Galatasaray, Juventus'u eleyerek önemli bir başarının altına imza attı. Maça baktığımızda etkili olan taraftı ve bir anlamda galibiyeti hak etti. Ama Gençlerbirliği maçında farklı bir Galatasaray vardı. Beraberliği zor kurtardı. İki farklı Galatasaray ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bir defa hak edilmiş bir sonuç değil!
Juventus maçı...
Evet... Maçı kazanmaktan zerre umudu olmayan Mancini, hava ve saha şartlarının kendisine sağladığı çok büyük avantajı, çok akılcı bir taktikle kullandı. Neydi o koşullar ve akılcı taktiği? Maç, kar yağışı dolayısıyla salı akşamı yarım kaldı. Burada önemli noktalar var: 1- Yağış başladı; saha birden bembeyaz oldu. Hakem, maça ara verdi. Hakem maça ara verdiği anda, olabilecek en zavallı manzarayı gördük Galatasaray adına... Ellerinde kar küreme aleti ile 10 tane adam vardı. O gece kar yağacağını, bir haftadan beri bütün televizyonlar, bütün meteoroloji uzmanları bağırıyor. Bu, şu demek: Orada en az 100 tane adamı hazır edeceksin.
50 YILDIR BİLİYORUM
Biz yıllarca Ankara'da yaşadık. Kış geldiğinde her gün kar yağar. Kar yağmaya başladığında, her yer bembeyaz olur. O sahada, çizgilerin olduğu yerin kürenmesi ve çizgilerin kömür tozu ile çizilmesi, 5 dakika... En fazla 10 dakika... Çünkü adamlar hazır ve ne yapacaklarını bilerek beklerlerdi. Kimse kimseye 'sen git burayı çiz; ben burayı çizeyim' demezdi. Galatasaray, hiçbir hazırlık yapmamış. Utanç verici, yüz karası bir şey... 2- Yayıncı kuruluş da hiçbir hazırlık yapmamış. Maç durduğu anda ne olur; bilen yok! Tonla adam konuşuyor, yorumcu konuşuyor, spiker konuşuyor, merkezdeki yorumcular konuşuyor, muhabirler konuşuyor; bir tanesi demiyor ki 'Hakem bu maçı oynatmazsa, maçın kaderi 24 saat hakemin elindedir. 24 saat içinde, istediği saatte maçı tekrar ettirir. Ama 24 saat içinde oynatamazsa, kader UEFA'ya geçer. UEFA karar verir; ne zaman, nerede, nasıl oynanacağına...' Bunu bilen, söyleyen adam yok. Koskoca Şampiyonlar Ligi'nin yayınını yapan bir yayıncı kuruluşta, müsabaka yönetmeliğinin bu basit maddesini bilen yok. Ben 50 senedir biliyorum! Sürekli 'Ne olacak; ne bitecek? UEFA ile görüşülüyor' yayınları yaptılar. Hakem, maçın ertesi gün saat 3'te oynanacağını açıkladı. Yayıncı kuruluş diyor ki 'Saat 1'de UEFA toplantı yapacak.' Zannediyor ki saat 1'deki toplantıda, UEFA yeniden maç hakkında karar verecek! Öyle bir cehalet içindeyiz ki!..
