Radyasyon
Futbolcuların, kaybettiği ve kaybedeceği maçlar için saklanmış sövgüleri varken.
Hazırlık maçlarında gördüklerimiz, yeni sezonda göreceklerimizin fragmanıdır.
Arda Turan'a baktım. Sıkı futbolcu.
Ama çift kişilikli sanki.
Bir yanı iyiliksever, "koca adam!" Öte yanı, berbat bir çukurun içinde debelenen "bitirim!"
Mutlak tedavi gerektiren bir yanı var. Övgüleri düzenli olarak alıyor, ama eleştirileri reddediyor.
Bu hal, Türk futbolcusunun genetik şifresinde mevcut. O yüzden, Arda'nın Galatasaray kaptanlığına, spikerlere ve değerlere saldırı hakkı, tasarrufunda saklıdır.
Ondaki yanlışları sulayan bahçıvanlar için, değerlerin, zarafetin ve bir insanı doğruya iteklemenin zerre kadar hükmü yoktur.
O yüzden "Ne olacak bu Arda?" sorusunun cevap anahtarı denizdedir.
Fenerbahçeli Selçuk Şahin'e baktım.
Hakeme çelme taktıktan sonra, yüzündeki ifadeyi, Avrupalı futbolcularda göremezsiniz.
Peki, Selçuk'un her sarı karttan sonra, hakemin üzerine yürüme ve itiraz etme hakkının elinden alınması mümkün mü?
Asla!.. Onun sadece cahil futbolcular kadrosunda değil, Fenerbahçe kadrosunda da yeri hazırken... Ülkemizdeki hakemlik, büyüklerin pençesinde biçare bir haldeyken... Bizlere düşen; trajediye bir avuç mizah katıp, Türk futbolunun ağlanacak haline gülmektir.
Bilica ve Kazım'a baktım. Bu adamlara Fenerbahçe forması giydirmek, başarı için her yolu mubah saymak değilse nedir?
Şampiyonluğun final maçında, ülkedeki bütün negatif enerjiyi, kazdığı çukurun etrafına çağıran Bilica değil miydi?
Bu çirkinlik radyasyonu, yeni sezonda Fenerbahçe'nin peşini bırakacak mı yani?
Kazım'ın bastırılmış duygularının üzerindeki örtüyü çekmek için, kaç maç beklemek gerekiyor?
Hakemlere gelince...
Fenerbahçe-Galatasaray maçındaki Alman hakem için, tehlike arz eden görüntülerin, bizim hakemler için olağan sayılması, hakemliğin en zavallı resmidir.
Meşale için anons yaptırmak, bizim hakemliğin görev alanına dahil değil.
O yüzden boş verin. Yansın bu dünya!
Yanıyor zaten!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.