* Fenerbahçe'nin Eskişehir ile oynadığı karşılaşmaya Fırat Aydınus'un Caner'e gösterdiği kırmızı kart damga vurdu. Maçın ardından özellikle medyada büyük bir fırtına koptu ve Aydınus büyük eleştiri aldı.
Caner'e gösterdiği kart önemli değil. Ben Hıncal Uluç olarak, Fırat Aydınus'a bir teşekkür borçluyum. Fırat Aydınus o gösterdiği kartla Türk medyasının ne mal olduğunu ortaya koydu! Ağır bir laf bu... Üstüne alınan beni mahkemeye versin. Gerek görsel medyanın gerek yazılı medyanın ne mal olduğu ortaya çıktı.
Öyle bir linç kampanyası yaptılar ki Fenerbahçe Yönetim Kurulu, karşı çıkmak zorunda kaldı. Fotomaç arşivlerini karıştırırsanız, defalarca şunları söylediğimi göreceksiniz. "Saracoğlu Stadı'nda Fenerbahçe'nin rakiplerine karşı işlenen cinayetlerin onda biri bir gün Fenerbahçe aleyhine işlense bu medyanın neler yapacağını görürsünüz" diyordum hep...
Diyelim ki Fener'in rakibine haksız bir kırmızı kart gösterdi ya da Fener'in rakibinin attığı golü haksız bir ofsayt ile iptal etti ya da Fener'in rakibine haksız bir penaltı verdi. Bunları hepsini yazıyor benim medyam!.. Ama 8 punto boyundaki harflerle, maç yazısının içinde!.. Başlığa çıkmıyor, çok tarafsız görünmek isteyen köşe yazarı yazısının içinde bir satır geçiriyor, o kadar!..
Ben de "Bu yanlışlar Fenerbahçe aleyhine yapıldığı zaman medyanın neler yapacağını göreceksiniz" diyordum.
Sabah yazarı Mevlüt Tezel, Fenerbahçeli bir gazeteci... "Türkçe bilmeyen birisi gazetelerin haline baksa, Fırat Aydınus diye biri Fenerbahçe stadında, Fenerbahçeli futbolcuyu öldürmüş zanneder" diyor. Öyle yayınlar yapıldı! İki sayfa, üç sayfa yayınlar yapıldı!
BİR ÖRNEK GÖSTERSİN
* İnanılmazdı gerçekten... Televizyonları hiç görmeyin!
Televizyonların ne kadar korkunç olduğunu duyuyorum.
* Aydınus'un evine gitmeye, aidat borcunu araştırmaya kadar vardı iş!..
Bu Fenerbahçe bezirganlığının, Fenerbahçe taraftarlığının aynası...
Bunu artık kimse inkar edemez. En büyük gazetelerimiz, benim Sabahım da dahil olmak üzere, kimse 'nasıl bir Fenerbahçe gazetesi' olduğunu inkar edemez.
Hata olduğunu kabul edelim. Caner'e gösterilen kırmızı kart Türkiye'deki ilk hakem hatası mı? Bir örneğini göstersinler bana!..
Sabah, Milliyet, Akşam, Vatan...
Böyle bir kampanyanın bir örneğini göstersinler!.. 1955'ten bu yana...
Ben o tarihten beri gazetelerini yakından okuyorum, içindeyim gazetelerin...
1955'ten bu yana böyle bir kampanya var mı göstersinler! 'Hıncal Uluç abartıyor. Bakın 1957 senesinde de Fenerbahçe'nin lehine yapılan bir hatada biz aynı kıyameti koparmıştık.' Ben de özür dileyim.
Ortada bir Caner olayı yok. Fırat Aydınus olayı yok. Ortada Türk medyasının yüz karası var. Utancı...
Senelerden beri Türkiye'ye kendini 'tarafsız' diye yutturmaya uğraşıyor.
Ben 1980'li yıllarda boynuma niye sarı kırmızı kaşkolü takıp o zamanki adıyla Mithat Paşa Stadı'na gidip oturdum; suratlarına çarpmak için... 'Hepiniz tarafsız kisvesi altında hasta Fenerbahçelisiniz! Vatandaş sizi tarafsız zannediyor. Onları aldatıyorsunuz.
Erkekseniz benim yaptığımı yapın.' Adam Fenerbahçe'nin kongre üyesi gazetede, vatandaş da onu 'tarafsız' sıfatıyla okuyor. 'İşte ben taktım kaşkolü...
Hadi siz de gösterin ne olduğunuzu, görelim!' Türkiye'de, dünyada ilk defa bir hakem hatası yapılıyor!..
