Bir gömlek üstünüz
- Hıncal Uluç Yazıları
- 08 Eylül 2010, 00:51:54, Güncelleme: 08 Eylül 2010, 00:54:32
İki konu var:
1- Biz beklenenin üstündeyiz. Buradan kastım şu; Ankara'daki tarihi 12 Dev Adam da dahil, ilk defa takım hüviyetinde oynuyoruz. Oynayan 5 ile kenardakiler, tek insan gibi. Hepsi beraber oynuyorlar maçı... Müthiş bir yardımlaşma var, müthiş bir psikolojik destek var.
2- Tanjevic, dünyanın en iyi koçlarından birisi olarak gelmişti Türkiye'ye ama geldiğinden beri sanki başka biriydi. İlk defa o Tanjevic'i seyrediyorum kenarda... Ve de takıma baktığım zaman çok iyi hazırlandığını hissediyorum. Bu da beklentilerimin üzerinde... İyi hazırlanmış, takım ruhuna ulaştırılmış ve de kenardan iyi yönetilen Türkiye... Bunların hepsi beklentilerin üzerinde... Buna karşılık bugüne kadar oynadığımız bütün rakipler, Yunanistan, Fransa dahil, beklentilerin altında... İlk 4 rakip zaten antrenman takımı gibiydi. Dünya basketbol piyasasında yeri olan rakipler değildi. Belki Porto Riko... Ama onların da çok zayıf bir takımla geldiği, rakip olamayacağı biliniyordu. Yunanistan'ı ve Fransa'yı bu kadar kolay geçmemizin sebebi, bizim beklentilerin üzerinde olmamız değil sadece; Yunanistan ve Fransa beklentilerin çok altında... Yunanistan'ın yedek oyuncusu yok. Türkiye maçını 6 kişi ile oynadılar.
FRANSA DUVARA ÇARPTI
O maçın istatistikleri bizim niye rahat kazandığımızı gösteriyor. Adamların 3. çeyreğin sonunda kenardan gelen oyuncularının katkısı sadece 2 sayı. Yani ilk 5'in dışındakiler, üçüncü çeyrekte 2 sayı atabilmişler. Oysa Türk takımının ilk 5'inin dışında kalanların her maçta oyuna katkıları ortalama 30 sayı. Biz 10 kişi oynarken, Yunanistan 5 kişi ile oynadı. Ömer Onan'ın, Spanoulis'i yakından marke edip top göstermemesi Yunanistan'ı bitirdi. Geçen şampiyonada neredeyse bizi tek başına yenen adamdı. Fransa'nın Tony Parker'sız olduğu zaman bu kadar düşeceğini aklımdan geçirmemiştim. Tony Parker iyi bir NBA oyuncusu ama bizde de iyi bir NBA oyuncusu Mehmet Okuryok. İşte Engin Atsür sakat. Gördük ki Fransa, Tony Parker'ın yerine oyun kurucu koyamamış. Tony Parker gibi dışarıdan iyi şut atan bir adamı yok. Türkiye iyi bir takım ruhu ve yardımlaşma ile çok iyi savunma yapıyor bu turnuvada. Fransızlar duvara çarptılar, sayı atamadılar. Bizim de atamadığımız zamanlar oldu. Basketbol maçlarında takımlar bazen tıkanır. Tıkanması rakibe yetişme ve öne geçme fırsatı verir. Ama bizim tıkandığımız anlarda Fransızlar boş döndüler. Onun için bizi yakalama fırsatını bir türlü elde edemediler. Böyle olunca Fransa maçı da çok kolay geçti.
_Şimdi rakibimiz Slovenya. Avrupa Şampiyonası'nda yenildiğimiz takımlardan birisi. Slovenya karşısında şansımızı nasıl görüyorsunuz?
