* Galatasaray yedek kadro ile Ankaragücü'nü 4-0 yenerken, as oyuncularıyla çıktığı Bursa karşısında mağlup oldu. Üst üste gelen iki farklı sonucu neye bağlıyorsunuz?
Ankaragücü 'zayıf' diye sen bir takım adamları deniyorsan; bu denemenin bir sonucu olması lazım. Türkiye'nin bir numaralı hocası, o maçın en iyileri Çağlar ve Engin'i kenarda tutarken, en kötüleri başta Sercan olmak üzere sahaya sürüyorsa eğer o zaman soru işareti doğar. Hangi kafa ile neye göre seçmiş!..
Ankaragücü maçının yıldızıydı Riera...
Bursa maçında sahada var mıydı! Peki niye Ankaragücü maçının yıldızıydı?
Çünkü Ankaragücü karşısında Çağlar ile beraber yaptılar akınları... İki kişi, karşılarındaki beki çorbaya çevirdiler.
Hakan Balta, Bursa maçında bir tane akına katıldı mı? Riera'yı tek başına bıraktı. Tek başına da bu kadar olur işte... Orada duble bir oyun var.
Basketbolcu gibi... Çağlar ile iyi bir ikili oynadılar.
İkinci yarıda kötü oynayan takıma forvet oynayarak takımı düzelteceğini düşündü. Yiğit'i soktu. Engin'i, Kazım'ı soktu.
Fatih Terim gibi bir hocanın işlemeyen bir takıma, hücum adamı katarak bir yere varamayacağını bilmesi lazım.
Hani 'Satranç ustası' diyoruz ya... Fatih de maçı 1-0'dan çevirseydi yine satranç ustası olacaktı!
İKİ BEK DEĞİŞMELİYDİ
Fatih Terim, gerçek bir satranç oyuncusu gibi oynasaydı oyunu değiştireceği adamlar ilerdekiler değil; iki bek.
Sabri ve Hakan Balta... Bursa'ya karşı deplasmanda 1-0 mağlup oynayan bir takımın iki beki mi değişir; evet...
Sabri'nin yerine Gökhan Zan'ı ortaya alsaydı, Ujfalusi'yi sağ beke çekseydi ve de Hakan Balta'nın yerine Çağlar'ı alsaydı Ankaragücü maçındaki ikili oyunları hem sağdan hem soldan yaparlardı ve Bursaspor savunmasının sağını da solunu da paramparça ederlerdi.
Sağda Emre ile Ujfalusi, solda Çağlar ile Riera işi bitirirlerdi. O zaman Elmander ile Sercan'a bitmez tükenmez toplar gelirdi. 10 tanesini kaçırsalar, 5 tanesini atarlardı.
Fatih Terim'in kurduğu takımda sağ kanat ölü, Sabri yok; sol kanat ölü, Hakan Balta çıkmıyor. Ortada iki tane ön libero var. Selçuk ile Melo... Oyun kurucu yok.
* Aslında sezon başından bu yana yaratıcı oyuncu eksikliği hissediliyor.
Melo ve Selçuk ön libero... Sağda Emre yalnızları oynuyor. Solda Riera yalnızları oynuyor. Ondan sonra Elmander ile Sercan'a top gitmiyor. Ankaragücü maçında muhteşem oynayan Gökhan'ı stopere koyup, Ujfalusi'yi sağa çekse, Emre'nin arkasına koysaydı, Çağlar'ı Riera'nın arkasına koysaydı forvet değişikliğine ihtiyaç kalmazdı.
Melo ya da Selçuk'u çıkartıp Engin'i oyun kurucu olarak ortaya koyardı, işi bitirirdi. Perişan ederlerdi o kötü Bursa'yı...
Bursa bitmiş, 'Bursa' diye bir takım kalmamış. Şampiyon Bursa'dan kimseyi bırakmamışlar. Bu Bursa'ya, Terim kendi eliyle yenildi. Ankaragücü maçının analizi katiyen yapılmamış.
Maçı son anlarda kurtarabilecek adam Kazım; düşünebiliyor musunuz!
Galatasaray'ın düştüğü hallere bak. Ben Galatasaraylıyım... 'Kazım, Galatasaray'ı kurtaracak' diye ödüm patladı.
Çünkü hakikaten öyle bir şey olsaydı, Kazım'la 5 senelik sözleşme yaparlardı. Gelecek de batardı yani...
Varsa eğer futbol ilahları Galatasaray'ı seviyorlar ki Kazım döküldü. Hâlâ Kazım'dan ümitli... Galatasaray'ı o kurtaracak!..