Tabii bunun karşılığı ne? Bunlar öyle cin ki!.. Bu kopan kıyamet, oradaki kırmızı kartı kaldırmaz. Bu kıyametin neye yaradığını pazar günü, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanacak Gençlerbirliği maçında göreceksiniz. Pazar günkü hakemin kim olduğunu bilmiyorum ama ismi hiç önemli değil. İsterse Fırat Aydınus olsun. Pazar günkü hakemin, Saracoğlu'nda nasıl maç yöneteceğini göreceksiniz.
Mum gibi olacak.
Fenerbahçe bu pazar günü puan kaybetmesine imkan yok. Bu linç kampanyası bunu sağlamak için... 'Ben bu kampanyanın tesiri altında kalmam' diyecek adam bilmiyorum. Beni hakem yapsalar, o maça beni 'hakem' diye atasalar, ben etkilenirim.
Bilincimle olmasa bile bilinç altımda o durur. 'Hıncal seni de linç ederler. Görmezden gel, geçiştir. Aman ha!..' Dikkat edin; bu pazar günü Fenerbahçe maçını iyi izleyin.
KOCAMAN ALIŞMAMIŞ
* Sakinliği ile tanınan, atılan golleri dahi büyük bir vakur ile karşılayan Kocaman'ın verdiği tepki dikkat çekiciydi.
İşte o hakiki Aykut Kocaman... Gerçek Aykut Kocaman o... Öbürü oyuncu...
Oynuyordu... Kendini kontrol edebiliyordu, oynuyordu. Öyle bir hava yaratmaya uğraşıyordu ama burada kontrolü elinden kaçırdı. Çünkü alışmamış!.. Fenerbahçe aleyhine böyle bir kararın verilebileceği aklından, hayalinden geçmemiş!
Tekmelere, yumruklara, dirseklere, küfürlere hem de burun buruna, iki horoz gibi karşı karşıya gelip bağırıp çağırmalara ses çıkarmayan hakemlere alışmış bir hoca olarak, 18 metreden, anında kırmızı kartını çeken hakem onu şoke etti. Şoke edince de kontrolünü kaybetti.
AYAĞA FIRLADIM
* Son haftalarda iyi futbol oynayan Fenerbahçe eksik kalmasına karşın Eskişehir'den puan çıkarmayı bildi. Ortaya konulan futbolu nasıl buldunuz?
11'e 11 oynansa Fener maçı kazanırdı. İyi oynuyordu Fenerbahçe...
Ama Fenerbahçe 10 kişi kalınca hiç anlamadığım bir sebeple korktu ve geriye yaslandı.
Geriye yaslanmasının hiç gereği yoktu. O futbolu oynayan Fenerbahçe 10'a 11'de Eskişehir ile boğuşurdu.
Geriye yaslanınca Eskişehir rahat rahat akın yapma, pozisyonlara girme imkânı buldu. Fenerbahçe'nin, Aykut Kocaman'ın korkusudur maçı bu hale getiren.
Yoksa Fenerbahçe o gün Eskişehir'e göre çok iyiydi. Ama film koptuktan sonra Fener geriye yaslandıktan sonra galibiyeti kaçıran Eskişehir oldu.
* Kuyt nefis bir pas, Sow da bunun devamında jeneriklere geçecek güzel bir gol attı.
Sow'un golü gayet güzel. Gol olduğu anda televizyonun başında 'harika' diye yerimden fırladım zaten...
Böyle goller genelde refleks gollüdür.
Yeniden izlediğimde Sow'un başından itibaren hem Kuyt'ı hem kaleyi çok iyi kolladığı, topun gelişine göre yönünü, kendisini hazırladığı belli...
O bir refleks golü değil, düşünerek ve bilerek atılmış bir gol.
İki kişi zaten ayakta kaldı, iki tecrübeli adam, iki kurt adam, iki soğukkanlı adam.
Onlar da yettiler Eskişehir'e... Kuyt ile Sow...
SAVCILARA İHBAR EDİYORUM
* Televizyondaki spor programlarında dozaj her geçen gün yükseliyor. Hakarete varan yorumlar yapılıyor, büyük tartışmalar yaşanıyor. Bu konuda bir otokontrol olması gerekmez mi?
Türkiye'de şiddetin baş sebeplerinden bir tanesi televizyonlardır. Cumhuriyet Savcıları'na ihbar ediyorum.
Açıkça ihbar ediyorum Cumhuriyet Savcılarına... Bu televizyon programları Futbolda Şiddet Yasası'nı ihlal ediyor, suç işliyorlar.
Yarın sahalarda kan dökülürse buradaki tahrikler sebeptir, esastır.
Savcılara ihbar ediyorum. Yarın sahalarda kan dökülürse temelinde bu programlar vardır RTÜK'e ihbar ediyorum. 'Bilmem kimin sigarasının ucu gözüktü' diye tonla ceza, 'Acun'un yarışmasında çocukların seyretmemesi gereken sahne vardır' diye eşek yüküyle ceza, üfe ceza, püfe ceza!
