Şampiyonlar Ligi müziğini dinleyip 55 bin taraftarın önünde M.United ile oynadıktan sonra dünkü tek tribünlü, bol apartman manzaralı stadyumda Pendik ile oynamak evet, Tarkan'ın stadyum konserinden sonra Kadıköy'de ufak bir barda sahne almasına benzeyebilir.
"Nasıl olsa kazanırız" havası Florya-Pendik yolunda otobüste esmiş olabilir ama bütün bunlar Galatasaray taraftarının takımı değil ama futbol sevgisini sorgulamasını gerektirmezdi.
Oysa ki Manchester maçından 5 değişiklikli 11 gayet dengeli duruyordu kağıt üzerinde. Kerem sol kanatta, Ziyech forvet arkasında, Tete sağda ve Sergio mevkisinde. Tembel pasın bol olduğu temposu düşük oyuna müdahale gerekiyordu ilk 45 içinde.
Sergio "hakkı yeniyor" diyenleri haksız çıkartacak kadar pas hatasıyla, Tete kendi kendine çalım atan oyunuyla, Icardi ellerini açmış top beklerken G.Saray'ın oyunu sağ içe sıkışmıştı, evet Kerem de oradaydı.
10 numara oynamaya alıştığından mı, hocası mı bu görevi verdi bilinmez -uyarmadığına göre öyle- Kerem bir pozisyon hariç sol açığa gelmedi ve Buruk'un takımı sağ kanattan uzak sola amaçsız 5 yüksek top attı.
Kerem mevkisinde yokken, Kazımcan futbolun herhangi bir doğrusunu yapmaktan uzakken, Barış Alper ile 2. yarıya girdi Galatasaray. Hücumda üçlüye dönen, karşılarken dörtleyen bir defans.
Bakambu ve Ziyech ile 3 puanı aldılar ama Demirbay'ın stoper, Barış'ın sol bek bitirdiği, Icardi'nin yine son düdüğü gördüğü modifiye bir G.Saray izledik.
Buruk zorlu maç trafiğinde zihinsel olarak büyük yükün altında. Bu mental yorgunluk bir Anadolu deplasmanında farklı bitebilirdi ama Pendik bu, Marmaray'da Florya'dan bindin mi 28 istasyon sonra ordasın…