Bu nasıl gazetecilik!

Aylar önce cereyan etmiş bir olayı; sen getirip, Türkiye'nin en kritik maçından önce manşetten verirsen bunun samimi bir gazetecilik olduğunu bana anlatamazsın.

Milli takım, Gökhan Töre olayının gölgesinde Çek Cumhuriyeti maçına çıktı ve sahadan mağlubiyetle ayrıldı. Futbol olarak kötü değildik ama bunu sonuca yansıtamadık. Tartışmalar mı milli takımı etkiledi yoksa mağlubiyet, Türk futbolunun genel durumunun bir yansıması mıydı?
En önemli ve kalıcı olan Çek Cumhuriyeti'ne mağlup olmamız. Her laf uçar gider, İstanbul'da kaybettiğimiz 3 puan kalır.
Fakat aynı haftanın sonuçlarına da şöyle bir bakıyorum: Almanya, Polonya'ya yenildi. Almanya'nın böyle bir yenilgisi yok. Çekoslovakya'dan ayrıldığı zaman futbolda zayıf olan taraf Slovakya'ydı. O Slovakya da İspanya'yı yendi. Dünya Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu, İspanya'yı!.. Televizyonda altyazı okuyorum; dondum kaldım. Rusya, Moldova'yı yenememiş.
Rusya'nın Moldova'yı yenememesi; Türkiye'nin San Marino'yu yenememesi gibi bir şey...
Dünya futbolunda akıl almaz şeyler oluyor.
Bizi yenen Çekler, Hollanda'yı yendiler. Hollanda kendi sahasında, Kazakistan karşısında kazaya uğruyordu neredeyse... Garip sonuçlar ortaya çıkıyor. Böyle bir tablonun içinde Türkiye, İstanbul'da Çek Cumhuriyeti'ne yenildi.
ÇÖKMÜŞ TAKIMI DİRİLTTİ
Maç öncesi olaylar tatsız. Fatih Terim'in fevkalade haklı olduğu bir yan var. Aylar önce cereyan etmiş bir olayı; sen getirip, Türkiye'nin en kritik maçından önce manşetten verirsen bunun samimi bir gazetecilik olduğunu bana anlatamazsın. Cuma günü Çeklerle oynayacaksın, pazartesi günü Letonya ile oynayacaksın; tam onun arifesinde ortalığı karıştıracak, birbirine sokacak bir haber yayınlanıyor ve buna da 'gazetecilik' deniyor! Bunu yapanlar yapıyorlar ama benim anlayışımda böyle bir gazetecilik yok.
Bu haberi salı günü yazsan ne kaybedersin.
Kaçan mı var!

Terim de olayın ardından düzenlenen basın toplantısında zamanlamaya dikkat çekti.
Fatih Terim'in basın toplantısını da fevkalade akılcı buldum. Milli takımı, arkasından bıçaklayacak bir olayı, o takımı oluşturan insanları bir araya getirecek şekilde, yeniden takım yapılacak şekilde kullandı.
Fatih Terim'in basın toplantısını televizyonda izledim; 'Fatih Terim olmak kolay değil' diye düşündüm. O toplantıdan sonra, o moralman yıkılmış, çökmüş olması gereken takım kendisine geldi. İlk 45 dakikada olağanüstü bir futbol oynadı.
Türk Milli Takımı'nın Çek Cumhuriyeti karşısında ilk 45 dakika oynadığı futbol, 2002 Dünya Kupası'ndan beri oynadığı en iyi futboldur.
Direkten dönen toplar var. Yan hakemin yanlış kararla kaldırdığı bayrakla gasp edilen muhteşem bir gol pozisyonu var.

Verilmeyen penaltı var.
Verilmeyen bir değil, iki tane penaltı var. O neye hizmet ettiğini anlamadığım hakem, sahanın ortasında kendisiyle birlikte kafaya çıkan Çek oyuncuya 'dokundu' diye Umut'a faul çaldı. Bir korner atışı sırasında aynı hareketi Umut'a misli ile yaptılar, Umut yere yıkıldı, 'devam' dedi. Aynı maçta, aynı hakemin iki zıt kararı!..
Arda'ya yapılan penaltının zaten tartışılacak yanı yok. Direkten dönen top, gasp edilen gol pozisyonu, iki tane penaltı var. Bizim kaçırdıklarımızı saymıyorum bile...
Maçın ilk yarısı 3-1, 4-1 biterdi. O zaman da bu yazanlar, neyi, nasıl yazarlardı çok merak ediyorum.
EN UFAK FİKİR KIRINTISI YOK