Sabri'nin ölüsü Kazım'dan on kat iyi...
Sercan'ın ölüsü Kazım ile mukayese edilmez. Çünkü ölü Sercan'ın dirilme ihtimali var. Kazım'da hiçbir ihtimal yok.
* Galatasaray birçok yıldız ile görüşse de henüz hiçbirisi alınmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Galatasaray'da asıl problem Bülent Tulun... Galatasaray ara transfer yapmadı.
Yiğit Gökoğlan, Galatasaray'a gelse ne olacak, gelmese ne olacak!..
Kendi takımında kaç maç 90 dakika oynadı!.. Hani bir adamda bir cevher görürsün de 'Bu bana 3 sene sonra lazım olur' diye alırsın. Tamam... Şu anda Yiğit'in Galatasaray'ın as takımında oynayacak hali var mı? Yapılan tek transfer o...
Niye? Çünkü Bülent Tulun, Ünal Aysal'ın başdanışmanı ve Ünal Aysal'ı resmen etkiliyor. Kim etkiliyor: Bülent Tulun... Bülent Tulun, Fatih Terim'den nefret ediyor. Çünkü Bülent Tulun'un futbolu tek başına yönetmek için kafasında Gerets'i getirmek vardı. Adnan Sezgin gibi işin bütün forsu onda olacaktı.
Fatih Terim adama böyle bir fors bırakmaz. Fatih Terim geldi; Bülent Tulun, "Florya'ya adımını basamaz" dedi. 'Vay öyle mi? Ben sana gösteririm' diyor Bülent Tulun şimdi... Bu kötü takımla Fatih Terim'i baş başa bırakıyor.
Niye; Fatih Terim kötü sonuçlar alacak, yıpranacak.
DÜŞMESİNİ BEKLİYORLAR
Ünal Aysal'ın da zaten kafasında Fatih Terim yok. Hiç yoktu. Fatih Terim'i yönetim kuruluna giren Ali Dürüst ve onun ekibi getirdi. Ünal Aysal da 'İşte ben sizin lafınızı dinledim Fatih'i getirdim ama görüyorsunuz. Bu iş olmuyor.
Hadi Fatih Terim güle güle... Bülentçim kimi getirelim?' diyecek.
Fatih Terim yönetime bir liste veriyor.
Transfer için... Bu listede adı olmayan bir oyuncu için görüşmeye Ünal Aysal ile Bülent Tulun beraber gidiyorlar. Fatih Terim'in listesinde olmayan biri oyuncu için!.. Olmayınca da "Fatih Terim istemedi" diyorlar!.. Ondan sonra da "Fatih Terim çok alıngan" deniyor!
O Bülent Tulun orada durduğu sürece Galatasaray iflah olmaz.
Ben bunu senelerce Adnan Polat'a anlatamadım şimdi de Ünal Aysal aynı durumda. Ne varsa Ünal'la Bülent'in arasında... Böyle bir şey olur mu? Florya'ya ayak basması yasak olan bir adam Galatasaray'da futbolu yönetiyor. Böyle bir iki başlılık olur mu? Bunu çözemeyen Ünal Aysal, Galatasaray'ın sorunlarını mı çözecek?
Geçiniz. Galatasaray'ın iki başlılığına göz yumuyor Ünal Aysal; çünkü Fatih Terim'i temizlemeye kararlı. Onun için de sürtmesini bekliyor.
* Aysal ile Terim'in çok fazla bir araya geldikleri de söylenemez.
Bizim gazetelerimiz bazı şeyleri satır aralarında yazıyor, açık seçik yazmıyor. 'Şak' diye birinin söylemesi lazım; 'Galatasaray darmadağın.'
KAFALARI KARIŞIK
* Aysal'ın "Galatasaray'ın 25 milyon taraftarından 20 milyonunun AK Parti'ye oy verdiğini tahmin ediyorum" açıklamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kullanabileceğim en hafif deyim: 'Çirkin bir laf.' Spor ve siyaset birbirinden çok ayrı şeyler ve ayrı tutulması gereken şeyler. Ben 55 yıldır gazeteciyim, 55 yıldır bununla uğraşıyorum; 'Sporu siyasete karıştırmayın, sporu siyasete karıştırmayın...' Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda Demokrat Parti iktidardaydı.
Baya da müstebid (Baskıcı) bir iktidardı.
O zaman kulüpler 'İşlerini yapsın' diye milletvekillerini yönetimlere alırdı, başkanlıklara getirilerdi.