YETKİ UEFA'YA GEÇİYOR
Kural diyor ki 'Ertesi güne ertelendiği zaman, maçın oynanacağı saatten 2 saat evvel hakem sahaya gelir. Koşullara bakar ve maçı, ilan ettiği saatte oynatıp oynatmayacağına karar verir.' 'Oynanacak' derse sorun yok; yetki zaten kendisinde... Ama 'Oynanamaz' diyorsa; yani bir daha erteliyorsa, artık yetki ondan çıkıyor. Ondan sonra yetki, UEFA'ya geçiyor. Maç 3'te oynanamazsa; maçın nerede, ne zaman oynanacağının kararı, o gün saat 1'de verilecek. Eğer hakem 'Hayır' derse... O 'Hayır' cevabı ihtimaline karşı, UEFA hazır bekliyor. Yayıncı kuruluş, bunun dahi farkında değil... 'Saat 1'de toplantı yapacak da karar verecek' diye anons ediyor! Karar verilmiş maça, UEFA bir daha karar verecekmiş! Dünyadan haberleri yok! Maçın, niye ertelendiğinden haberleri yok. En önemli nokta burası... Maç 'sahada çizgiler kayboldu; yerde kar var' diye ertelenmedi. Sürekli başka maçlardan örnekler gösteriyorlar. 'Bu maçlar oynandı' diyorlar. Hakem bas bas bağırıyor. 'Benim erteleme sebebim, sahanın beyaz olması değil. Kar, 'dolu' şeklinde yağıyor. Dolu şeklinde yağan kar, sporcuların gözüne çarpabilir. Tatsız kazalara yol açabilir. Gözde hasara sebep olduğu gibi, dolu nedeniyle gözünü açamazsın; açamadığın zaman göremezsin. Göremediğin zaman, yanlış müdahale yaparsın ve sakatlığa sebep olabilirsin. Her türlü tehlike var' diyor adam. Ertelendi maç... Ertesi gün manzarayı gördüm; tüylerim ürperdi. Koskoca (!!!) Galatasaray'ın, sahanın karını küreyecek kadrosu yok! Beşiktaş Belediyesi'nden, Şişli Belediyesi'nden ekip çağırsan gelecek. Mustafa Sarıgül'ün oğlu, Galatasaray'ın yönetim kurulunda... Traktör soktular sahaya ki saha berbat olsun! Juventus, bas bas bağırıyor ki haklı... Ben olsam, ben de bağırırım.
İtalyanlar, özellikle atak yapacakları alanın kasıtlı olarak bozulduğunu ileri sürdü.
Ben sana söyleyeyim; bildiklerinden değil. Galatasaray yönetiminde, öyle bir zeka yok. Beceriksizliklerinden, yeteneksizliklerinden, iş bilmezliklerinden!.. 'Traktör ile daha çabuk temizleriz' demiş birisi; bunlar da 'Ha... Doğru söylüyor' deyip girişmişler! Böyle bir sahada 30 dakikası oynanmış bir maçın, Galatasaray için en büyük avantajı şu: Golde en çok rolü olan adam kim? Drogba ve Sneijder... Siz bunların, 60 dakikadan sonra topa koşabildiklerini gördünüz mü bugüne kadar! Maç ikiye bölünür ve '30+60 dakika' şeklinde oynanırsa, bu kimin lehine olur? Sneijder ve Drogba'nın... Yani Galatasaray'ın lehine olur.
G.SARAY'IN LEHİNEYDİ
Öteki taraftan, senin bir gece evvelki maçın yarım kaldı ama diğer maç oynandı. Real Madrid kazanmış. Avrupa Ligi'ni cebine koymuşsun. Artık kaybedeceğin hiçbir şey kalmamış. Yenersen, Şampiyonlar Ligi'ne gideceksin; 10-0 da yenilsen Avrupa Ligi'ne gideceksin. Yani müthiş bir psikolojik rahatlama içindesin... Saha berbat... Futbol oynanmayacak durumda... Sahanın futbol oynanmayacak durumda olması kimin lehinedir; iyi oynamayan, favori olmayan takımın... Galatasaray, Elazığ maçı dahil son haftalarda berbat top oynarken; Juventus, çok kötü başladığı sezonda, arka arkaya her hafta kazanarak müthiş bir grafik çiziyor ve Galatasaray'dan çok daha iyi top oynuyordu. Yani sahanın kötü olması, Juventus'un aleyhine... Juventus, Arena'da oyun oynayamayacak. Galatasaray da oynayamayacak ama Galatasaray, zaten oynayamıyor. Mancini'nin 'bu koşullar için akıllıca' dediğim taktiği; 'Orta sahayı top oynayarak geçmeyeceğim. Zaten geçemiyoruz da bu sefer geçmeyeceğiz. Drogba'ya uzun top atacağız; Drogba o güçlü fiziği ve yükselme kabiliyetiyle, ya kendi vuracak ya da birine indirecek. İndirdiği zaman da civarında, Sneijder ve Burak olacak.' İşte taktiği bu. Bu taktik, bir kere işledi ve tuttu. Sneijder, çok güzel vurdu topa. Vakti zamanında bu taktiği aynen, Werder Bremen'e karşı Mustafa Denizli uygulamıştı. Pırıl pırıl İnönü Stadı varken; karlı, buzlu, berbat Ali Sami Yen'i seçmesinin sebebi oydu. 