Melo olmayınca fark ortaya çıktı

'İyi oynayan bir takım' düşünüyorsan Melo'nun G.Saray'da yeri yok. Yekta iyi olunca Selçuk ilk defa Selçuk gibi oynadı

* Galatasaray, Kayseri'yi 3-0 gibi net bir skorla mağlup etti. Geçen hafta, "Galatasaray ders almıyor; Terim iç sesini dinlemeli ve çözüm bulmalı" demiştiniz. Kayseri karşısında hatalardan ders alınmış göründü mü? Yoksa sonuç Kayserispor'dan mı kaynaklandı?

Genelde medyanın bu 3-0'lık galibiyeti fazla abarttığını düşünüyorum. Kayseri o kadar kötü futbol oynadı ki Türkiye Ligi'nde yer alan diğer 17 takımın hepsi sahadan galibiyetle ayrılırdı. Hatta ikinci ligden de pek çok takım yenebilirdi.
Bu takımı 3-0 mağlup etmek o kadar büyütülecek bir olay değil.
Tıpkı Akhisar Belediye karşısında alınan galibiyeti büyütmenin de önemli olmadığı gibi...
Tabii haftalardır galibiyete hasret bir takımın maç kazanması moral açısından da, seyirci morali açısından da önemli bir şey... Bir defa bunun altını dikkatlice çizmek lazım.
* Kayserispor karşısında Melo'nun yerine forma giyen Yekta'nın futbolu dikkat çekiciydi.

Bence maçın Galatasaray açısından en önemli faktörü Yekta'nın oynaması değil. Yekta, maçın kazanılmasında önemli rolü olanlardan biriydi, Galatasaray'a geldiğinden beri en başarılı maçını çıkardı. Ama önemli olan Yekta'nın oynaması değil, Melo'nun oynamaması...
Melo dengesiz bir adam... Futbolu da bilmiyor.
Galatasaray'ın bir şey oynamadığı maçlarda böyle dengesiz adamları 'saldım çayıra mevlam kayıra' diye bırakırsın; o karambol içinde bir kafa atar, bir şey yapar, işe yarar.
Ancak 'iyi oynayan bir takım' düşünüyorsan eğer orada Melo'nun yeri yok. Haftalardan beri bunu söylüyorum, hatta Cluj karşısında gördüğü ikinci sarı kartı, yorumlarken de "İyi oldu, deplasmandaki Cluj maçını kazanma şansı doğdu" dedim. İstese de oynatamayacak Melo'yu...
Kayseri karşısında da sakatlıktan oynayamadı.
O zaman Melo'lu Galatasaray ile Melo'suz Galatasaray'ın futbol farkı ortaya çıktı.
Oyun kurucu bir alanda kendisine görev verilen Yekta aslında fevkalade dengeli bir futbolcu. Sanki 40 yıldır orada oynuyormuş gibi oraya bir maçta oturuverdi. 40 yıldır oynayan Emre Çolak oraya bir türlü oturamazken!..
Bu da Yekta'nın farkı... Sezar'ın hakkı Sezar'a...
* Yekta'nın etkili futbolunun Selçuk'u da rahatlattığını söyleyebilir miyiz?

Tabii Yekta iyi oynadığı zaman yine haftalardan beri söylüyoruz; Selçuk da ilk defa Selçuk gibi oynadı. Yanında dengeli, senin koşularını anlayabilecek, sen bir çapraz koşu yaptığın zaman senle beraber çapraz koşu yapacak, senin ne yaptığını fark edecek bir adam olduğu zaman sen de başka türlü oynuyorsun.
HOCA ADALETLİ OLMALI

Sen bir kelime İngilizce bilmesen, ben de senin soruna İngilizce cevap versem, ikimiz arasında herhangi bir diyalog kurulabilir mi? Melo ile Selçuk öyleydi. Farklı dillerden konuşuyorlardı.
Melo hiçbir dilden konuşmuyordu gerçi ama!..
Melo sapasağlam, oynama hakkına sahip biri olarak kenarda oturup, Yekta oynasaydı; bu benim için Fatih Terim'in başarısı olurdu. Ama Yekta, Melo oynayamadığı için sahadaydı. Şimdi göreceğiz. Gelecek hafta Melo oynayacak duruma gelecek.
Kayseri maçıyla ilgili en güzel yorumu Milliyet'te Uğur Meleke yaptı. Fatih Terim'e yönelik çok haklı bir eleştiride bulundu. Benim hep söylediğim eleştiriyi dile getirdi Uğur...
Futbolcu adalete inanmalı.
Kenarda oturan oyuncu, içerdekinin döküldüğünü göre göre kulübede oturmaya devam ederse, kendisine de hocasına da sormaya başlar, 'Ben ne zaman oynayacağım' diye... Benim takıma girmem için ille de birinin sakatlanması ya da ceza alması gerekiyorsa o hoca adil değildir. O futbolcu açısından... O futbolcunun o hocaya inancı biter.
O futbolcunun hocaya inancı biterse kendisine de biter. O zaman kenardaki adamı sahaya sürdüğünde hiçbir işe yaramaz.
Maçın bitmesine 15 dakika kala sahaya sürülen Yekta'nın hiçbir şeye yaramadığı gibi... Bir de şu Kayseri karşsında ilk 11'de çıkan Yekta'ya bak...
ÇOK MERAK EDİYORUM