90 derece farklı olurdu herhalde...
Tabii... Bizim işimiz tabelacılık!
Cuma günü bir maç oynamışsın, cumartesi günü maçla ilgili yazı yazıyorsun. Cumartesi günü yazdığın yazının pazartesi günü oynayacağın aynı derecede önemli Letonya maçına ışık tutması lazım. Öyle bir analiz yapacaksın ki bunu okuyan Fatih Terim bir şeyler çıkaracak, düşünecek. 'Bülent haklı olabilir mi; Özge ne demiş!' Hepsi masa başında yazılmış, zerre analiz içermeyen, sadece Fatih Terim'e duydukları antipatiyi kusan yazılar! Maç sonu eleştirileri okuyan bir hocanın alabileceği en ufak bir fikir kırıntısı yok.
Maçı seyretmeyen biri de yazar onları!.. '2-1 Çek Cumhuriyeti kazandı.
Yazın yazıyı' dersin, oturur yazar. Daha da iyi yazar belki... Ben inanamıyorum; nasıl gazetecilik yapıyorlar!
TERİM GOL YEMEYİ BEKLEDI
Fatih Terim'in bir lafı var; "60. dakikaya kadar çok iyi oynadık. 60'ta gücümüz tükendi." Gücümüz 60'ta tükenmedi. İkinci yarıda sahaya çıktığımız zaman o takımın gücünde çok büyük eksilme olduğu dakika dakika görüldü.
Herkes gördü.
55. dakikada bizim evde televizyon seyreden 20 kişi, 'Fatih hocam, adam değiştirmek için gol yemeyi mi bekliyorsun!' diyordu. Bunlar, benim dışımda futbol eleştirmeni olmayan sıradan seyirciler.
İyi futbol seyircileri... Hepsi takımın düştüğünü görüyor. Türk takımının genel temposunda büyük bir düşüş var. Acil aşı, nefes aşısı lazım.
Benim bildiğim Fatih Terim daha 50. dakikada üç değişiklik hakkının üçünü de kullanırdı. O takımı yenmek için... Çünkü kazanman lazım o maçı. Kaybetmekle, berabere kalmanın arasında 1 puan fark var. Kazandığın zaman 3 puan...
Hayır! Fatih Terim bizim o maç kalabalığının dediğini yaptı ve değişiklik için gol yemeyi bekledi.
BİLİC, TEKNİK ADAMLARA DERS VERDİ

Şimdi dönüyorum; Bursaspor maçında 43. dakikada 'Oğuzhan'ı alıp yerine Sosa'yı soktu' diye Bilic'i yerden yere vurdu benim medyam... 'İki dakika daha bekleyemedin mi!' diye. Medyan bu olduğu zaman da Fatih Terim 55. dakikada adam değiştiremiyor. Mustafa Denizli de değiştiremiyor. Bizim yerli hocaların adam değiştirme dakikası genelde 70. dakikadır.
43'te değiştiren adama biz kızıyoruz!
Bilic aslında Türk medyasına da Türkiye'deki hocalara da ders verdi. Bir adamın olmadığını düşünüyorsan, bir takımda bir eksiklik görüyorsan o an müdahale edeceksin. 'Sen kalp krizi geçiriyorsun ama ben sana beş dakika sonra bakayım!' Ben öldükten sonra baksan, ne olacak? 'Rahmetli kalp krizinden öldü' diye rapor yazarsın ancak...
Çek maçının ardından ben yazsaydım; bunu yazardım. 'Hocam müdahale etmek için niye gol yemeyi bekledin?' Ertesi gün yaptığı basın toplantısında da takımın o dakikalarda bittiğini söyledi. Demek ki görmüş. Göre göre neyi bekliyorsun? Çek Cumhuriyeti ve Letonya maçlarının arasında yapılacak eleştiri bu... Letonya maçının öncesinde yapılacak eleştiri 'Vay efendim; sen tabanca çeken Gökhan'ı nasıl alırsın!' değil.
Bunları sonra konuşuruz! Salı gününden itibaren önümüzde aylar var bunları tartışacak, konuşacak. İcabında kellesini alırsınız. Ama salıya kadar bekle...
Çok önemli bir şey daha; yaptığı üç değişikliğin üçüne de karşıyım. Yaptığı hiçbir değişiklik takımı bir adım ileriye götürmedi. Sen 2-1 mağlupsun.
Kendi sahanda 2-1 mağlup durumda oynadığın bir maçın son bölümünde senin işine yarayacak adam tecrübeli adamdır. Çünkü olabilecek en büyük baskı altında oynuyorsun.
Kendi seyircin önünde mutlak yenmen gereken bir rakip karşısında yenik durumdasın.
Bundan daha ağır bir baskı olabilir mi? Bu baskıyı kaldırabilecek tecrübedeki adama ihtiyacın var. Kim o; Hamit...
Fatih Terim'in 2008'deki Avrupa başarısında en büyük payı olanlardan biri, en güvendiği adamlardan biri...
GÖKHAN'IN TABANCASINA TAKILDIK

