Bu cezalar bize yetmez

Holding haline gelen kulüpler hâlâ Dernekler Yasası ile yönetiliyor. Kongrede ibra oluyor, bitti. Hâlâ devletin olup bitenden haberi yok

* Türk futboluna bomba düştü. UEFA, mali fair-play'e uymadıkları gerekçesiyle Beşiktaş, Bursa ve Gaziantepspor'a Avrupa kupalarından men cezası verdi. Ayrıca Beşiktaş yanlış bilgi vermekle suçlanıyor.
Aslında "Ceza" yanlış bir terim olabilir. Kulüp lisansı veriyor UEFA... Bunun Türkiye'de de uygulanması lazım. Bank Asya Ligi'nden Süper Lig'e ya da Bank Asya'ya çıkıldığında bunun belli kıstasları olması gerekiyor. Her ligin belli standartları var. Bu standartları kulüp lisansı belirliyor. Üçüncü ligde oynadığın standartlarla Süper Lig'de oynayamazsın.
Diyelim ki üçüncü ligde, kulüp merkezi olarak bir kahvehaneyi gösterirsin; o kahvenin arka odasında toplanır çocuklar...
Formalar giyilir, dolmuşa binilir ve maça gidilir. Buna bir şey denmeyebilir ama o takım Süper Lig'e gelirse, 'Yok arkadaş!.. Senin maçını oynayacağın çim stadın olacak, tribünlerin şöyle olacak, şunlar, şunlar olacak' diye birtakım şartlar aranacak.
EVRAKLAR SAHTE ÇIKTI

UEFA'da diyor ki 'Benim liglerimde oynayacak kulüplerin şu şu şu standartlara sahip olması lazım.' Bir sürü kalemi var. Bunun bir bölümü de mali... 'Uçan kuşa borcun varken gelip Avrupa kupalarında oynayamazsın. Borçlarını tavsiye edeceksin. Vergi borcu dahil.' Beşiktaş, Gaziantep ve Bursa'ya verilen cezalar aslında onların mali durumlarının, UEFA'nın standartlarına uymaması... Elemanlarını gönderip zaman zaman incelemeler yapıyorlar ve bakıyorlar; 'Bursa, Gaziantep ve Beşiktaş'ın kulüp lisansı alma hakkı yok. Bunları düzeltmezseniz seneye de yok' diyor. Düzeltmezlerse 10 sene yok. Bu Türkiye'de de var. Yazılı olarak var ama uygulayan yok. Bir kulüp lige terfi ettiği zaman hemen onun incelemelerinin yapılması ve federasyonun, 'Akhisar Belediyespor, Süper Lig'de oynayabilir. Evet Altay, Bank Asya'da oynayabilir' demesi lazım. Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere bunu diyor. Ama biz demiyoruz. Ne zaman ki odunu kafamıza 'dank' diye yiyoruz o zaman aklımız başımıza geliyor. Beşiktaş'ta yalnız ilginç olan şey şu; UEFA'nın yazısında bir de suç var. 'Bize gönderdiğiniz evrakların sahte olduğu ortaya çıktı' diyor. Bu başka bir suç... 'Senin uçan kuşa borcun var' başka bir suç ama 'Bana gönderdiğin evrak sahte' bir başka suç. O sahte evrakı gönderen kim; Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı!.. Türkiye Futbol Federasyonu hakkında UEFA'nın zaten soruşturmaları var.
Yani zincirleme bir reaksiyonla Beşiktaş'ın başının dertte olması, 'Türkiye'nin başının fena halde dertte' olması anlamına geliyor. 'Beşiktaş adına bize sahte evrak gönderen adamın sözlerine nasıl inanacağız biz' diyecek yarın UEFA!.. Durum biraz vahim yani...
* Bu kararlar çok da sürpriz olmadı aslında... Kulüplerin transferlere akıttığı, futbolculara verdiği paralar ve yüksek harcamalar düşünüldüğünde belki de beklenen bir sonun başlangıcıydı. Diğer takımlarımız da yüksek denilecek borcun içinde yüzüyor. Bu tür cezaların devamı gelebilir mi?
Bir şeyin hesabını sormazsan o suçu işlemeyi gelenek haline getiren insanı da fazla suçlayamazsın. Beşiktaş batık vaziyette bu yüzden UEFA'ya alınmıyor. Beşiktaş'ın 104 milyon lira borcu, batmanın bir bölümü... Senetler Yıldırım Demirören'in cebinde...
BEŞİKTAŞ'IN GÜNAHI NE!