Bizim için turnuva Slovenya maçı ile başlıyor. Çünkü Slovenya, bizim sahip olduğumuz bütün silahlara sahip. İyi savunma yapıyorlar, iyi hücum ediyorlar, hücumda zengin silahları var, hem pota dibinde iyiler, hem üçlük atıyorlar. Bunların hepsi bizde de var. İlk korakor maçımız bu olacak. Tahminimi sorarsan, biz bir gömlek üstünüz Slovenya'dan. Ayrıca seyirci üstünlüğümüz var. Seyirci üstünlüğü sadece takımın coşması açısından önemli değil; basketbol seyircisinin hakeme yakınlığı, futbol seyircisine göre daha fazla. Basketbol hakemi, arkasındaki seyircinin kendisine ithamını bile duyabiliyor. Bu nedenle daha çok etki altında kalabiliyor. Bu tür maçlarda küçük hatalar skoru belirliyor. Oyuncu yapıyor küçük hatayı, koç yapıyor, hakem yapıyor. Burada hakemin yapacağı küçük hata seyirci faktörü nedeniyle büyük olasılıkla bizim lehimize olacak. Bütün bu şıkları bir araya getirdiğimiz zaman Slovenya'yı geçeceğimizi düşünüyorum.
_Slovenya'yı geçersek İspanya-Sırbistan eşleşmesinden galip çıkacak takım rakibimiz olacak. Özellikle de geçen yıl Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşan İspanya'dan çekiniliyor.
Gasol'suz İspanya gücünden çok şey kaybetmiş görünüyor. Şimdi bir de Reyes sakatlandı. O da çok önemli bir isim. Tedavi için Madrid'e gittiğine göre durumu ciddi. Dönüp geldiğinde oynar mı, oynarsa ne kadar faydalı olur, bilemiyorum. İspanya'da Reyes'in yerini dolduracak adam yok. Biz de mesela Kerem Tunçeri şüpheli ama Kerem'in yerine adam var. Çok büyük aksilik olmazsa 'Amerika ilefinal oynarız' diye düşünüyorum.
_Turnuva öncesi çok da iyi bir hazırlık dönemi geçirdiğimiz söylenemez. En azından görünen buydu. Hazırlık kampında rahatsızlığı nedeniyle Tanjevic yoktu ve yardımcı antrenörler takımı çalıştırdı. Buna rağmen ortaya bu takımın çıkmış olması da hayli ilginç aslında...
O hazırlık maçlarındaki sonuçlara bakmamak lazım. Oradaki amaç başka. O hazırlık maçlarında özellikle güçlü savunma yaptığımızı gördük. Korakor maç sonlarında zaafımızın telaş ve panik olduğunu gördük. Bu turnuvada henüz böyle bir son oynamadık. Açık farkla giriyoruz sona. Oysa hazırlık maçlarında başa baş girdiğimiz son dakikaları kötü oynama hastalığımız vardı bizim. Hazırlık maçlarında hem iyi yanımızı gördük, hem kötü yanımızı gördük. İyi yanımız Dünya Şampiyonası'nda çalıştı ama kötü yanımızı gösterecek sahne henüz oluşmadı. İnşallah oluşmaz.
FIBA, STATÜYÜ DEĞİŞTİRMELİ
_Amerika ile eşleşmek istemeyen Fransa, Yeni Zelanda'ya yenilip Türkiye'ye rakip oldu ama kötü sondan da kaçamadı. Öteki taraftan 2016 Avrupa Şampiyonası organizasyonunu da bizi bir oyla geçerek tartışmalı bir şekilde kazanmışlardı. Bu açıdan bakarsak hoş bir galibiyet oldu.
Yunanistan da yaptı aynı oyunu. Tanjevic hatta Bourousis'i haşladı kenarda. 'Oyunculuğu' bırak diye. Burada şu var; FIBA'nın muhakkak bu Dünya Kupası statüsünüdeğiştirmesi gerekiyor. Gruplardan sonra kim kiminle oynayacak, önceden ilan ettiği zaman ona göre tedbir alıyorlar. 'İkinci mi olsam daha iyi olur, üçüncü mü olsam daha iyi olur' diye hesap yapıyorlar ve işlerine gelmiyorsa bile bile maç kaybediyorlar. Bu bir defa spor ahlakına aykırı... Bilerek maç kaybetmek sporculukla bağdaşacak bir şey değil. Sporun temel felsefesi kazanmak değil, iştirak etmek. Bu felsefe içinde maçı bir takım ucuz hesaplara alet etmek yanlış. Son zamanların moda deyimi ile bir de işin endüstriyel yanı var. Bu Dünya Kupası için dünyanın her tarafında büyük çapta bahis oynanıyor. Buradaki Fransız koçunun, Yunan koçunun ince hesaplarından, Singapur'daki bahisçinin nereden haberi olacak. Adam bakıyor, Yunanistan zayıf bir takımla oynuyor bastırıyor parayı... Sonra bir bakıyor Yunanistan maçı kaybetmiş. Sen istediğin takımla eşleşmemek için maç satabiliyorsan, yarın bahis mafyasının önüne koyacağı dolarları hiç reddetmezsin. Çünkü senin ahlakın buna müsait. Koyarsın cebine birkaç milyon doları, maçı satarsın. Ondan sonra da antrenörlüğü bırakırsın. Gider Yunan adalarında bir villa alır yaşarsın. Onun için bunun önü FIBA tarafından kesilmesi lazım. Grup maçları oynanır, ondan sonra kura çekilir. Kimin kimle oynayacağı o kurada belli olur.