Mesela o dönemlerde Galatasaray'ın iki tane başkanı Sadık Giz, Suphi Batur, Demokrat Parti milletvekilleriydi.
Onlar dahi böyle laf etmediler.
Aşağı yukarı AK Parti'nin bugünkü başarısına benzer bir başarıyla seçim kazanan Turgut Özal'ın ANAP'ının iki numaralı adamıydı Galatasaray Başkanı Ali Tanrıyar. Ali Tanrıyar böyle bir laf etmedi. 'ANAP'ı iktidara getiren Galatasaraylılardır' demedi. ANAP'ın milletvekili, bakanı, Genel Başkan Yardımcısı Ali Tanrıyar...
DP'nin en saygın milletvekilleri Sadık Giz ve Suphi Batur böyle laf etmedi.
Ne alakası var? Bunların hepsinin kafaları karma karışık. Beşiktaş Başkanı "Fenerbahçe'miz" diye konuşuyor.
Galatasaray başkanı başka...
AK Parti'nin aldığı oy 21 milyon. Galatasaraylılar olmasa Fenerbahçeli Recep Tayyip Erdoğan başbakan olamayacak bu memlekette. Böyle bir şey olur mu? Yani akla aykırı, mantığa aykırı.
50 BİN KİŞİ AZINLIK MI!
Bu gerçek olsa bile Galatasaray başkanının bunu ifade etmemesi lazım.
Çünkü adama diyecekler ki 'Bir hesabın mı var hükümetle de böyle konuşuyorsun.' Başka türlü düşünmez insan...
Ben Sayın Başbakan'ın yerinde olsam terslerdim 'Hadi oradan' diye.
Efendim 'Galatasaray taraftarı, Arena'da Başbakan'ı üzmüş de şimdi Ünal Aysal'ın özür dileme şekli' buymuş! 'Bizim 20 milyon taraftarımız size oy verdi. Aslında bu Arena'ya gelen 50 bin kişi onların dışında kalan azınlık' demeye mi getiriyor! Siyasete işi bulaştırdın mı bir daha kurtaramazsın.
YÜREKTEN KUTLUYORUM
Fenerbahçe Uluslararası Spor Kompleksi Ülker Sports Arena, görkemli bir açılışla hizmete girdi. Bu tür tesislerin çoğalmasının, 'Türk sporunun gelişmesin açısından çok önemli olduğunu' söyleyebilir miyiz?
Salon çok iyi!.. Ülker Türk basketboluna çok iyi hizmet veriyor. Bir ara her takıma birden sponsor olmaya kalkıştılar. Yanlış bir taktikti... Güçlerini böldüler. Hem Galatasaray'a, hem Beşiktaş'a hem Fenerbahçe'ye...
O zaman hiçbir şey çıkmadı ortaya.
Ama tek kulüp de yoğunlaşınca hem tesis bakımından hem basketbol bakımından çok fark ettirdiler. Ülker'e teşekkür etmek lazım.
Türkiye'de Eczacıbaşı'nın başlattığı spora katkıyı Ülker sürdürüyor.
Eczacıbaşı sanata yöneldi şimdi; sporla alakasını kesti. Bayrak şimdi Ülker'de...
Murat Ülker'i yürekten kutluyorum.
Keşke Beşiktaş'ın da Galatasaray'ın da böyle yürekten destekçileri olsa... Onlar da böyle Arena'ların sahipleri olsalar.
Dünya Salon Atletizm Şampiyonası'na bir ay kala Ataköy Kapalı Spor Salonu tamamlandı ve Turkcell Türkiye Salon Şampiyonası'yla kapılarını açtı. Aslında daha evvelden bitmeli ve bir de uluslararası bir yarışma yapılmalıydı.
Salona gidenler "Fevkalade soğuktu" diyorlar. İnşallah ısıtırlar.
MELİH GÖKÇEK İFTİHAR ETSİN
Ligin köklü takımlarından Ankaragücü çok kötü günler geçiriyor. Düşme tehlikesi ile karşı karşıya... Ayrıca oyuncularına forma dahi bulamayacak hale geldi!
Ben yıllarca Ankara'da yaşadım, biliyorum. Adam gibi bir yönetim seçecekler.
Bu seneyi artık kimse kurtaramaz, mucizenin peşinden kimse koşmaz.
Ama bu Ankaragücü yıkılmaz. Çünkü Ankaragücü halkın takımı...
