Dönekliğin bu kadarı!

Futbol özerk oldu, özerk olduğundan beri hemen hemen her toplantıya kimine basın mensubu kimine delege olarak gittim.
Önceleri çok kavga dövüş olurdu, şimdi bunlar olmuyor. Eğer futbolumuz bugün yerlerde sürünüyorsa, birinci torbaya kadar çıkan takımımız eğer şu sıralar 4. torbaya inmişse, dünya sıralamasında 57. sıraya düşmüşsek bunun tek sorumlusu vardır, o da bu genel kurul.
Bu genel kurulun delegelerinden birisi de benim. Öncelikle bu genel kurulda spor adamlarının fazla sayıda olması gerekir, bu yok. Bu genel kurulda futbol federasyonu başkanı ve yönetim kurulu gizli oyla seçilir diye bir madde var.
Çok güzel bir madde. Neden; çünkü açık oy kullanırsan çok zaman istediğin yere oy veremezsin.
Ama iş gizli olunca gönül rahatlığıyla mühürü basar ve sandığa atarsın. Bu gizli oy ibaresi varken birileri bir başka madde daha koymuş.
Başkan adayı olacak şahısın 297 kişinin 60'ından imza alması gerekir diyor. Şimdi burada 10 dakika düşüneceksin.
Bu bir tehdit unsurudur.

Herkese gül...!

Gizli oyun bütün gerekçelerini, özelliklerini ve güzelliklerini futbol tabiriyle taca atarsın.
Soruyorum size 5 tane deve dişi gibi aday var. 60 tane imza lazım. 60 çarpı 5 eder 300.
Demek ki bir tane aday 3 reyle dışarıda kalacak. Peki diyelim ki 6 tane aday çıktı. 6 kere 6, 36 yapar. Bunlar 55'er imza toplasalar 330 yapar. Yani bu adayların hiç birisi seçime giremezler ve seçim iptal olur. Buraya kadar her şey tamam.
Bir de iki imza verenler var, onlara ne demeli. Yani 3 aday olsa demek üç tane verecekler.
Herkese kırmızı gül. Ve bizim muazzam seçimimiz, futbolumuzun muazzam yönetimi dün işte böyle bir tablodan çıktı. Tabii mutlak mahkemelere gidilecektir, sonuç ne olur bilinmez.
Şimdi sıkı durun! Size bu seçimle ilgili yaşadığım bir olayı anlatayım, ondan sonra bu genel kurul üyeleri hakkındaki kararı sizler verin. Anlatacaklarımda ne bir eksik olacak ne de bir fazla…

Ulusoy aradı
Bodrum'daki evimde tatil yapıyorum. Bir gün telefonum çaldı, baktım Haluk Ulusoy. "Erman hocam. TFF başkanlığına aday oluyorum. Desteğini istiyorum beni destekler misin" dedi. Rakibin kim dedim "Yıldırım Demirören" dedi.
Demirören'i hiç tanımam.
Ama Beşiktaş başkanlığı sırasında Beşiktaş'a verdiği zararı ve TFF başkanı olduğu sırada başta şike olayında yaptıklarından dolayı bana ters gelen bir başkan adayı. Ulusoy'a "Olur, seni desteklerim" dedim.
Bu konuşmadan takriben bir hafta sonra yine bir telefon, bu kez arayan Can Çobanoğlu. Çok kimsenin "Voleyboldan geldi futbolda ne işi var? Milli takımlarda menajerlik yapıyor bu ne rezalet" diye tartıştığı bir isim. Can'ı şahıs olarak da severim. "Erman hocam sen Ulusoy'a rey verecekmişsin" dedi, evet yanıtını verdim. "Ama imza lazım" dedi.
Dedim ki "Salona geleceğim, orada atarım. Ben vereceğimi söyledim, benim ağzımdan laf bir kere çıkar."
İmzayı attım...
Çobanoğlu "Bu köhne sistemin bitmesi gerekir, bunu yeniden yapılandıracağız onun için de senin imzana ihtiyacımız var. Bu rezalete son vereceğiz" diye bitirdi. Ben de kendisine Bodrum'da olduğumu ve bir kağıt gönderirlerse imza atabileceğimi söyledim. Takriben iki saat sonra görevli bir adam kağıt getirdi, imzaladım ve yolladım.
Seçimden bir gün evvel öğlen saatlerinde doğruluğu ve dürüstlüğüne çok inandığım gazeteci kardeşim Atilla Türker telefon açtı. "Erman abi sana bir şey söyleyeceğim önce inanmayacaksın ama doğru" dedi. "Can Çobanoğlu Ulusoy'un listesinden çıktı, Demirören'in listesine girdi ve yönetim kurulu adayı" diye devam etti. "İnanılır gibi değil" dedim. Ama bu alemde çok şey gördüğüm için yine de bir teyit edeyim diye Can'ı aradım. Can konuşurken öyle cümleler kurdu ki her cümle diğer cümlenin üzerinden 9 takla atıyor. Bazen uzun eşek oynuyor bazen de güvercin taklası atıyordu. "Can" dedim, "Hangi düşünceyle ne yaptığını bilemem.
Demirören'den de Ulusoy'dan da yana olabilirsin. Ama öyle bir iş yapmışsın ki hani dönekliğin bu kadarı da çok fazla. Ve şu anda futbol aleminde yaptığın bütün iyi şeylerin hepsini tek kalemde yıktın ve futbol aleminde bittin." Bir yanıt veremedi, görüşürüz dedi ve kapattı...

Yatak odamdaydı!

Bu konuşmadan iki saat sonraydı, Oğuz Dizer telefon açtı. "Ermancım Ankara'ya geldim neredesin" diye. Ben de top oynadığımı söyledim. "Şu anda Haluk Ulusoy'un yanındayım, sana birkaç şey söyleyecek" dedi. Teli aldım ve "Hayırdır başkan, Can seni satmış" dedim. "Erman hocam; bu adam, yani Can Çobanoğlu aylardır benim yatak odamdaydı.
Benim yatak odamdan çıktı karşı tarafın yatak odasına gitti herhalde" dedi.
İşte sevgili okuyucular, Türkiye'deki futbolun sahada oynandığını görüyorsunuz. "Neden seyirci yok" diyorsunuz "Neden TVler seyredilmiyor, neden 4. torbaya düştük" diyorsunuz. İşte size isimler, işte size resimler ve işte size rezillikler. Kararı siz verin!

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.