Hiddink sofrası
Milli takımımızın başına Hiddink getirildiğinde tercihin doğruluğundan kuşku duymadım. O zamana kadar birçok milli takımda görev yapmış ve hemen hepsine ayrı bir formül, yapı inşa etmişti.
Kendi kafasındaki sistemleri değil, kadro yapısının gereğini yerine getiriyor ve başarıyı çabuk elde ediyordu.
Hiddink'in bizimle geçirdiği bir yıllık süre içinde önceki örneklerden hareketle bir yapılanma göremedik. Bazı teşhisleri vardı ama bunların üstüne gidip çözüm üretemedi. Genel sıkıntının futbolcularımızın altyapı eğitimlerinden ve taktik zekalarından kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Bunu çözecek kişi de Hiddink değildi. Zaten Ersun Yanal ve ekibinin ısrarla düzeltmeye çalıştığı da bu. Onlar eğitimcileri eğitmeye uğraşıyorlar.
Sırf çocuklarımız futbol oynamayı doğru öğrensinler diye… Neyse konu bu değil…
Direksiyona geçmeli
Yine de Hiddink'in kalite ve kariyer farkını bir yıl içinde fark etmeliydik. "Oldu" demesek de, "Olacak galiba" hükmü kafamızda oluşmalıydı. Yarışma ortamı içinde, var olanların mevcut performansları dışında önümüze bir şey gelmedi.
2008'de de Arda atıyor, milli takım kazanıyordu, 2011'de de bir şey değişmedi.
Yeni hoca seçimimiz için bu önemli bir deneme. En esnek yabancı teknik adam bile fikrini, sistemini veya aklını ortaya koyamadıysa, bundan sonrası için içimizden biri ile devam edip, kendi ekolümüzü yaratmak en doğrusu.
Herkesin kafasında bir isim var. Abdullah Avcı, Ertuğrul Sağlam veya Mustafa Denizli.
Benim öncelikli adayım ise Oğuz Çetin.
2006'dan beri milli takımlarda çalışan, Fatih Terim ve Hiddink dönemini bu yapılanma içinde geçiren, beş yıldır Türkiye'de izlemediği oyuncu kalmayan Oğuz Çetin, artık direksiyonun başına geçmeli ve bu birikimini yönlendirmeli.
Bu kararı vermek her federasyon için zordur.
Ama milli takımın yardımcı hocası, bir gün o görev için hazırlanmalıdır.
Biz de kendi geleneğimizi yaratmalıyız.
Aykut hoca bereketi
AYKUT Kocaman son 10 yıl içinde transfer harcamalarında kulübü en az zorlayan teknik adamdı.
Öyle ismi ve maliyeti yüksek oyuncular yerine, takım içinde faydalı olacak savaşçılara yönelmişti.
Sezon içinde genç oyuncuları da kazandırdığını, onlara değer kattığını da anladık hep beraber. Şenol Çorlu'nun akademisinden yetişen ve bir yılını A Takım'la geçiren dört oyuncunun da peşinde herkes şimdi.
Sezon şampiyonlukla noktalandı, Fenerbahçe 82 puan topladı. Kulübün havuzdan kazancı 40 milyon dolara yaklaştı.
Ve şimdi de kombinelerde rekorlar kırılıyor. Kocaman'ın savaşçı takımına duyulan güven, inançla birleşince Şampiyonlar Ligi iddiası herkesi tribünlere koşturdu.
33 bin kombinenin satılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Fenerbahçe kendi çocuğu ile neler yapılabileceğini ispatladı kendisine.
Bulak işaret verdi
GENÇLERBİRLİĞİ birkaç sene önce Ersun Yanal ile imza atıp iki gün sonra yollarını ayırmıştı. Şimdi Giray Bulak ile iki hafta beraber olabildi.
İkisinde de öncelikli neden transferlerdi.
Teknik adamların istediği oyuncular yerine, kulüp yöneticilerinden veya profesyonellerinden kendilerine önerilen oyuncuları almaları isteniyordu.
Israr edilen futbolcuların kalitesi mi, yoksa onları öneren menajerlerin genelde aynı isimler olmasının mı sorun olduğunu kimse açıklamadı bugüne kadar. Bulak üstü kapalı olarak, "Bu transferlerle hedef takımı olamazdık" diyebildi.
İki oyuncusundan 7 milyon euro kazanan Cavcav transfer sihirbazı olarak nitelendi ama, Karabük başkanı tek oyuncusunu, hem de bir sezonda 9 milyon euroya sattı. Gençlerbirliği'nin yetenekli futbolcuları keşfedip, transfer piyasına hükmettiği günlerin üstünden en az 10 yıl geçtiğinin kimse farkında değil. Herkesin kafasında İlhan başkanın bizzat işin içinde olduğu o eski yıllar var.
Para sorunu olmayan bir kulübün, bu kadar boş hamle yapmasının arkasında ya ciddi bir değerlendirme hatası var ya da yanlış yönlendirmeler. Bulak bunun işaretini verdi. Bu köklü kulübün sevenleri, bu durumu sorgulamalı, yanlışın nerede olduğunu bulmalı.
Özgener neden istenmez?
SEZON içinde büyük büyük kulüplerimiz şikayetciydi Mahmut Özgener'den. Sesleri, en çok verilen cezaların ağır olmasından kaynaklanıyordu.
En son Bursaspor'a verilen cezanın ağırlığı bile Özgener'in kafasında seçim gibi bir hesabın olmadığını, doğruyu sonuna kadar uygulamaktaki kararlılığını gösteriyordu.
Kulüplerimiz yönetemeyecekleri bir başkanla çalıştıkları için elbette Özgener'i istemeyecekler.
Mahmut başkanın da koltuk hevesi yok. Çünkü o koltuğun ona veya hayatına kattığı artı bir değer yok.
Zaten ünü, unvanı, saygınlığı veya çevresi vardı. Bir futbolsever olarak kucağında bulduğu, kendisine miras kalan bir görevi, (hatasıyla, sevabıyla ama doğru dürüst) yapmaya çalıştı.
Umarım konjektür bunları anlar, Mahmut Özgener'e de geçmişteki tartışmaların dostlar arasında geçebilecek olağan çekişmeler olduğu anlatılır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.