Fenerbahçe, ligin ilk yarısında fark yaratan takımdı. Yanal'ı ve takımın 17 haftalık performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? 8 puanlık fark nasıl oluştu?
8 puanlık fark ile Ersun Yanal'ın uzaktan yakından alakası yok. Ben başında bunu söyledim; hâlâ da söylüyorum. Fenerbahçe'yi ve Ersun Yanal'ı yüceltmek için talimat almış gibi davranan spor medyası ile benim, uzaktan yakından ilgim yok. O 8 puan farkın birinci sahibi, korkak rakip teknik direktörler... Fenerbahçe'nin sadece uzatma dakikalarında kazandığı puanlar, o 8 puanlık fark... O puanları Fenerbahçe; son dakikalarda aslanlar gibi oynayarak, mucizeler yaratarak kazanmadı. Hadi bir maç, iki maç tesadüf olur ama dört maç, beş maç son dakikalarda kazanılır mı?
KAFKAS ÇEKiNMEDi
Son dakikalarda neden kazanıyor? Çünkü zekalarını kaybetmiş rakip teknik direktörler, korkaklıkları yüzünden takımlarını geriye çekiyorlar. Fenerbahçe'ye karşı, kendi 18'inin içinde 11 kişi ile savunma yaptığında intihar edersin. Fenerbahçe'nin kalecisini kenara koy; geri kalan 10 adamın 10'u da golcü... Sen takımı geriye çektiğin zaman; adam sağ bekinden, sol bekinden, stoperine kadar 18'ine yerleşiyor. O kıyamet içinde de bir gol oluyor. Öyle oluyor, böyle oluyor ama oluyor işte... Bunun farkına varamadılar. Farkına varıp, Fenerbahçe'nin üstüne giden hocalar yendi Fenerbahçe'yi... Örnek; Karabükspor maçı... Tolunay Kafkas, son 20 dakika takımını geriye çekmeyip, saldırmaya devam edince, Fenerbahçe'yi hezimetten kalecisi Volkan kurtardı. Rıdvan Dilmen bile, NTV'de, "En az 6 olurdu" dedi. Yani son dakikalarda alınan puanlarla Fenerbahçe'nin pek alakası yok. Torku Konyaspor'un yenebildiği bir Fenerbahçe'den söz ediyoruz. Bu demektir ki hepsi yenebilir. İkincisi; hakemler... Bütün bir devre boyunca, olağanüstü bir Fenerbahçelilik gösterdiler. Çalmadıkları düdükler, göstermedikleri kartlarla yaptılar Fenerbahçelilik... İyi ve yürekli hakemlerle, Fenerbahçe hiçbir maçını 11 kişi bitiremez. Fenerbahçe lehine çaldıklarına itirazım yok. Anında çalıyorlar; doğru çalıyorlar. Ama aynı pozisyon, iki dakika sonra rakip takım lehine olduğu zaman çalmıyorlar! Hele maçların son dakikalarında -son 15-20 dakikasında- Fenerbahçe'nin de gole ihtiyacı varsa, çaldıkları ve çalmadıkları düdüklerle oyunu Fener yarı sahasına yıkıyorlar. Santra üzerindeki her ikili mücadelede Fener lehine faul çalarsan, bütün toplar rakip 18'e ortalanır. Durum böyle olduğu için, kimse Ersun Yanal efsaneleri yazmasın.
Karabük yenilgisinin ardından, Fenerbahçe'nin nasıl oynayacağı merak ediliyordu. Kayseri maçına kötü başladılar ama kapanışı bol gollü yaptılar. Çok da güzel goller vardı.
1-1'den sonra bir patlama yaşadı Fenerbahçe...
Galatasaray, gollerini ilk yarıda buldu.
G.SARAY SiNiRLENiYOR
Bu sezon, 76 ve 90. dakikalar arasında 1 golü var.
İkinci yarıda, Fenerbahçe'nin zorlu deplasmanları var. Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor gibi... Bu sarı-lacivertli takım için bir dezavantaj, rakipleri için bir avantaj yaratır mı?
da en az yarısını kaybeder.