TARİHİ MAÇ GÖRMEMİŞLER
* Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nda şampiyonluğu, tarihe geçen bir maç sonunda Nadal'ı 3-2 yenen Djokovic kazandı. 5 saat 53 dakika süren karşılaşmadaki mücadele için neler söyleyeceksiniz?
Sadece süresi bakımından tarihi!.. O maça 'Tarihi maç' diyenler hayatlarında tarihi maç seyretmemişler. Tam Türk atasözü ile 'Bir gram bal için bir çuval da değil on çuval keçi boynuzu yemek' gibi... Bir puan için 31 vuruş!
Bunu iftihar ile yazıyorlar. 'Bir puan için 31 vuruş' demek iki tenisçinin ikisinin de korkak olduğunu gösterir.
Riske girmeden sadece topu karşıya atıyorlar. Sayı alacak yerlere atmıyorlar.
Sadece karşıya atıyorlar rakibin hata yapmasını bekliyorlar. Onun için al gülüm, ver gülüm, al gülüm, ver gülüm!..
31 kere oynuyorlar. Hani biz çocukken oynardık ya 'Al kardeşim, bal kardeşim. Ben yoruldum sen oyna' diye. En nihayet Djokovic yoruldu düştü de Nadal o puanı aldı! Bu utanç verici bir şey... 31 puanlık ralli utanç verici bir şey... Çünkü Nadal ya da Djokovic cesaret etse karşı karşıya üç tane riskli top atılsa o puan 31 değil, beşinci vuruşta biter. 31 puanlık ralli, 19 puanlık ralli, 21 puanlık ralli, 28 puanlık ralli!.. Niye; habire karşıya atıyorlar topu da ondan. Ne seyrettik tenis olarak; karşı atan adamları!
Maçı anlatan da tenisin farkında değil. Bir pozisyonda Djokovic fileye yaklaştı, Nadal topu dışarı attı. Yorumu "Nadal bu şansı kullanamadı!" Yani bir adamın fileye yaklaşmasını rakibin şansı olarak düşünüyor. Çünkü alışmış, çizgi gerisinden al gülüm, ver gülüm oyuna... Öne yaklaşıp aktif oynadığı zaman rakibin şansı oluyor bu... Neyi alkışlayacağını bilmeyen neyi öveceğini bilmeyen yorumcular var orada...
SHARAPOVA BİTMİŞ, YOK
Bir ara sıkıntıdan gazete okumaya başladım. Çünkü sunucu güzel bir pozisyon olduğunda bağırıyor. Ben de o sırada bakıyorum, tekrarını veriyor çünkü... Bütün puanları hemen tekrar verdiği için... İşte gazeteden beş kere falan kafamı kaldırdım.
Tarihi maç!.. Tarihin en kötü Avustralya Açık'ı... Bir gün evvel ki kız maçı daha da yüzkarasıydı. 6-3, 6-0 Grand Slam finali olur mu? Sharapova bitmiş, yok. Oraya kadar nasıl gelmiş? Oraya kadar gelmişse Sharapova geri kalanını hesapla... Kızların önceki turlardaki maçlarını seyretmedim. Ama oraya kadar gelmişse anla gerisini...
Ondan sonra 5 saat 53 dakika sürünce 'Vay efendim! Tarihi maç.' 5 saat sürmesi için bir maçın son setinin mesela 32-30 olması lazım. Uzayan bir tek set yok! 7-5 son set... Öbürlerinde zaten tie-break var. 7'den fazla oyunun olduğu set yok. O maç 5 saat 53 dakika sürmüş. Niye sürmüş; çünkü top habire dönüyor da ondan... Çift hataları yazdı bir ara. Dört tane yapmış birisi, iki tane yapmış birisi. Sunucu "Bakın çift hatalar ne kadar az" diyor. Tabii kimse riskli servis atmıyor da ondan. Onun dahi farkında değil anlatan! 'Aman hata yapmayayım' diye karşıya lop. Oradan gelen de lop, al sana 31 vuruşlu ralli ondan sonra...
Şeref Tribünü'nde benim zamanımdan hatırladığım Rod Laver oturuyordu.
Onu gösteriyordu sık sık. 'Ah ah... Bizim zamanımızda böyle tenisler olsaydı ne kolay şampiyon olurdum' demiştir herhalde...
Kimler geldi, kimler geçti! Ne unutulmaz maçlar seyrettim. 'Uzadı' diye maç tarihi olur mu ya! Al gülüm, ver gülüm oynayan iki tane adam.
Röportaj: Bülent CAN