* Beşiktaş-Trabzon karşılaşması berabere sonuçlandı. Özellikle ikinci yarı unutulmayacak cinstendi. Siz iki takımı ve mücadeleyi nasıl buldunuz?
İlginç bir maç oldu ve iki ayrı maç oynandı. O gece ben evde tek başımaydım. Bir derbi maç var ve bizim maçları birlikte izlediğimiz arkadaşlardan hiçbiri gelmedi. İlk yarıyı seyrederken, yanıma gazeteleri koydum ve zaman zaman gazete okuma ihtiyacı duydum. Sıkıntıdan gözlerim kapanıyordu çünkü... Uyuyacaktım neredeyse...
Half time olduğunda, "Arkadaşlar haklıymış. Onlar bu işi benden iyi biliyorlar.
Bu maç hakikaten izlenmezmiş" dedim.
İkinci yarı başladı; o da ne? Biz mi başka maça gittik! Ekrandan gözlerini ayıramayacağın bir aksiyon dizisi oynuyor, futbol maçı değil... Kimin nereden, ne zaman vuracağı, ne yapacağı belli değildi... Olağanüstü güzeldi. Bu sene gördüğüm en iyi 45 dakikaydı.
Melih (Şendil) de söyledi.
Onu da kutluyorum. Harika bir maç anlattı. Demek ki Fenerbahçe ve Galatasaray maçı olmazsa yani fanatizmine mağlup olduğu maçlardan biri olmazsa, Melih bu ülkenin en iyi spikerlerinden biri... "Bu yılın en güzel 45 dakikası" dedi ve yerden göğe kadar haklıydı. İlk defa bir maç bitsin istemedim ki duygusal olarak Beşiktaş ile de Trabzon ile de alakam yok. Ben Galatasaraylıyım.
İkinci yarı çok değişik, iki ayrı takım çıktı sanki sahaya... Soyunma odalarında ne olduysa!
KAFASINDA TİLKİ UÇUYOR
* İlk devre Beşiktaş etkisiz göründü. İkinci yarıdaki fark Beşiktaş'tan mı kaynaklandı?
İkinci yarıda Beşiktaş da iyiydi.
* Maçta fark yaratan oyuncuların başında Fernandes geliyordu. Trabzon'un golünü hazırladı ve ikinci yarıda attığı nefis golle de skora denge getirip, mağlubiyeti engelledi.
İlk golün bütün günahı Cüneyt Çakır'a ait... Cüneyt Çakır ve Türk hakemlerinin yurt içi maçlarda bir standartları yok. Çok etki altında kalıyorlar, çok duygusal davranıyorlar. Ev sahibi takımlara başka türlü davranıyorlar.
Büyük takımlara başka türlü davranıyorlar. Bazı futbolculara sempatileri, bazı futbolculara antipatileri var, başka türlü davranıyorlar.
Kafalarında bir yığın tilki uçuşuyor.
Ama 19 tane futbol kuralı ve FIFA'nın bu kurallara getirdiği yorumlar uçuşmuyor.
Gelişmekte olan tehlikeli bir akını kesmek sarı kart... Oyun içinde topu elle kesmek hentbol... Gelişmekte olan bir akında topu elle kesiyorsan, hentbol, serbest vuruş ve sarı kart...
Oyun içinde rakibe çelme takıyorsan, itiyorsan, kakıyorsan yani on kusurlu hareketten birini yapıyorsan faul, serbest vuruş. Ama gelişmekte olan bir akını engellemek için bunu yapıyorsan serbest vuruş artı sarı kart...
Bu FIFA'nın son 10 yıldır bütün dünya hakemlerine verdiği yorum.
Çünkü FIFA, gerek tribünlerde gerek ekran başında futbola ilginin düştüğünü gördü, tehlikeyi gördü. Dünyanın dört bir yanından teknik direktörlerini, futbol uzmanlarını toplayıp, gruplar oluşturdu; 'Nasıl kurtarırız?' diye...
Ortaya çıkan bir numaralı madde; gol istiyor seyirci... Golleri engelleyen, savunma oyunları, kapanma oyunları, rakibe oynatmama oyunları futbol seyircisini hızla düşürüyor.
FIFA hakemlere dedi ki:
1- Oyunu oynamak isteyen takımın yanında olacaksınız. Oynatmamak isteyen takımın karşısında olacaksınız.
Maç yorumunuz bu olacak.
2- Gole giden olayları engelleyenlere verdiğiniz ceza kararının yanında muhakkak bir de sarı kart çıkaracaksınız.
Bu top oyunda oluyor; top oyunda olmadığı zaman da aynı şey. Hızla oyuna sokmakla bir avantaj sağlayacaksa A takımı, o topu hızla oyuna sokmaya uğraşıyor. B Takımı da bunun farkında olduğu için o hızla oyuna sokmayı engellemeye uğraşıyor.
