Citius Trapezus
- Hakan Kulaçoğlu Yazıları
- 01 Ağustos 2010, 22:21:35
Olimpiyata 1 yıl, transfer sezonunun bitmesine ise sadece 1 ay var.
Olimpik oyunların, Asosyeşın Futbol kitabının yazarı Kuğuzade Süleyman Rıza'nın da yer aldığı 1924 Paris'inden beri kullanılan Latince bir sloganı var: Citius, Altius, Fortius. Yani, "daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü".
Geçen aralıktan beri santrfor araya araya Süper Kupa için Olimpiyat Stadı'na ve Avrupa Ligi için eleme turu kapısına gelen Trabzonspor'un gönderdiklerine ya da elindekilere göre hangi "daha" özelliği aradığı ise hem belli hem belirsiz.
Trabzonspor yönetimi nasıl bir santrfor arıyor?
Umut'tan, Teofilo'dan, Gökhan Ünal'dan citius mu, altius mu, fortius mu, yoksa başka bir özelliğe sahip olanı mı ya da bunların tümünü birden bünyesinde bulunduran mı? Çoklarına göre, bu takımın ihtiyacı, topu ileride tutabilen, hava toplarında etkili ve net gol vuruşu olan bir santrfor.
Ancak medyada yer alan adaylara bakınca bu kriterlerin erimeye yüz tutup, işin yine "Birini alalım da kim olursa olsun" safhasına geldiğini üzülerek algılıyoruz.
Görünen o ki, Trabzonspor, Trabzon kentini beğendirebildiği golcüyü getirecek sonunda. Adı, özellikleri ve karnesi çok önemli değil yani. "Yabancı oyuncular Trabzon'a gelmek istemiyor" diye sızlanan isimleri hayretle izliyoruz bugünlerde.
Daha büyük sıkıntılar var
Sanki Trabzonspor'a yeni gelmiş, hiç Trabzon veya Trabzonspor deneyimi olmayan profesyonel yöneticiler konuşuyor. Bunlar kurumun diğer işlerini de bu anlayışla yürütüyorlarsa transfer hakikaten ayrıntı kalır Trabzon'da.
Çok daha önemli sıkıntılar vardır halının altında.
Sanki bu kurum bir Arçil-Şota deneyimi yaşamamış, sanki o dönem başkası başkanmış gibi.
Görevde geçen onca yılda bir kez olsun Trabzon'un doğusuna bakıp, Trabzon'u o coğrafyanın Paris'i olarak görecek Asyalı yıldız adaylarına yönelmişler gibi. Olimpiyat bayrağındaki halkalara karşılık düşen kıtalardan dördünü deneyip de beşincisine gerek duymamanın mantıklı bir açıklaması var mıdır acaba?
Sevgili Trabzonsporlular... Bu işler otobüs dolusu elemanı olan izleme komitesine kamyon yükü para ödeyen kulübün en üst sorumlusunun "Dil bilmiyor" demesiyle olmuyor. Baştaki kişiler "yol bilmiyor"sa, diğerlerinin ne bilip ne bilmediğinin fazla önemi kalmıyor. Havadan kucaklarına bırakılan HES Projesi dışında pek bir uzun vadeli planını göremediğimiz yöneticiler, taraftarın da baskısıyla günü rastgele yöntemiyle yapacakları bir santrfor transferi ile kurtarmaya çalışıyor.
Transfer konusunda belki artık "citius" olmaları gerekiyor; ama Trabzonspor büyük kurumsa bu da yeterli olmuyor. Aslında altın anahtar en başta "sapiens" olabilmekte. İnsanı insan yapan şeyi, yani aklı kuruma hakim kılabilmekte.