Burada ağır tahrikler, sabahlara kadar süren cinayetler işleniyor RTÜK'ten çıt yok. Bu nasıl RTÜK'tür!
Buna nasıl ses çıkarmıyorlar, buna nasıl cezalar yağdırmıyorlar, buna nasıl kolları sıvamıyorlar? Bu ifade özgürlüğü falan değil; bu cinayete teşvik özgürlüğü...
Bu programı seyreden fanatik manyak yolda Fırat Aydınus'u çekip vursa, ne olacak? Çok mu hayret edersiniz!
Türkiye burası, ne manyaklar dolaşıyor aramızda, tinercisinden bilmem nesine...
BEŞİKTAŞ DERS VERDİ
* Beşiktaş'ı nasıl buluyorsunuz? Maçları bol gollü, çekişmeli ve zevkli geçiyor. Liderliği zorlayan Antalyaspor deplasmanında da üç gol yedi ama beş gol atıp galibiyete ulaşmasını bildi.
Fatih Terim bu seneki Galatasaray'ı şöyle açıkladı: "Bizim amacımız, yediğimizden fazla atmaktır." Bu hafta bakıyoruz; Galatasaray düşme hattındaki Karabükspor ile oynuyor, üç tane yiyor, bir tane atabiliyor. Yediğinden fazla atmak üzere oynayan Galatasaray lider... Küme düşme hattında, kendisinden 11 basamak aşağıdaki bir takımla oynuyor, üç yiyor, bir tane atabiliyor. Başka da doğru dürüst pozisyonu yok. Fatih hoca da zaten "Üç gün oynasa yenemezdik" diyor.
Buna karşılık, Quaresma başta o burnu büyük yıldızlarını şutlamış, yepyeni, genç, adını ilk defa duyduğum, Oğuzhan, Olcay, Veli hatta Necip gibi gençlerle oynayan Beşiktaş, Galatasaray ile liderliği paylaşan, Antalyaspor ile oynuyor, o da üç yiyor ama karşılık olarak beş atıyor. 'Yediğinden fazla atmak' nasıl olurmuş, Antalya-Beşiktaş maçında gördük.
DANiMARKA MAÇININ NE FAYDASI VAR!
Fenerbahçe oraya buraya saldırmak için bahane arıyor. Galatasaray'ın programına bir bak.
Çarşamba günü milli maç, Galatasaray cuma günü Karabük ile oynayacak, öbür salı da Manchester United ile oynayacak.
Fenerbahçe'nin lig maçı cumartesi günü, Avrupa maçı da perşembe günü! Fenerbahçe'nin milli maça göre yedi günlük bir programı var üç maç için, Galatasaray'ın beş gün!..
Esas yanlış böyle bir milli maç oynamak...
Kıyameti koparıyorlar teknik direktörler, haklılar. 'Federasyonlar para kazansın' diye maç oynanıyor.
OKYANUSU GEÇİYOR
Bu adamdan hayır gelir mi?
Peki bu maç ne? Bu maç niye oynanıyor, neye faydası var? Hangi hazırlık?
Böyle bir günde oynanan maçı, ciddiye alabilecek bir futbolcu düşünebiliyor musun? Hele hafta sonu çetin bir lig maçı varsa hele öbür haftanın içinde daha çetin bir Avrupa maçı varsa adam kendini yormayı, kendini sakatlamayı göze alır mı?
İğreti oynar.
İğreti oynayan adamların milli maçta oynamasının ne faydası var ki ilk maçımız da 5 ay sonra Andora ile!..
Bu maçı alıp, getirip buraya koymak alay etmek gibi bir şey!..
ZATEN KOŞMAYACAK
O zaman Abdullah Avcı'nın düşünmesi gayet normal. 'Ben bunları oynatsam zaten koşmayacak. O zaman bunları oynatacağıma hiç olmazsa genç bir adamı oynatırım hırsla, hevesle, kendisini göstermek için koşar durur.' Mantıken de vicdanen de...
Cuma günü lig, salı günü Manchester United ile oynayacak bir takımın oyuncusunu sahaya sürmenin alemi yok. Üstelik sahaya sürmediği adamlar ben 'Galatasaray'da niye oynuyorlar?' diye bağırdığım adamlar.
Emre Çolak'ı milli maçta oynatsa ne olacak! Keşke oynatsaydı da ligde oynamasaydı.
Yani sırf Fenerbahçe'nin ve Fenerbahçeli medyanın ortalığı bulandırmak, ortalığı karıştırmak, Galatasaray'ın başını derde sokmak için uydurduğu, bulduğu bir bahane daha...
Röportaj: Bülent CAN