***
GENEL KURUL SEÇMEDİ
Son dönemdeki tartışmalar, futbol camiasını da yakından ilgilendiriyor. Zira şike davasının da yeniden görülmesi gündemde... Fenerbahçe yöneticisi Mahmut Uslu'nun, Başbakan Erdoğan ile bir araya gelmesi de çok konuşuldu. Futbolun siyasi yanıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Sorunun içinde cevap var; futbolun siyaseti... Futbol, tamamen siyasi bir olay oldu çünkü... Beşiktaş'ı batıran, UEFA'ya sahte rapor gönderdiği için Beşiktaş'ın Avrupa'dan ceza almasına sebep olan adam; şu anda federasyon başkanı ve onu federasyon başkanı yapan, genel kurul değil. Pek çok federasyonda olduğu gibi, o da Spor Bakanı'nın talimatıyla seçildi. Çünkü kongrede, Spor Bakanı'nın kadrosunun büyük oy potansiyeli var. Yani tamamen siyasi bir seçim... Tesadüf ki bugünlerde Spor Bakanı da değişti ve başka bir tesadüf; şu anda Başbakan'ın sporla fazla ilgilenecek hali yok. Çok daha önemli sorunlarla uğraşmak zorunda... Yani işler, yeni Spor Bakanı'nda... Yeni Spor Bakanı'nın yüzünü görsem sokakta, tanımam. Kapıdan içeri girse, 'Kimi aradınız beyefendi?' derim. 1957'den beri sporun içindeyim ben; böyle bir ismi ne duydum, ne gördüm! Onun için, şimdi ne olur; bilemiyoruz. Ama bu ülkede, her şeyin olabileceğini biliyoruz.
***
DOPiNG OLMAYINCA HALTER DE BiTTi
Öteki taraftan, yeni Spor Bakanı Çağatay Kılıç'ın kritik bir dönemde görev aldığını söyleyebilir miyiz? Özellikle de Türkiye'nin başına büyük dert olan 'doping' konusu var. 2014'ün başında, yeni doping vakaları ortaya çıktı. Halterci Gülbeyi Akti'nin çok önemli itirafları var.
Anladığım kadarıyla, biz halterden çekildik. Son yıllarda, halter şampiyonalarında adı geçen haltercimiz yok. Doping işi çıktı; Uluslararası Halter Federasyonu'ndan, WADA'dan cezayı yedik. Halterdeki doping cezaları, ülkeyi cezalandırmaya yönelik; kurallar öyle... Seni turnuvadan atıyorlar; öbür turnuvaya da çağırmıyorlar. İş ciddiye binince, doping yapamaz olduk. Yapamayınca da hiçbir şey yapamaz olduk. Bu demektir ki biz; eski başarıların yüzde 80'ini, ilaçla yapmışız. Zaten itiraflar da bunu gösteriyor. Esas olan, atletizmi kurtarmak. Orada neler olacak! Göz önünde olan Aslı... Türkiye Atletizm Federasyonu; WADA'dan ve IAAF'ten gelen biyolojik pasaporta bakarak doping iddiasını reddetti ve 'Aslı temizdir' dedi. Bu tutum WADA, IAAF ve de dolayısıyla olimpiyat şampiyonası olduğu için IOC tarafından kabul edilirse, mesele yok; ama kabul edilmezse, başımız çok derde girer. Çünkü onların müdahaleleri, artık Aslı'ya değil; Türkiye'ye ceza vermek için olacak. 'Bu kız doping yaptı; siz de bunu ülke olarak gizlediniz' denilecek ve Türkiye'nin başı derde girecektir. Bu federasyon başkanı da siyasetin tayin ettiği bir federasyon başkanı olduğu için... Adını hâlâ bilmiyorum! Türkiye'ye çok zararı olur bu işin... İnşallah alnımızın akıyla çıkarız.
Röportaj: Bülent CAN