Uçan kuştan biri de eski başkan!.. Yani kulübü uçsuz bucaksız, ceza alacak bir borca sokarken kendisine de borçlandırmış ve bu kişi Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı... Düşünebiliyor musun vehameti... O zaman Beşiktaş'ın ne günahı var bunda!.. Yıllardan beri buna göz yuman federasyonlar var, yıllardan beri buna göz yuman medya var! Bugüne kadar herhangi bir köşede, 'Arkadaşlar 'kulüp lisansı' diye bir şey var. Bu Galatasaray, bu Beşiktaş, bu Fenerbahçe, Çatladıkapıspor nasıl kulüp lisansı alıyor' diye soran bir yazı hatırlıyor musun? Peki işler niye bu hale geliyor? Fikret Orman ne diyor: "Yıldırım Demirören kulübü bu kadar batırmış, bizden sonraki yönetimlerin dahi gelirlerini harcamış!" Yani Beşiktaş'ın yöneticisi olacağı belli olmayan adam dahi borçlu...
MARİKA HANIM ARTIK YOK

Bu rezaleti yaratan Yıldırım Demirören bir de Federasyon Başkanlığına getiriliyor, ödüllendiriliyor. 'Sen Beşiktaş'ı kurtardın, gel Türkiye'yi de kurtar' diye... Bunun sorumluluğu ne? Kongreye gidiyorlar, kabul edenler, etmeyenler; edilmiştir. İbra, bitti...
Yıldırım Demirören'in Beşiktaş'ın batmasında hiçbir sorumluluğu yok. Niye; çünkü Beşiktaş kulübü Dernekler Yasası ile yönetiliyor. Beşiktaş dernek mi? Futbol takımı ayrı şirket, satış mağazaları ayrı şirket, her şeyi ayrı...
Beşiktaş bir holding, Fenerbahçe bir holding, Galatasaray bir holding, Bursaspor bir holding...
Bütün bu holdingler, Türkiye'de, Dernekler Yasası ile yürütülüyor. Bunca spor bakanı geldi geçti, sadece yerlerinde oturdular. Bugünkü dahil... 'Arkadaşlar bu kulüpler artık dernek olmaktan çıktı.
Bu Fenerbahçe, Papazın Çayırı'nda oynayan Fenerbahçe değil. Formalarını evde Marika Hanım'ın ütülediği Fenerbahçe değil.' Hâlâ ve hâlâ bu ülkede bir spor bakanı, 'Bir kulüpler yasası lazım' diyemiyor.
Onun için ben Galatasaray'ın başına geliyorum; har vurup harman savuruyorum.
Riva'yı da satıyorum, Florya'yı da satıyorum, Hasnun Galip'i de satıyorum, her şeyi de satıyorum. Ronaldo ile Messi'yi alıyorum, Galatasaray'ı 100 milyar lira borca sokuyorum ama bütün Galatasaray taraftarı 'Ronaldo ile Messi'yi aldım' diye beni omuzlarda taşıyor.
Havaalanında iki milyon kişi toplanıyor onları karşılamaya... Ertesi sene Galatasaray batıyor ben federasyon başkanı oluyorum. Bu yasalar yüzünden!..
Hâlâ ve hâlâ devletin haberi yok olup bitenden... O zaman Yıldırım Demirören'in ne günahı var? Türkiye böyle geliyor böyle gidiyor.
İnşallah UEFA, kuru yaş demez, çok ağır cezalar verir Türkiye'ye de bizim kafamıza dank eder. Çünkü Bursa, Gaziantep ve Beşiktaş'ın birer senelik cezaları bize yetmez. Odun kafamıza inmeli, kafa ikiye yarılmalı ki biz 'Haa...' demeliyiz.
SÜPER LİG'E ALINMASINLAR
* Disiplin kuruluna sevk edilen ve ceza alan 11 kulüpten 3'ü Türk takımı. Bu durum UEFA'nın Türkiye'ye bakış açısını gösteriyor sanki...
Bakış açısıyla alakası yok bu işin...
Belgelerle alakalı... Gönderdiğin belge sahte... Bu sahte belgelere rağmen kulübün borç içinde... 'Bu standartta oynayamazsın' diyor adam. 'Senin federasyonun, seni oynatır oynatmaz. Ben ona karışmam.' Aslında ceza alan kulüplerin Türkiye Süper Ligi'nde de oynamamaları lazım. O standart bizde de var çünkü. Ama Türkiye'de bu hesabı soracak yürek kimsede yok.
BİR KOMEDİNİN İÇİNDEYİZ