Ama Fatih Terim'in esas sınavı, Melo sağlamken, kimi oynatacağı... Ben onu merak ediyorum.
Muslera şimdi toparlanmış görünüyor ama Muslera'nın arka arkaya döküldüğü haftalarda dahi Galatasaray'ın ikinci kalecisine şans verilmedi.
Yani yedek kaleci, 'Galatasaray'ın birinci kalecisi sakatlansın ya da ceza alsın' diye dua mı edecek? Çünkü futbolcu oynamak ister. Hele profesyonel futbolcunun bütün ekonomik değeri oynamasına bağlı...
Galatasaray bu yabancı kaleci aşkından senelerden beri kaç tane kaleciyi öldürdü!
En döküldükleri zamanlarda dahi yabancıları oynattılar. Yahu bir de yabancı kontenjanı var, dökülen kalecide o kontenjanı niye ziyan ediyorsun?
* Geldiğinden bu yana pek de beğenilmeyen Cris de sahanın iyileri arasındaydı.

O maçtaki ikinci iyi notum Cris'e... Fevkalade dengeli bir oyun oynadı ama tabii Cris için de 'tamam' diyemiyorum çünkü karşısında santrfor yoktu.
Yani bir stoper ancak bu kadar rahat oynayabilir. Onun için Cris'in de zorlanacağı bir maçı görmek isterim.
GÜNEŞ TERSiNi YAPTI
* Burak'ın gol kaçırmasının ardından Fatih Terim'in, tepki olarak soyunma odasına gitmesini doğru buluyor musunuz?

Fatih hocanın o tepkisine yine en güzel tepkiyi kendisi gösterdi. Yaptığının ne kadar yanlış olduğunu farkına vardı ki maç sonunda, televizyonlarda, "Beni en mutlu eden hadise, Burak'ın kaptırdığı toptan sonra altı pasa kadar koşup, başlayan Kayseri akınını kesmesiydi" dedi. Bu Fatih Terim üslubu özür dilemek!
Hepimiz insanız, hepimizin birtakım tepkileri oluyor ama bu tepkileri refleks olarak anında göstermişsek, kendimize geldiğimiz zaman, soğukkanlılığımızı kazandığımız zaman yaptığımız hatayı da bir şekilde düzeltmemiz lazım.
Benzeri bir yanlışı, Beşiktaş-Trabzonspor maçının sonunda Şenol Güneş yaptı. İkinci yarıda Volkan Şen, Barış Özbek ve Janko'yu soktu.
Girenler sonucu değiştiremediler.
Maçtan sonra Şenol Güneş bu üç adamı, o öfke ile aç aslanların önüne attı. "Hata bende... Ben oyuna hiçbir katkıda bulunmayacak adamları soktum" dedi. O öfke ile bunu söyleyen adamın bir süre sonra kendisine çeki düzen vermesi lazım.
ÖFKE, KİN NEFRET, SEVGİ
Şenol Güneş tam tersini yaptı, o sonradan oyuna soktuğu Volkan ve Barış'ı ilk 18'e bile almadı! Bırak ilk 11'e almayı, yedekler arasına bile almadı!
Öfkesi, kine, nefrete dönüşmüş adeta...
Bir teknik direktör, senin benim gibi bir insan. Bütün duygulara sahip. Öfke, kin, nefret, sevgi, aşk; bunların hepsi insancıl duygular. Ama sen bir toplumda zirveye doğru yükseliyorsan, sorumlu bir yere geliyorsan, bu duyguları kontrol etmeyi öğreneceksin.
Kontrol edemeyip yanlış bir şey yaptığın zaman da ilk fırsatta bunu düzeltmenin yolunu arayacaksın.
Fatih Terim en iyi örneğini verdi, Şenol Güneş de en kötü örneğini verdi.
UMUT-BURAK TUTULMAZ
* Galatasaray daha ekonomik oynamayı tercih etti Kayseri maçında. İlk yarı 3-0 bulduktan sonra ikinci yarı oyunu sahasında kabul etti. Kontrataklarla gol aradı. Galatasaray'da bunu ilk kez görüyorum.

