Küçükçekmece Belediyesi tarafından organize edilen söyleşi programında bu kez konuk ülke ve dünya futbolunun önemli takımlarında forma giymiş olan Rüştü Reçber'di. Atakent Kültür ve Sanat Merkezi'nde öğrencilerle bir araya gelen efsane kaleci tüm soruları içtenlikle yanıtlarken öğrencilere tecrübelerini aktardı. İşte Rüştü Reçber'in futbol yaşantısından ve oynadığı süre zarfında yaşadıklarını dile getirdiği o ifadeler:
Futbola başlama hikayeniz nasıl gelişti?
Ben Antalya'nın Korkuteli ilçesine bağlı Küçükköy'de doğdum. Okul sonrası en büyük faaliyetimiz sokak aralarında ve okul bahçelerinde futbol oynamaktı. Daha sonra Korkuteli'nde amatör olarak başladım futbola. Şimdilerde adı U15 olarak bilinen PAF takıma alındım. Bir gün rahmetli hocam Dursun Karasucu, uzun boylu oluşumdan ve bende kalecilik yeteneği de gördüğünden "Seni kaleye koyalım" dedi. Geçiş o geçiş... Bölgeler arası amatör futbol yarışması sonrası Ümit Milli takıma adaylar arasına girdim. Oradaki performansım da basamak basamak yukarıya çıkardı beni diyebilirim. Burdurgücü takımına geçmiştim. Amatör karşılaşmalara çıkmayı sürdürürken Antalyaspor'a attığım imzayla profesyonelliğe geçiş yapmış oldum.
İdol aldığınız bir isim var mıydı?
Vardı... Yabancılardan Peter Schmeichel. Onu takip ediyor ve örnek alıyordum kendime. Onun gibi bir kaleci olmayı çok istiyordum ve o kadar şanslıyım ki Schmeichel'la karşılıklı oynama şansına da eriştim. Hem Milli Takım hem de kulüpler bazında rakip olduk. Türk kalecilerden ise Engin İpekoğlu'ydu idolüm.
Türk futbolunda kalecilik özelinde eskiye nazaran bir gelişim var mı eğitim alma ve imkanlar dahilinde?
Kesinlik var... Bizim dönemimizden örnekle şu vardı; "Senden bir şey olmaz" denilen kaleye konulurdu. Ama o değişti... Daha önemli bir meslek halinde artık kalecilik. Bizim dönemimize dönersek, kaleci antrenörü yoktu. 90'lı yılların başlarında kaleci antrenörlüğü başladı Türkiye'de de... Tüm takımla kilometrelerce koşular yapardık. Bu koşulara biz de yani kaleciler de dahil oluyordu. Şimdi her şey farklı, daha profesyonel bir ortam var. Kaleciler özel programlar eşliğinde çalışma imkanlarına sahip.
Fenerbahçe ve Beşiktaş formaları giyen biri olarak iki takımı nasıl değerlendirirsiniz?
Bunu cevabı basit. Yaşamdan birçok şeyi anlayamazsınız... Fenerbahçe'de 13, Beşiktaş'ta 5 yıl forma giydim. İkisi de çok büyük camia. Geçmişleriyle de övünülecek, iki büyük kulüp.
Barcelona gibi dünya markası bir takımda forma giydiniz... Nou Camp Stadı'ndaki ilk maçınızda neler hissettiniz? Farklı bir büyüsü, aurası var mı tarif edilebilir şekilde?
Futbolun içinde içinde olan birinin en büyük ideali öncelikle ülkesinin milli formasını giymektir. Sonraki amaç ise dünyanın en büyük kulüplerinden birine transfer olmaktır. Bu hayalim gerçek oldu. Barcelona'daki ilk maçımda yaşım az değildi 29'dum. Ona rağmen bambaşka bir tecrübe Camp Nou. Sahada yer aldığım her an ayaklarımın titrediğini hissettim diyebilirim. Çok farklı bir atmosfer Camp Nou. Bu arada Kalatanlar oraya Nou Camp değil Camp Nou derdi. Hatta o statla ilgili Hollandalı efsane forvetlerden Patrick Kluivert'in bir lafı vardı... "Camp Nou'da yıldızları görebilmek için tepeye bakmanız gerekiyor" bunu hiç unutmam. Öyle bir stadyum ki sizi sarmalayıp içine alabiliyor. Gerçekten çok farklı ve müthiş bir deneyim Camp Nou.
