Teşekkürler!
Hafta sonunda, naklen yayın geliriyle palazlanmış kulüpler ülkesinden, "donmuş görüntüler" izledik. Bir yağmurla bütün boyalarını akıtan Şükrü Saracoğlu'na baktım da... Mehmet Topuz'a gösterdiği özeni, kendi stadının zeminine göstermeyen Aziz Yıldırım için, bunların önemi yoktu. Maçın devre arasında, demir çubuklarla, su yolu açanlara bakınca ne hissetti acaba? "Digitürk'e teşekkür ederiz" pankartıyla, şaha kalkan kaliteyi mi? Teslimiyetin temsilini mi? Yoksa, beceriksizliğin suçunu tabiata yüklemeyi mi? Bir demir çubuk, bir bardak suyu toprağın altına çekebilir ama... Yanlışları sızdırmaz.
***
Ülkemize yılda bir kez yağan karla, İngiltere'ye her hafta yağan kar arasındaki futbol manzaralarına baktığımız zaman... Suçu tabiata yüklemenin, klasik kaypaklığımızdan başka bir şey olmadığı ortaya çıkar. O yüzden, sahaların altyapısına bile değer vermeyenlerden. Futbolun altyapısına değer beklemek, ahmaklık olur.
***
Futbol kalitesine gelince... "Fenerbahçe çamuru harç yaptı, galibiyete sıvadı" diyelim. Peki ya sarı kart curcunası? Dos Santos, Emre, Lugano ve Cristian, sarı kart hummasına tutuldu. Duyduklarımıza göre, kart görmenin gereği, Sivas'ın iklim şartlarıymış! Ceza olarak da, Sivas'a götürülüyorlar. Bu kart meselesi bile, Fenerbahçe takımının içindeki ruh bütünlüğünün, ne kadar içler acısı olduğunun resmidir.
***
Galatasaray'ın buz üzerindeki kaydırmacasında, en renkli görüntüler Caner'e aitti. Muhteşem oynadı. Ayaklarıyla, yüreğinin ritmi aynıydı. Rusya'da kazandığı edinim, onu pazar gecesinin en özel adamı haline getirdi. Kendisine yapılan penaltıda, ayağı kırılmadıysa, kaderin alın terine saygısıdır. Tekmeyi atanı sahanın içinde tutan hakemlik, zulme saygıdır ki, bizde kar tanesi kadar saygı görmez.
***
Lige verilen aranın en bereketli takımı olarak Trabzonspor'u gördüm. Sivasspor karşısında, özellikle ilk yarı muhteşem oynadı. Bu futbolu, güzelliklerin geri dönme anonsu kabul ettim. Umut Bulut'un attığı golleri, kendisine katlanılmanın ödülü saydım. Verdiği mücadeleyi, goller kadar değerli buldum. Alanzinho'nun alın teri tutuşmuştu sanki Sahadaki en küçük adam, ağır saha şartlarına en büyük direnci gösteren adamdı. Ondaki hızın, tribünlere verdiği bir haz var. Bir de harika enerji. O yüzden Şenol Güneş'le, Trabzonspor'un yarınlarına çok şey katılacağına hiç şüphe duymadım.
***
Kayserispor'a şaşkınlığım sürüyor. Lider olduktan sonra azalma başladı. Böyle zamanlar için, psikolojik destek aslında o kadar önemli ki. "Biz bunları aşarız" haykırışını bilgelik sayan bir toplumun en büyük sorunu, kendisiyle tanışmayı reddetmesi.
***
Ben bu hafta dersimi aldım. Takımların maça çıkarken taşıdıkları "Teşekkürler Digitürk" pankartlarını görünce... Bir kere daha anladım ki... Bu ülkenin kulüplerini, paradan başka hiçbir güç, ortak harekete sürükleyemez. En can alıcı meselelerde bile. O yüzden... "Teşekkürler Digitürk..." Kulüplerimizin hassasiyetini (!!!) bizlere tanıttığınız için...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.