'Ben bir pozisyon bulurum; o golü atarım' dedi. O pozisyonu buldu. Üstelik Rotariu, Sneijder'den beş misli daha avantajlıydı. Fakat adam adeta dondu orada; 'kardan adam' oldu vuramadı o topa. 50 santim ötesindeki çizgiye aşıramadı topu! Topa niye vuramadığını kendi bile bilmiyor ve Galatasaray elendi. Bu kez Sneijder attı. Bunun üzerine bizim spor medyamız, destanlar döktürdü. Pardon, yanlış kullanıyorum; skor medyamız! Juventus, aynı pozisyonu yakalayıp golü atsaydı; Galatasaray'ın nasıl berbat, nasıl aptalca, nasıl yanlış oynadığını yazarlardı! 'Zaten kaybedecek bir şeyin yokken niye saldırmıyorsun, niye üstüne gitmiyorsun; böyle uzun, doldur boşalt oyun ile gol mü olur!' diye yazacak adamlar, Galatasaray zaferini anlattı! Yazılanları okudum ve 'Herhalde ben başka bir maç seyrettim! Başka bir ülkede yaşıyorum!' dedim.
Madonna her yerde konser veriyor
İtalyan basını da 'Bu maç oynanmamalıydı' tezini savunuyor ama tabii bunu maç bittikten sonra söylüyor! Maç öncesi bir şey yok. Herkes maçı oynamak istiyor. Kaybedince...
Deli misin? İtalyanlar, bu işin padişahı... Palavra spor gazeteciliğini dünyaya getiren İtalyanlar...
Peki can alıcı soru: O sahada maç oynanması doğru muydu?
Maç oynanır. Ne sahalarda, ne maçlar oynandı! Ama yanlış olan şu: 1- Galatasaray, karla mücadeleyi bilmiyor. Allah'tan İstanbul kar alan bir şehir değil. 2- Galatasaray, çim işini bilmiyor. 'Bir kere kar yağdı' diye çimler bu kadar bozuluyorsa, Galatasaray yönetimi kazıklanmıştır. Ayrıca bu, çimin ikinci bozuluşu. Geçen sefer de 'Madonna konseri vardı' dediler. Madonna, dünyanın her yerinde stadyum konserleri veriyor. Amerika'nın Super Bowl'u dahil... Bir tek Galatasaray'ın sahasındaki çimler bozuluyor nedense!..
KIYMA MAKiNESi GiBi
Gençlerbirliği maçına gelelim mi? Juventus maçı kadar önemli... Mutlaka kazanması gerekiyor; zira fark 12'ye çıkmış.
Bana öyle geliyor ki Mancini, Galatasaray'a gelen en kötü hocalardan bir tanesi... Büyük talihsizliği de yanında Tugay (Kerimoğlu) oturuyor; ağzı var dili yok. Maçın 37. dakikasında, Hakan'ı oyundan almaya kalktığında; ben Tugay'ın yerinde olsam, sahayı terk ederdim. En azından, kendimi Hakan'ın yerine koyarak... O ana kadarki Hakan, Galatasaray'ın en iyi oyuncusu... Sahanın iyilerinden biri ama Galatasaray'ın en iyisi... Sol bekte sağlam; iki tane de muhteşem gol asisti yapmış. Atamadılar. Onu oyundan aldı ya! 37. dakikada; 60'ta, 70'te değil... '37. dakikada oyundan almak' demek; 'Sen dökülüyorsun arkadaş' demek. O adamdan bir daha hayır gelir mi? Galatasaray'ın şu anda, en yıpratmaması gereken oyuncular; yerliler... Çünkü sıkıntı, yerli oyuncuda... Milyonlarca euro verip alınan yabancılar, tribünde oturuyor; senin yerli oyuncuya ihtiyacın var. Böyle bir adamı yok ediyorsun ve Tugay öyle bakıyor. 'Hoca, sen delirdin mi; kafayı mı üşüttün! Maçı seyretmiyor musun?' demez mi insan! Seyredelim mi Tugay kardeşimle maçı! Bakalım mı; Hakan neler yapmış ve de Eboue ne yapmış! Şimdi, son üç maçla ilgili konuşacağım ki bu üç maç herkesin aklında... Hakan'dan başlayarak, sahaya çıkardığı takımdan başlayarak evvela... Juventus maçında, 3-5-2 oynayan Galatasaray'ın, beşlisinin sağında Eboue, solunda Riera oynuyordu. Hangisi iyiydi; hangisi dökülüyordu bunların?