FIFA'nın hakeme talimatı şu; o zaman B Takımı oyuncusuna sarı kartı çıkar. Hızlı başlangıcı engelleme hakkı yok. Hızlı başlangıcı engelleme hakkı sadece hakemde... 'Düdük bende...
Düdüğü çalmadan atmayacaksın' derse hakem duran topu başlayamaz A Takımı ama hakem böyle bir işaret yapmamışsa A Takımı oyunu hemen başlatabilir. Bu başlatmayı engelleyen futbolcuya sarı kartı vermesi gerekiyor, vermedi.
ATIŞ TEKRARLANMALIYDI
Cüneyt Çakır, Olcan'a sarı karı vermedi. Olcan'a sarı kartı vermediği için Fernandes kuralı biliyor, görmezden gelen, gözünü kaçıran Cüneyt Çakır'ın gözüne sokmak için topu bir adım önünde duran Olcan'a vurdurmak istedi. 'Bak hoca pas vermemi engelledi' diye. Vurduramadı ve top Trabzonlulara gitti, Trabzon akını gol oldu. Fernandes'in yaptığı doğru, Cüneyt Çakır'ın yaptığı yanlış. Olcan'a sarı kartı gösterip o atışı tekrarlatması lazımdı. Cüneyt Çakır bunu Avrupa sahalarında yapar, Türkiye'de yapmıyor.
Geçenlerde sordun ya bana "Cüneyt Çakır iyi not aldı" diye; "Türkiye'de göreyim" demiştim. İşte buyur.
Engin'in 11 maç ceza almasına sebep olan Cüneyt Çakır, aynı şeyi kendisine Avrupa maçında yapan Fabregas'a gıkını çıkaramadı! Hadi göreyim bakayım.
O Fabregas bu Engin! Onun için Cüneyt Çakır benim için hakem değil. Bir insanın bir standardı olmalı. Bu standart olmadığı zaman sen hakem olamazsın, sen eyyamcı olursun. Eyyamcılık da hakemliğin en kötü durumu...
BEDELi ÖDEYEN BEŞİKTAŞ
* Birçok yorumcu pozisyonun devam ettirmesini doğru bulduklarını söyledi. Fernandes'in ilk attığı topu kesen Olcan'ın vuruş öncesi terse yürüyor olması Çakır'ı haklı kılar mı?
Fernandes, Olcan orada durunca hızlı başlatma şansını kaybetti. Ondan sonra baktı ki bütün savunma yerini aldı ondan sonra yürüyüp gidiyor tabii... Orada daha fazla durmasına, başını belaya sokmasına gerek yok ki... Suçu işleyen Olcan, suçu görmeyen hakem, bedeli ödeyen Fernandes ve Beşiktaş... Böyle adalet olur mu ya!
* Maçın geneline baktığınız zaman galibiyeti hak eden taraf kimdi?
Ben, maç biterken 'kim kazansa yazık olur' diye düşünüyordum. Öyle bir maçtı.
OLCAY'IN TERCiHi YANLIŞTI
* Olcay son saniyede net bir atışı kullanamadı. Boşa koşması, topu kontrol etmesi müthişti ama son vuruş gelmedi.
İşte oluyor. O golü yaratan adam da Olcay'dı, kaçıran da... O topa fırlaması, koşması, alması ve kalecinin yanından... 'Kaçırma' da diyemiyorum çünkü direği sıyırdı top...
Açıya bakarsak bir santim içeriden gitse o açıyla top içeri girecek ama bir santim içeri gitse Onur'un ayağı orada kornere gidecek top.
Vuruş tercihi belki de yanlış. Yerden değil aşırtma bir vuruş yapması lazımdı.
Direğin içine nişanlasa Onur golü kurtarıyor. Kale arkasından pozisyon çok net görülüyor. Hatta ben önce 'Onur'un ayağına çarpıp, kornere mi gitti top?' diye düşündüm.
Sonra yavaş çekimle yani kare kare izledim. Onur'un parmağının ucundan geçmiş top. İki milim daha kaysa Onur'un ayağına çarpacak kornere gidecek. Yani o top o vuruşla kaleye girmez. Ya auta gidecek ya Onur kurtaracak.
Demek ki aşırma vuruşu tercih etmesi lazım ama öle bir yay çizerken de aşırma vuruşu yapmak kolay değil.
İşte Hagi, Messi olursan yaparsın ama Olcay daha yepyeni bir adam Beşiktaş'ta...
Çocuğa yüklenmemek lazım. 'O gol nasıl kaçar!' diyenleri de aynı pozisyonda görmek isterim ben.
