Ateş bacayı sarmadan
Beşiktaş'ta Süleyman Seba devrinin kapanmasındaki "temel unsur", mütevazı politikaların yerine camianın daha renkli ve hareketli yönetim tarzına geçme arzusu yatıyordu. "Renkli takım olma ve rakibi agresif söylemlerle susturma" psikolojisi ile filizlenen popülist yönetim anlayışı sayın Serdar Bilgili ile başlayıp, sayın Yıldırım Demirören'le de devam etti. 2000'den bu yana gerçekleştirilen tarihi ve hızlı değişim Türkiye'nin en köklü ve prensipleriyle yaşayan kulübünü farklı bir travmaya soktu. Önce dengeler, sonra aktörler değişti. Ancak daha önemlisi arkadaşın arkadaşa yabancılaştığı, taraftarların birbirine kuşku ile yaklaştığı ilginç davranış şekilleri gelişti. Tribünler, iktidar sahiplerinin güç gösteri alanlarına dönüştü. Bugünlerde sıkça sorulan, "Beşiktaş'ta neler oluyor? Bu noktaya nasıl gelindi?" sorusunun cevabı, özde burada yatıyor. Taraftarın saf, temiz ve özgür duygularının saçtığı enerjyi, ışığı kendi üzerlerine çevirmekten çekinmeyen ve onları oyunun içine sokan iktidarlar zorlu ve karmaşık bu problemin baş mimarlarıdırlar. Mesele o kadar büyümüştür ki probleme öyle ya da böyle "müdahil ve taraf olan" mevcut iktidar şu anda bunu tek başına çözemeyecek durumdadır. Yönetimin "üstünü ört" politikası varolan yangını azaltamadığı gibi, daha da artırmaktadır. Sıkıntılı anlarında Demirören yönetiminin "Beşiktaş'ı karıştırıyorlar" diyerek hedef şaşırtmalı savunma taktiği ve negatif çıkışlarının sorunların üstünü örtemeye yetmediği gibi iletişim ve çözüm yollarını da tıkadığı artık görülmelidir. "Beşiktaşlıyım" diyen herkesin hırslarını bir kenara bırakıp kalbinin sesini dinlemesi, camiada sevilen, tribünlerde hatırı sayılan ağabeylerin acilen patlamaya hazır volkanı sakinleştirmek için devreye girmesi gerekmektedir. Beşiktaş bu sorunu da aşacak kadar büyük bir camiadır. Ancak herkes "Bize ne oluyor?" diye sorgulamak zorundadır. Yoksa bu ateş içerdekileri yakacağı gibi, dışarıya da büyük zarar verir.
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
TÜM YAZILARI