Hamit'te son dönemde bir kıpırdanma da var.
Doğru ama olmasa da olur... Kumar oynamanın da bir ustalığı var. Herkes pokeri bilir ama ustanın poker oynaması başkadır, benim poker oynamam başkadır. O oyuna aldığı adamlardan ne bekliyordu ilave olarak. Olcan ne yapacaktı; Gökhan Töre'den fazla mesela!
Bilal'i oynatırdım; tecrübeli adam...
Oyunla ilgili tartışılacak çok şey vardı. Ama bunların hiçbiri tartışılmıyor. Gökhan'ın tabancasını tartışıyoruz! Bir maç bitmiş, pazartesi günü tekrar maçımız var ve o arada biz Gökhan'ın tabancasını tartışıyoruz.

***
YENİ KAHRAMAN SEMİH ŞENTÜRK


Milli takımın aldığı sonuç biraz da ligin durumunu da yansıtmıyor mu?
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın da durumu meydanda...
Sezon başında Türkiye ligleri başlarken ne demiştim? Futbolumuz öyle bir halde ki her takım her takımı yenebilir. Nitekim 5. haftaya geldik, görüyoruz ki her takım her takımı eniyor.

Galatasaray'ı yenen Balıkesir ve Fenerbahçe'yi mağlup eden Akhisar bir sonraki maçta yenildi.
Akhisar liderdi, 4-0 yenildi. Gekas göklere çıkartılırken Türkiye'de şimdi gündem Semih Şentürk oldu.
Ellerinde tabela dolanıyor bizim spor muhabirlerimiz.
Neticede bu spor sayfalarında yazılan yazılar milli takım için... Ay-yıldızlı takımın daha iyi sonuç alması için...
Hiçbirimiz 'Aa bak Letonya da bize 5 attı' diye kalkıp oynamıyor. 'İşte Fatih Terim'den kurtuluyoruz' diye bir şey yok. Fatih Terim'den kurtulma arzun başkadır, milli takımın kazanması başkadır. Eğer sen bu memleketin çocuğuysan; Fatih Terim'den kurtulma arzun başkadır, milli takımın kazanması başkadır.

***
BAZI BAŞLIKLARA ÇOK GÜLÜYORUM

Galatasaray Başkan Adayları Duygun Yarsuvat ve Alp Yalman ısrarlı sorular üzerine Prandelli ile yola devam edeceklerini söylediler.

Televizyonlarda, gazetelerde bazı başlıklar çıkıyor, çok gülüyorum. Cumartesi günü Fenerbahçe maçı var ve de bu maçın arkasından, Galatasaray'ın başkanı değişecek. Kesin...
Çünkü mevcut başkan adaylığını koymadı. Alp Yalman ve Duygun Yarsuvat yarışacak. Bu iki adaya, benim medyam soru soruyor: "Prandelli kalacak mı; gidecek mi?" Fenerbahçe maçına 5 gün kala hangi başkan adayı, 'Ben geldiğimde Prandelli'yi değiştireceğim' der!
Cevabını bildiğin bir soruyu sormak ve de bilinen cevabı da manşete çekmek nasıl bir gazeteciliktir; anlamıyorum!
Kongre yarın olsa; çarşamba günü Prandelli'yi alıp, kendi adamını getirse anlarım. Ama bu maçı Prandelli ile Ünal Aysal oynayacak. 25 Ekim'de seçim yapılacak ve bu maça çıkacak Galatasaray'ın hocası için 'Ben gelirsem, gidecek' diyeceksin ve ondan hayır bekleyeceksin. Böyle bir şey olabilir mi?
Duygun Yarsuvat ya da Alp Yalman geri zekalı mı ki bu konuda ortalığı karma karışık edecek demeçler versinler.
İkisinin de cevabı belli... Devam edecekler.
Prandelli'nin kendisine güvenmesi lazım. Fenerbahçe maçına çıkacak oyuncuların da hocalarına güvenmesi lazım. 'Alp de gelse, Duygun da gelse Prandelli devam ediyor' diye düşünmeleri gerekiyor.
Bu nasıl gazetecilik, aklım hayalim almıyor!

RÖPORTAJ: BÜLENT CAN

DİĞER HABERLER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.