir akreditasyon kartını takmak seni neden alçaltıyor bana söyle bir bakalım Schuster kardeşim!
Bu soruyu Beşiktaş'ın başkanına da soruyorum.
Bu soruyu Çarşı'ya da soruyorum tabii ki. Her şeye karşı olan Çarşı'ya bu soruyu soruyorum.
Schuster'in beni bu kadar aşağılamasına ne diyor acaba Çarşı! Şimdi tabii Schuster, maça da fazla müdahale etmedi. Yani o sık sık gösteriyordu kameralar. Fazla da umursamıyordu
KATİYEN FAUL DEĞİL
-Derbi maçının yöneten Bülent Yıldırım'ın kararlarını nasıl buldunuz? Lucas Neill ve Sabri'nin hareketleri spor programlarında çok konuşuldu. Siz ne düşünüyorsunuz?
Şimdi hakemin iki tane kritik kararı var, ikisi de Galatasaray lehine. İkisi de neticeyi etkileyecek yorumlardı.
Bir tanesi 'penaltı değil' yorumu. Penaltı verse 'Galatasaray 1-0 mağlup olacak' büyük olasılıkla...
İkincisi 'sarı kart değil' yorumu. 'Sarı kart' dese Galatasaray 10 kişi kalacak ve büyük olasılıkla maçı kaybedecek.
Stoperi gidiyor zaten. Kenarda da onun yerini dolduracak birisi yok.
Maçın sonucunu etkileyecek iki yorumun ikisi de Galatasaray lehine. Benim kişisel görüşüm; birinci yorumu doğru. Sabri'nin yaptığı hareket faul değil. Katiyen değil.
Yani o harekete Fenerbahçeliler 'faul' diyorlarsa her Fenerbahçe maçında Volkan'ınsebep olduğu en az bir penaltıyı gösterebilirim.
Ama Lucas Neill'in arkadan aşiltendonuna darbe kesin sarı kart ve kesin ikinci sarıdan kırmızı gelir. Tartışmam bile o pozisyonu. Bazı hakemlerde maçı 11'e 11 bitirmeyi 'marifet zannetme' gibi bir huy var. Bülent Yıldırım da bu nedenle kartını kullanmadı.