N’oldu da!
Sahadaki ilk 11'lerin anlamı açıktı;
F.Bahçe "savunurum, sıkıştırırsam atarım ", G.Saray "Sıkıştırırım, atamazsam savunurum " modundaydı.
İlk 20 dakika, aynen böyle oynandı zaten. G.Saray baskın ama koordinasyonsuz gözükendi.
F.Bahçe ise Persie'ye top taşıyamayan.
Yavandı maçın temposu, pozisyonları ise fukara. F.Bahçe'nin arkaya yaslanıp, boş alan bırakmayan oyunu bu pozisyon fukaralığının en önemli nedeniydi.
Bu oyun tarzında tek pozisyon şansı F.Bahçe savunmasının bireysel hatasıydı.
Ki Şener yaptı onu ama Yasin ve Sneijder'in vuruşlarında Volkan mükemmelin tanımını yaptı. İlk 30 dakika %68 ile topla oynayan G.Saray, o pozisyon sonrası, ceza alanı önü verkaç becerisini hatırladı ama bu sefer de Selçuk karavana attı.
İlk 30 dakika, korneri, isabetli şutu olmayan, sadece 1 ortasına kendi vurabilen, 1 dakikada ortalama sadece 2 pas yapabilen bir F.Bahçe vardı. İlk yarı da bu rakamlarla bitti zaten.
İkinci isabetli şutta gol
2. yarıda da değişen bir şey yoktu. 60. dakika olduğunda, G.Saray topla %72 oynamıştı ve bu 28 haftada, Trabzon maçı ile beraber (ki o maç rakip 10 kişi idi) en fazla oynadığı oyun idi. Hamleler geldi, Aatıf- Volkan, Bruma-Rodrigues ile kan değişikliği arandı. G.Saray baskısı arttı.
Rodrigues etkili olan, pozisyon bulandı.
Volkan 15 dakikada sadece 2 kez topla buluşabildi.
Eren ve Sow 2. hamlelerdi.
Taraftarını oyun olarak mutsuz eden F.Bahçe'nin ilk isabetli şutunu 86. dakikada Alper 'le çekmesi aslında bu maçı anlatan en güzel istatistikti.
Ama futbol garip oyundu ve F.Bahçe ikinci isabetli şutta Josef ile golü buldu.
Futbol böyle bir oyundu ve kenardan ortaya kafa ile en fazla golü yiyen takımı G.Saray aynı golü yiyordu.
Futbol, bazı maçların sonunda "Allah Allah, ne oldu da böyle oldu?'' sorusunu en çok sorduran oyundur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.