ÜÇ GÜN ÜÇÜNCÜ KATA GİDEMEZSİN
* Son dakika Beşiktaş açısından oldukça dramatikti. Olcay'ın kaçırdığı golün ardından maç bitti ve Beşiktaşlı oyuncuların çoğu, büyük bir üzüntü içinde kendilerini çimlere bıraktı
Diyelim ki sen üçüncü katta bir Fotomaç takımı yaptın. Biz de Sabah takımı yaptık. Halı sahada oynuyoruz.
Maç 1-1 ve hakemin eli düdüğe gitmek üzereyken, sen böyle bir golü kaçırıyorsun. Senin bütün takımın yatmaz mı yere!
YERE ATMALARI NORMAL
* Üstüme uçarlar!..
Beşiktaş-Trabzon maçı olması şart değil. Gazozuna mahalle maçı da oynasan son saniyede böyle bir gol kaçırdın mı o golü kaçıranlar kendilerini yere atarlar. Sen de herhalde üç gün falan üçüncü kata gelemezsin!..
* Bütün güçlerini harcadılar ve son saniyede o gol de kaçınca kendilerini boşluğa bıraktılar.
Tabii... Santrası olmayan bir golle maçı kazanacakken beraberlikle sahadan ayrılıyorsun... Kendini yere atarsın. O maç ne maçı olursa olsun, atarsın.
MASAYA YUMRUĞUNU VURMALI
* Biraz da saha dışına bakalım... CAS, Beşiktaş'ın Ferrari'ye 7.8 milyon euro ödemesini kararlaştırdı ve siyah- beyazlılar Demirören döneminden kalan bir kötü sonla daha karşı karşıya kaldı.
Demirören şu anda ne?
* Federasyon Başkanı...
Yıldırım Demirören federasyon başkanı olabilir ama dersin ki 'Senin başında bir sürü bela var. 1- Beşiktaş'ı batırdığın söyleniyor. İşte rakamlar meydanda.
Kendini temizle... 2- Beşiktaş Kulübü Başkanı sıfatıyla UEFA'ya yalan belgeler gönderdiğin iddiası var.
Git oradan kendini temizle. Temize çık ondan sonra gel federasyon başkanı adayı ol. Seçilirsen seçilirsin.' Vergi kaçakçılığından sanık, UEFA'ya yalan belgeler göndermekten sanık, bütün Beşiktaş camiasında 'Beşiktaş'ı batıran adam' olarak görülüyor, her yeni gün yeni bir şey ekleniyor, Ferrari bunun en son örneği, bu adam Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı!..
Adam mı kalmadı Türkiye'de!
Öte yandan hâlâ üzerinden kalkmayan bir yığın ithamla Aziz Yıldırım Fenerbahçe'nin başkanı!.. Koskoca Fenerbahçe camiasında 'Yahu başkan kalbim senle beraber ama git temizlen de gel. Türk mahkemeleri tarafından mahkum edildin. Davan şu an Yargıtay'da... O dava sonuçlanana kadar senin bu kulüpte başkan kalmaman lazım. Fenerbahçe bu ülkenin değil, Avrupa'nın önemli takımlarından bir tanesi. Yakışmaz' kimse demiyor!
Türkiye'de herkes üzerinde ne kadar damga olursa olsun her şey olabiliyor.
Böyle bir ülkedeyiz! Ülkeme olan saygımda soru işaretleri beliriyor.
70 milyon benim nüfusum ya! Andora gibi minnacık bir beylik olsam dersin ki; 'Zaten 3 tane adam var, işte birini mecbur getireceğiz.' 70 milyon benim nüfusum ya! 'Beşiktaş'ı yönetemez' diye gönderilen ve hakkında temizlemesi gereken bir sürü itham olan bir adamı ben Federasyon Başkanı yapıyorum!
BUNUN İÇİN Mİ GELDİN?
* Beşiktaş'ta "Bu parayı Demirören ödesin" diyenler var. Öteki taraftan Orman da gereken tepkiyi göstermemekle suçlanıyor.
Ben sana bir şey söyleyeyim mi Bülent; bence Fikret Orman eyyamcılık yapıyor. Beşiktaş'ın şu anda hiç kimseden ve hiçbir şeyden çekinmeden yumruğunu masaya vuracak bir başkana ihtiyacı var. 'Suçlu kimse ortaya çıksın arkadaş!
Bu kulübü bu kadar borcun altına sokanlar gelsinler hesap versinler' demesi lazım.
Söylediği lafa bakar mısın; 'Beşiktaş bunca parayı harcarken kimse bir şey dememiş, şimdi hesabını bana soruyorlar' diyor. 580 milyon lira borç az, o zaman 180 milyon lira da sen harca!
Borç yiğidin kamçısıdır! Yani bu mu? Bunun için mi geldin sen Beşiktaş Başkanlığı'na?
Bu lafı söylemek için mi geldin? Yoksa 8 senedir sorulmayan hesabı sormak için mi? İnanılır gibi değil ya!..
Röportaj: Bülent CAN