💠 Mahya, Osmanlı'dan günümüze ulaşan kadim geleneklerden biridir. Bir geleneği haline gelen ve ilk olarak İstanbul'da ortaya çıkan mahya sanatı, minareler arasına gerilen iplere kandillerin dizilmesiyle oluşturuluyordu.
💠 Ne yazık ki bu işin erbabı az sayıda sanatçı kaldı. Onlardan biri de Kahraman Yıldız. Sanatıyla göklere yazı yazan Yıldız ile mahyacılığa dair röportaj yaptık.
Burcu Sandıkçı: Osmanlı'dan günümüze gelen asırlık geleneklerden biri mahyacılık. Siz bu sanat ile nasıl tanıştınız?
Kahraman Yıldız: ◾ Vakıflar Baş Müdürlüğüne 1971 senesinde Eldek Atölyesinde işbaşı yaptım. Elektrik işleriyle uğraşırken bir gün şefimiz Münir Can, Allah rahmet eylesin, bütün elektrikçi arkadaşlarımızı toplayarak bizi Dolmabahçe Camii'nin altındaki mahzene götürdü. Orada bir yığın kablolar, duyular, ampuller, halatlar, makaralar vardı.
◾ Bunların üstünde kâğıda bakarak bize bir şeyler yaptı. Daha sonra bizde onları arabaya koyduk. Götürdük Sultanahmet Camii'ne. Karşıdan karşıya halatları gerdik ve oraya o kabloları astık. Akşam baktığınız zaman orada "Fethin kutlu olsun" yazıyordu. O gün 29 Mayıs 1975'ti. Mahya ile tanışmam benim böyle oldu.
◾ Daha sonra iki Osmanlı padişahı döneminde mahyacılık yapmış Cumhuriyet tarihinden sonra da elektrik sistemine dönüştürülen ustamız Hacı Ali Ceylan'ın yanında beni görevlendirdiler.
◾ Bir süre orada mahya tamirleri yaparak, tekniğini biraz öğrenerek işin daha sonra vakıfların kendi bünyesinde bu işi yapmaya başladık.
◾ 50 seneye yakın süredir mahya işlerini devam ettiriyoruz, ekip haliyle ekip arkadaşlarımızla beraber. Mahya sanatı nasıl doğdu?
Burcu Sandıkçı: Mahya sanatının ortaya çıkış hikâyesini bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Kahraman Yıldız: ◾ Mahyacılık 450 küsur senelik bir Osmanlı sanatıdır. İlk Ahmet Kefevi, hafız hattattır. Ahmet Kefevi, Fatih Camii müezzinlerinden. Bir çehre işleyerek Sultan Ahmet döneminde Sultan Ahmet'e sunuyor. O dönem hat sanatı bilmek gerekiyor. Atlas üzerine inciyle bir işleme yapılıyor, yazı yazılıyor, bu padişaha sunuluyor. Padişahın beğenisinden sonra da kurulması emrediliyor.
◾ İlk mahyanın doğum yeri, Sultanahmet Camii'dir. Zeytinyağı kandili ile yapılırlar. Her bir caminin ayrı ayrı mahyacıları var.
◾ Bu camiler arasındaki mahyacılar, mesela Süleymaniye Camii'ndeki mahyacı, baş mahyacı Abdüllatif Efendi mahyasının kandilini yaktığı zaman diğerleri görürler onlar da asarlar.
◾ Ses düzenin, aplikatörlerin olmadığı dönemlerde mahya ışıkları önemlidir, akşamları oruç açmak için. Sesin olmadığı dönemlerde bakarlarmış uzaklardan kandiller yandı orucumuzu açalım diye. O zaman ki 1800'lü yıllardaki bir gezginin İstanbul'u ziyaretinde "Türkler medeniyeti çoktan yakalamışlar, gökyüzüne yıldızlarla yazı yazmışlar" diye beyanatta bulunmuştur.
Burcu Sandıkçı: Bir camiye mahya asılması, bunların hazırlanması nasıl gelişiyor?
Kahraman Yıldız: ◾ Hazırlıklarımız temalar belli olduktan sonra camilerin büyüklüğüne göre sırasına göre günün anlamına önemine göre ki mahyalarımızı bir kâğıt üzerine dokümanı çıkarıyoruz, şablon çıkarıyoruz.
◾ O kâğıttaki yazıyı da mahya takımlarının üzerine duyulara takarak bir yazı oluşturuyoruz. Her bir caminin ayrı bir ölçüsü vardır, takımı vardır. Mesela bir Süleymaniye Camii'nin bir harf boyu iki kırka iki kırktır. Diğer camiler mesela yüz elliye yüz ellidir.
◾ Geçen sene en büyük harfleri olan camimiz de Ayasofya oldu. İki seksene iki seksen harfleri oldu. Bayağı büyük oldu.
◾ Ondan sonra bu yazılarımızı mahya atölyesinde hazırladıktan sonra posta posta haline getiriyoruz. Bağ bağ yapıyoruz sonra minareye gidiyoruz.
◾ Minarede karşıdan karşıya çelik halatlar, diğer halatlar, makaralar diye kullanmış olduğumuz düzeneği kuruyoruz. Malzemelerimizi minareye çıkarıyoruz. Ondan sonra birer birer kandillerimizi mahyalarımızı birer birer asıyoruz. Yazımızı ortalıyoruz. Akşam da insanlarımızın bir mahya görmesine vesile oluyoruz.