O dönemki kadroda en çok kiminle vakit geçirdiniz? Size çok ilginç gelen bir durum var mıydı ve hiç unutumadığınız olay ya da olaylar yaşadınız mı?
Luis Enrique ve Puyol ile daha çok vakit geçiriyorduk. Onların yanında Kluivert, Reiziger, Cocu ve tabii ki kıvırcık Ronaldinho.
Ronaldinho ile beraber futbol oynadınız... Hakkında neler söylersiniz?
Benim gözümde tartışılmaz şekilde diyebilirim ki dünyanın en iyi oyuncusudur. Sanki ilahi güçler ona doğduğu zaman "Sen futbolcu olacaksın" demişçesine o kadar özel bir futbolcuydu.
Peki Messi hakkındaki izlenimleriniz...
Bir aylık bir kamp döneminde izleme şansım ve beraber kamp yapma durumumuz oldu. Messi geldiğinde 16. yaşını yeni bitirmişti henüz. Ama olağanüstü bir yetenek olduğu henüz o zamandan belliydi diyebilirim. Topu Messi'yle buluşturduğunuz zaman rakip oyuncuları rahatlıkla geçip golünü de atıp gelirdi. Şu an ki geleceğini Barcelona görmüş olacak ki 2005 gibiydi sanırım Messi'nin o zamanki bonservis bedeli 140 milyon euro gibi yüksek bir rakamdı düşünün. Şu an canlı bir efsane izliyoruz, çok şanslıyız.
Çocukluk yaşlarınızda Galatasaraylı olduğunuzu söylemiştiniz... Sonra neden ve nasıl değişti?
Mahalle takımlarını kuran büyüklerimiz vardı... Bu abilerimizin ikisi de Galatasaray'ı tutuyordu. Biz de mahalle takımlarında yer alabilmek için Galatasaraylı olduk. Geçen süreçte değişti bu durum... Fenerbahçe'ye geldikten ve formasını giydikten hemen sonra Fenerbahçeli oldum diyebilirim.
Galatasaray'dan hiç transfer teklifi aldınız mı? Oynamak ister miydiniz?
Ümit Milli Takım'da oynarken Fenerbahçe'de forma giymeden önceki o dönemde Galatasaray'dan bir teklif aldım. Fenerbahçe ile sözleştiğim için Fenerbahçe'nin yolunu tuttum. Daha sora Fenerbahçe'den ayrılırken de ve Barcelona'dan dönerken de teklifler aldım. Ama Fenerbahçe'de uzun yıllar forma giymiş birinin ezeli rakibine transferi futbolcu kimliğine zarar verebilir. Dolayısıyla o transfer gerçekleşmedi ve Beşiktaş'ın yolunu tuttum. Beşiktaş daha ılımlı, sempatik bir kulüptü herkesin gözünde... Hem Fenerbahçe hem Galatasaray'a eşit yakınlıkta ortada bir kulüp olduğu için oraya geçtim.
Takımlar kimi zaman milyonlarca dolar para verip transfer yapıyor ancak bu transferler beklentileri karşılayamayabiliyor... Doğru transfer yapmak için ne gerekli?
Futbolda bütçeler arttı... Ayrı bir sektör haline geldi. Gelinen noktaya bakarsak, Türkiye'deki duruma bakarsak en büyük yaralarımızdan biri de bu. Büyük paralar harcanıyor ancak bu paraların ödendiği oyuncuları beklentilerin altında kalıyor. Bu noktada kulüplerde bulunan ve scout ekibi denilen izleme, araştırma ekiplerinin görevlerini tam yerine getiremediğini görüyoruz. Burada ayrı bir bakış açısı olarak da şunu görmezden gelemeyiz: Örnek verecek olursak Benzia, Slimani gibi oyuncular ille de kalitesiz ya da kötü denmemeli. Bazen sosyal yapı, şartlar, çevre gibi etmenler de oyuncuların performansını etkiliyor. Sonuç itibariyle oyuncuları A'dan Z'ye iyi bir şekilde süzgeçten geçirmek gerekiyor.