Yıldırım Demirören şimdi Beşiktaş'a hesap soracak öyle mi! 'Sen bu kadar borcu niye yaptın?' diye... Düşünebiliyor musun; aynanın karşısına geçecek 'Vay seni gidi seni... Beşiktaş'ı batırdın, ben seni de mahkûm ediyorum, Beşiktaş'ı da mahkum ediyorum. Hadi Beşiktaş ikinci kümeye gitsin' diyecek Yıldırım Demirören!.. Yani Türkiye'deki işlerin ne kadar komik hale geldiğini gösteriyor bunlar.
Bir komedinin içindeyiz.
TÜRKİYE'NİN BAŞI BELADA
* Tüm bunlar yaşanırken UEFA'da bulunan Şenes Erzik, Türk takımlarına destek vermemekle eleştiriliyor.
Şenes Erzik'i eleştirenler geri zekalı! Şenes Erzik uluslararası teşkilattaki en eski adamımız ve de fevkalade başarılı bir adam. Bugün UEFA'daki bütün işleri yöneten adam aslında. Platini adaylığını koyarken, "Aman, beni bırakma" dedi. Çünkü Platini bir şey bilmiyor. Platini futboldan oraya gelmiş. Bütün işi bilen Şenes... FIFA'da da öyle yeri... Peki, buraya nasıl geldi Şenes Erzik? Her davada 'Türkiye, Türkiye' diye kendini ortaya atsaydı en başta Yunan lobisi, Şenes Erzik'i yaşatır mıydı? Şenes Erzik'i bırakırlar mıydı? Şenes Erzik bir adım ilerleyebilir miydi? Şenes Erzik'in kazandığı seçimlere bakın! Neredeyse ittifakla oy alıyor. Çünkü Şenes Erzik'e herkes oyunu verirken 'Bu adam tarafsız. Bak Türkiye'nin başına ne dertler geliyor, Türkiye oylanıyor adamın ortaya çıktığını gören yok. Şenes Erzik hiçbir zaman birtakım insanların ucuz kahramanı olmak için kendini ortaya atmaz.
GÖRÜNMEDEN HALLEDER