* * *
HİDDİNK TİPİ HOCALARI SEVMİYORUM
_Mlli takım, Kazakistan ile oynadığı maçı 3-0 gibi net bir skorla kazandı. Hiddink'in takıma bir hava getirdiğini söyleyebilir miyiz?
Ben Hiddink türü hocaları sevmiyorum. Bunu her yerde söylüyorum. Elinde çantası, memleket memleket dolaşıp, her turnuvada başka bir takımı çalıştırıyor. 2002'de Güney Kore'de, 2006'ta Avustralya'nın, 2010'da Rusya'nın; Rusya'yı Dünya Kupası'na götüremeyince işi daha bitirmeden Türkiye'nin başına geçti. Şimdiden hesap yapıyordur. '2012'de Türkiye'nin işi biter. 2014 Dünya Şampiyonası'nda acaba ben kimi çalıştırırım' diye!.. Bu tür hocalardan hayır geleceği kanaatinde değilim. Bunlar kendilerine çalışıyor. Bunların yerlileri de var yabancıları da... Biz yine Belçika ile beraber yer aldığımız bir grupta başarılı olamadık. Başarılı olamadığımız için Fatih Terim gibi Avrupa'nın sayılı hocalarından birinden vazgeçtik, Hiddink'i getirdik. Niye getirdik; 'yeni bir şeyler yapsın' diye... Ne yapıyor Hiddink; Fatih Terim'den kalan takımla hiçbir değişiklik yapmadan aynen devam ediyor. O zaman görüyorsun ki ortada Hiddink yok, Oğuz Çetin var. Fatih'in yardımcısı Oğuz Çetin takımı seçmiş, sevgili Emre'sini de kaptan yapmış. Fatih Terim gelen baskılar üzerine Emre'yi değiştirmiş, Tuncay'ı kaptan yapmıştı. Çünkü Emre, sahanın içinde ve dışındaki hareketleriyle Türk gencine örnek olabilecek birisi değil. Milli takımda oynaması dahi tartışılır. Hele kaptan olması mümkün değil. Futbolun temel kuralı fair-play, fair-play'in f'si ile alakası olmayan bir adamı, milli takıma kaptan yapıyoruz ve Türk gençliğinin önüne 'örnek' diye koyuyoruz. Takım baştan aşağıya 2010 elemelerinin başarısız takımı ve de öyle başarısız ki bunlar kendi takımlarında dahi oynamıyorlar. Kendi takımında oynamayan, gönderilen, paralı askerlerin de dahil edildiği bir takım yapmış. Kazakistan bizim için averaj takımı. 10 gol atmışız, hiç gol yememişiz. Onlara 3 gol attık. Marifet değil. Ama 3 golü nasıl attık ona bir bak!.. İlk 2 golümüz duran toptan. Birisi kornerden, birisi serbest vuruştan... Ömer de Hamit de yüz kere vursalar aynı pozisyonda o goller olur mu tartışılır. İkisi de tam denk gelmiş. Hamit daha net pozisyonlarda ne vuruşlar yaptı. O vuruş oturdu. İyi oturdu. Senin iki gol attığın devrede oyun kurarak, futbol oynayarak girdiğin pozisyon yok.
_İkinci yarıda ciddi bir Kazakistan baskısından da söz edebiliriz. Kontrataktan gelen üçüncü gol kırılma anıydı.
İkinci devrede Kazakistan, hiç gol atamadığı ama 12 gol yediği Türkiye'nin üzerine 'şeref golü atalım' diye gözü kapalı gitmeye başlayınca, bir tane daha gol bulduk. Ama Kazakistan karşısında oynadığımız futbolun genel notu; benim için 10 üzerinden üç buçuk. Dört bile değil...