DEĞERİNİ KAYBEDİYOR
Riera iyiydi. Özellikle de Juventus maçında...
Eboue, öyle dökülüyordu ki oyundan aldı zaten. Oyundan aldıktan sonra, Eboue'nin atamadığı uzun topu Umut attı ve Galatasaray gole kavuştu. Çarşamba günü; beşli orta sahanın sağındaki adam Eboue dökülürken, Riera sahanın en iyilerinden biri... Pazar günü çıkan takıma bakıyorsun; kontenjan nedeniyle birinden vazgeçme zorunluluğunu, Eboue lehine kullanmış! Kötü oynadığı için oyundan aldığı adam takımda; sahanın en iyisi Riera tribünde!.. Daha açılış... Sonra oyun başlıyor ve Hakan'ı izlemeye başlıyoruz. İzleyen bizler, diyoruz ki: 'Adam haklıymış ya! Hakan, çok iyi oynuyor çünkü...' Eboue'nin yerine oynatacağı Sabri, bu kadar başarılı olmayabilirdi. Hakan ileri geri, 90 metrede müthiş oynuyor ve müthiş gol pasları veriyor. Bakıyoruz; 37. dakikada oyundan alınıyor! Galatasaray'ın yediği golde, sağ kanadı savunan Eboue nerede? Golü atan adamı 10 metre geriden takip ediyor. Bu, Eboue'nin ilk vukuatı mı? Hayır! Sağdan gelen her akında Galatasaray gol yerken, Eboue hep 10 metre geridedir. Ya da uf olmuştur; yerde yatıyordur! Başka bir şey söyleyeyim; Juventus maçı ve ondan sonraki Gençlerbirliği maçında Galatasaray'ın oynayacağı oyunu, yani 3-5- 2'yi, Elazığ maçında denedi. O maçın, iki kilit adamı vardı; orta sahanın ortasında oynayan Yekta... Oyunu kuracak, sağa sola yayılmasını sağlayan pasları verecek adam... Sağ kanatta Melo ile Eboue; sol kanatta da Selçuk ile Riera... Öyle ikili solda, böyle ikili sağda; yani Galatasaray'ın ortasında oynayan Melo ve Selçuk hafif yanlara kaymış, kanat adamlarıyla ikili oyuna girecekler, göbekte Yekta... Sene başından beri oynatılmayan Yekta için çok da riskli bir pozisyondu. Buna rağmen, Yekta o görevi yaptı. Nerede o maçtan sonra; Yekta'yı gören var mı? 3-5-2'nin göbeğinde Ceyhun'u oynattı. Gene sene başından beri ortalarda pek görünmeyen, oyun sonlarında taktik icabı 3 dakika, 5 dakika oynayan Ceyhun; en kritik yerde, Popescu'nun yerinde oynadı 3-5-2'de ve çok da iyi oynadı. Nerede Ceyhun? Mancini için şöyle bir şey var sanki; bir maç evvel çok iyi oynayan, ertesi maç yok. Aydın'a yaptı aynı şeyi; Sabri'ye yaptı aynı şeyi... 'Sahanın en iyisi' denilecek bir performans sergiliyorsam ve ertesi maç hiç akla dahi gelmiyorsam, ben o hocaya nasıl güvenirim! Sonra benden hayır gelir mi? Adamkıyma makinesi gibi!!! Ofislerde vardır ya kullanmayacağın kâğıtları atarsın; parça parça eder. Ondan sonra kağıt hiç bir işe yaramaz. Öylesine adam tüketiyor. Önündeki maçta kim iyi oynuyor, kim kötü oynuyor; Galatasaray'ın hocası bunu görmekten aciz!.. Mancini, ne yaptığını bilmiyor ve 'iyi hoca' sıfatını, her maç biraz daha kaybediyor.
Röportaj: Bülent CAN