Emre Efendi'nin yüzünden aldığımız 6 maç ceza üçe nasıl indi; ben biliyorum. Kim indirdi; ben biliyorum! Kabak gibi ortaya çıksaydı, o ceza da inmezdi, Şenes de şimdi o teşkilatta yoktu. Şenes Erzik yıllardan beri büyük bir başarıyla görünmeyen adamı oynuyor ve onun için orada zaten, onun için en yukarıda, onun için saygın... Buradaki üç tane yalakanın hoşuna gitsin 'Vay yaşa Şenes' desinler diye niye ortaya atılsın!
Ayrıca 'sen yap, ben kurtarayım' hesabı yapmak da bir garip.
Onun da asgarisi için uğraşıyor ve başarılı da oluyor. Cezamız altıdan üçe indi ya! Şenes Erzik'in elini öpmesi lazım Türkiye'nin. Türkiye yine büyük belada... Kimse farkında değil. Biz büyük bir beladayız. Yani buradan ne kadar az yara ile kurtulursak oradaki pansumancı Şenes! Kimsenin haberi yok. Ama ağzını açıp bir tek laf etmiyor. Etse biter çünkü...
DAHiYANE BiR TRANSFER
* Tabii bu kargaşa ortasında Fenerbahçe'nin yaptığı transfer dikkat çekiciydi. Liverpool'un Hollandalı yıldızı Dirk Kuyt'ı renklerine kattı.
Fenerbahçe'nin, Kuyt hamlesini nasıl yorumluyorsunuz, takıma yararlı olur mu?
Şimdi görünüşte fevkalade aptalca...
Çünkü Fenerbahçe'yi geç Türk futbolu seneye Avrupa'da olacak mı belli değil. Sen bir takım yapacaksan; 'Nerede oynayacaksın, rakiplerin kim, amacın ne' diye düşünür ve ona göre takım yaparsın.
YÜREKTEN KUTLUYORUM
'Ben seneye Şampiyonlar Ligi'nde oynamak istiyorum ve başarılı olmak istiyorum' dersen bir takım yaparsın. 'Ben seneye Türkiye Ligi'nde küme düşmemek için oynayacağım' dersen bir başka takım yaparsın. Birinin bütçesi 100 milyon euro olur, öbürünün 5 milyon euro olur. Şimdi özellikle Fenerbahçe'nin durumunun ne olacağı hemen hemen hiç belli değilken ve de yüzde doksan ihtimalle seneye Avrupa'da olmayacağı herkesin kafasında varken Kuyt gibi bir adama tak bir milyon euro ödeyip almak aptalca görünüyor. Ama aslında dâhiyane bir transfer... Bu transferi yapanları yürekten kutluyorum. Çünkü cuma günü savcının açıkladığı iddianame Fenerbahçe camiasını allak bullak etti. Bu allak bullak eden camiayı toplayacak, bir araya getirecek bir satranç hamlesine ihtiyaç vardı. Fenerbahçe yönetimi, Kuyt'ı alarak bu hamleyi yaptı. Bu Avrupa'ya karşı alınmış transfer değil, Fenerbahçe camiası için yapılmış transfer. Bravo...
* Yine karışık bir dönemde Sow transfer edilmiş ve yüksek maliyetli o transfer de şaşırtmıştı.
O ayrı, o başka. O zaman Galatasaray ile müthiş bir mücadele içindeydiler. O Galatasaray'a karşı yapılmış bir transferdi. Doğruydu, haklıydı. Çünkü Türkiye ligleri ne hale gelirse gelsin Fenerbahçe, Galatasaray olduğu sürece Türkiye'de gündemin birinci maddesidir. Fenerbahçe-Galatasaray mücadelesi olduğu zaman isterse fasulye ligi olsun Türkiye'nin, gündemin birinci maddesidir. Onun için o başka bir şey. Ortada tamamen aleyhte bir durum varken kalkıp Kuyt'ı almanın Sow ile alakası yok.
GALATASARAY AKILLI!

* Maliyet açısından da iyi bir transfer. Yaşı 32 ama...
Bunlar hiç önemli değil. Önemli olan Fenerbahçe camiasına mesajın verilmesi... Bu mesajı iyi verdiler.
* Galatasaray da Kuyt ile anılan takımlar arasındaydı. Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılacak ama Fenerbahçe'nin bu hamlesine karşın Galatasaray'da bir hareket yok. Galatasaray akıllı davranmaya devam ediyor.
Galatasaray'a bir diyeceğim yok. Galatasaray'ın çok kötü yönetildiğini biliyorum.
Röportaj: Bülent CAN

DİĞER HABERLER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.