Doğru teşhis. İkinci yarı hiçbir futbolcusunu riske etmedi. Bu kadar çok sakatı olan bir hocanın 3-0'dan sonra böyle düşünmesi de fevkalade doğru. Sen seyirci olarak, taraftar olarak 4 olsun, 5 olsun istiyorsun ama Fatih hocanın başka düşünceleri var.
Şimdi çok kritik üç tane Avrupa maçı var ve üçünü de kazanmak zorunda.
İçeride lig maçları kritik. Şimdi böyle bir durumda 3-0'ı yeterli görmeyen bir hoca, takımı kendi ihtiraslarına takımı mahkum eder. 'Maç 5-0, 6-0 olacak' diye orada bir sakat daha verse ne olacak? Belki kırılma noktası olacak Romanya'daki Cluj maçı. Tahammülü var mı Galatasaray'ın bir sakatlığa daha?
Orada bir tek şeyi tartışırım; rakip takım artık iyice çözülmüşken gol krallığında iddialı bir santrfor kenara alınır mı, alınmaz mı? Alırsan o golcü ne düşünür? Fatih Terim ile Umut arasındaki diyalogu hiç bilmiyorum.
Onu sindirebilmişse mesele yok ama ben Umut'un yerinde olsam öyle bir dakikada tabelada numaramı görsem çok üzülürdüm. 'Hoca bırak şurada 3-5 tane atalım işte!'
ELMANDER'E YER BULMALI

* Umut ve Burak iyi bir ikili oldu. 9 haftada 13 gole imza attılar. Siz ne düşünüyorsunuz?

Umut-Burak ikilisi yan yana oynamaya alıştıkları zaman 'nasıl tutulmaz' olacaklarının işaretini veriyorlar.
Çünkü bunların ikisi de golcü.
Elmander'e bu takımda başka bir yer bulmak lazım. Adını da koyayım; orta sahada yer bulmak lazım. Galatasaray'ın zaafının olduğu alan orta saha...
* Galatasaray açısından kazanmak kadar gol yememek de önemliydi. İkinci yarıdaki kontrollü futbolun sanırım bununla da ilgisi vardı.

Fatih Terim "Nihayet bir maçta da gol yemedik" demiş ama Kayserispor'un kime ne gol atacak hali vardı bilemiyorum. Kameralar durmadan yakın çekimde Prosinecki'yi gösteriyordu, adamın 'Ben nereye geldim yahu' der gibi bir hali vardı. Ona ne biçim anlatmışlarsa artık Kayserispor'u...
* Özellikle Bobo aşırı derecede ağırdı. Kaleciyle karşı karşıya kalabilecek pozisyonlarda top kayıpları yaptı.

Bobo'nun ahı gitmiş vahı kalmış! Takımın geneli kötü olunca futbolcu olarak sen de motive olamazsın.
ÇAKIR' DA G.SARAY ANTiPATiSiVAR
* Maça Cüneyt Çakır'ın atanması Galatasaray cephesinde biraz sıkıntılı karşılandı. İki pozisyon var; birisinde Galatasaray, diğerinde Kayserispor penaltı bekledi. Siz o pozisyonları ve geneldeki yönetimini nasıl buldunuz?

Galatasaray'a çalmadığı penaltının tartışılacak yanı yok. Orada 'elle kesme değil de topun ele çarpması var' diyorsa, Cüneyt Çakır'ın ilkokula gidip istop oyunundan başlaması lazım! 'Al kardeşim bal kardeşim, ben yoruldum sen oyna' deyip topu havaya atıp, tutarsın ya... Oradan bir başlaması lazım ki top 'nasıl tutulur, nasıl itilir, nasıl çarpılır' öğrensin!
Çok da yakındı pozisyona. Ama Cüneyt Çakır'da genel bir Galatasaray antipatisi olduğu için... 'Gördü de çalmadı' demiyorum, öyle görürsün.
PENALTI, KIRMIZI KART

Bu vardır insanlarda psikolojik olarak. Cüneyt Çakır'da Galatasaray antipatisi o boyutlarda ki öyle görüyor.
O doğru karar verdiğine inanıyor. 'Ben bu Galatasaray'a penaltı vermem' diye düşünmüyor; öyle görüyor...
Sen de mesela kendi takımının maçı seyrederken bakarsın 'Bunun neresi ofsayt!' dersin, aynı pozisyon rakip takıma olunca '5 metre ofsayt, görmüyor musun!' dersin. Öyle görür insanlar.
Amrabat'ın Engin'i ceza sahasına girerken düşürdüğü pozisyon kesin kırmızı kart. Amrabat'ın sarı kartı vardı ve 18'in içinde yaptı hareketi.
BÜTÜN SALON AĞLIYORDU
* Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, 10. kez düzenlenen Kıtalararası Kupa'yı 4. kez kazandı ve müthiş bir başarının altına imza attı. Galatasaray ve engelliler açısından gerçekten çok anlamlı bir kupaydı.

Sezen'in engelli sporu üzerine yaptığı kamu spotu televizyonlarda dönerken, bu başarı güzel denk geldi.
Galatasaray'ın bu şampiyonluğu o mesajın vurgusu oldu. 'Galatasaray Engelli Basketbol Takımı' deyince hep gözümün önüne TİM'de Yavuz Bingöl ile beraber o takımın koro halinde 'Kara Tren' türküsünü söylemesi geliyor. Ben de dahil bütün salon gözyaşları içindeydik.
Ama ne yazık ki bu duygusallıklar o anda kalıyor, ötesine gitmiyor.
Bu ülkeyi engelliler için kolay yaşanır bir ülke yapmayı bir türlü düşünemiyoruz da başaramıyoruz da!..
Röportaj: Bülent CAN

DİĞER HABERLER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.