Oyunculardan beklentiler daha profesyonel ve özverili olmaları yönünde ancak bazı futbolcular buna ayak uyduramıyor... Sebepleri neler olabilir?
Aile eğitimi ne kadar önemliyse altyapı eğitimi de o kadar önemli futbolda... Şu aşamada yapılması gereken altyapıları geliştirmek. İki tane bina yapıp arasına bir saha koymak yetmez. O binaların çatısı altını eğitimcilerle, psikologlarla doldurman gerekiyor. İşte o zaman yukarıya doğru sağlıklı futbolcular gelir.
VAR hakkında ne düşünüyorsunuz? Futboldan keyif alma kısmını olumsuz etkilemiş olabilir mi?
Ben doğallıktan yanayım her zaman. Futbol da bir doğaçlamadır aslında. Oyuncu sahada özgür olabilmeli her zaman. Bu teknoloji ya da başka bir şeyle kısıtlanmamalı diye düşünüyorum. Dolayısıyla ben 'VAR'ın bize kattığından çok bizden aldıklarını dikkat çekiyorum. Diyelim ki bir gol attım, sevinirken formamı da çıkardım, bu yüzden sarı kartımı da yedim. Daha sonra Video Hakem Uygulamasıyla gol iptal edildi. Ne olur? Ben yıkılırım, taraftar yıkılır... Bunu kabul etmiyorum.
Şenol Güneş bilindiği üzere A Milli Takım'la anlaşma sağladı. Şenol Güneş ve Milli Takım'ın geleceği hakkında neler söylersiniz?
Öncelikle Milli Takım'ın başında yerli teknik adam olması önemli. Yabancıya karşı değilim ama söz konusu Milli Takım'sa evet yerli hoca olmalı. Şunu unutmayalım ki her yaptığını duygusallıkla bağdaştıran bir toplumuz. Örneğin, tuttuğumuz takımımız kazanınca seviniyor, yenilince ertesi gün dahi işe mutsuz gidebiliyoruz toplum olarak. Duygularımızla yaşıyoruz... Bu anlamda Türk insanını Türk insanı anlar. Yerli hoca doğru karar. Şenol Güneş Milli Takım'ın en önemli tarihini yazan isimdir. 2002 Dünay Kupası'nda dünya üçüncülüğü yaşayan takımın başında olan isimdi. Aradan geçen süreç ona da çok şey katmıştır. Ben doğru bir tercih olduğunu düşünüyorum.
Süper Lig'de şampiyonluk favoriniz hangi takım? Başakşehir ipi göğüsler mi?
Bir şeyi hayal ederseniz başarabilirsiniz... Sayın Abdullah Avcı'nın yıllar önce kafasında planladığı, düşündüğü, hayal ettiği bir şey vardı. O da bu takımın bu noktaya gelebilmesiydi. Geçtiğimiz yıllarda bize bu sinyalleri hep verdi zaten. Özellikle son iki yılda şampiyonluğa doğrudan oynayan bir takım haline geldi Başakşehir. Özellikle bu sezon hayallerinin gerçekleşebileceğine dair en yakın konumda. Şu an en yakın rakibine puan farkı atmış ve lider olarak ilerliyorlar. Matematiksel olarak baktığımız zaman kalan maçlar dahilinde en az 3 kez kaybetmeleri gerekiyor ki bu da Başakşehir'in şu görüntüsüyle pek olası değil. Galatasaray ile oynayacakları maç belirleyici olabilir ama benim şampiyonluk favorim Başakşehir'dir. Başarıyı da hak ettikleri bir konumdalar yönetimi, teknik kadrosu ve oyuncularıyla.
Son olarak öğrencilere seslenen ve başarı için hayallerinin peşinden koşmaları gerektiğinin tavsiyesini veren efsane kaleci, sözlerini bu buluşma için Küçükçekmece Belediyesi'ne teşekkürlerini sunarak sonlandırdı.
Söyleşinin sona ermesiyle Gazi Anadolu Lisesi Müdürü Kemal Kaval Rüştü Reçber'e, Küçükçekmece Belediyesi Gençlik Spor Müdürü Oktay Kurt da Tarık Demir'e çiçek takdim etti.