HAKKI YALÇIN - SORGULAMA!
Katar'daki Dünya Kupası finallerinde izlediğimiz büyük takımların kof halini görünce, "Ne çok şeyi kaybetmişiz" diyorum.
HAKKI YALÇIN - SORGULAMA!
Katar'daki Dünya Kupası finallerinde izlediğimiz büyük takımların kof halini görünce, "Ne çok şeyi kaybetmişiz" diyorum.
Finallere katılma şartlarını yok eden takım içindeki gruplaşmaların nelere mal olduğunu yeteri kadar sorguladım.
Milli Takım'ın, Katar'da olmayı hak ettiği maçlarda kazandıklarını sonraki maçlarda neden kaybettiğini de başkaları sorgulasın.
Kişilerin kendilerini formanın üzerinde gördüğü maçlar yeniden izlense her şey kendiliğinden ortaya çıkar ama bu ülkede gerçeklerin hükmü yoktur, sadece içi boş sözcüklerin hükmü vardır!
Çekya karşısında Fenerbahçeli Arda Güler'i izlerken içim gitti. "Bu delikanlıyı Katar'da bütün dünya izlemeliydi" dedim.
Ama Arda Güler'in dünya futbol sinemalarındaki filminin gecikmeli de olsa vizyona gireceğinden hiç şüphe duymadım.
Starlığa susamış futbola su veren delikanlı. Efendiliğin yetenekle birleştiği zaman nasıl değer kazandığını gösteren sevimli çocuk. Türk futbolunda nazar boncuğu.
Ama bir gerçeği itiraf etmeliyim: Yabancılara bu kadar değer verilen bir ülkede, böyle delikanlıları çoğaltamazsak, Dünya Kupası finallerini ancak izlemekle kalırız.
Düşünüyorum da kendi ülkemizde futbola ara verdiğimiz bir zaman diliminde neyi yazalım?
Ertelenmiş doğruların sahneye konmasını beklerken yeni yanlışları izlediğimizi mi? Yıllardır yabancıların "albenisine" kapılanların kapalı gözlüklerini mi? Bizler için eski zaman sevdalarını anlatmak, yeni zamanları çirkinlikle donatmaktan bin kere değerliyse, temiz insanları işaret etmekten gurur duyarız. O yüzden gençliğe değer veririz züppeliğe değil.
Oysa futbol kültürünün oluşmasına izin vermeyen bir sistemin içindeyiz. Hayatlarında bir tane kitap okumayanların kendi dudaklarını okumadıklarını gördük de onlara karşı duran bir tane yönetici göremedik. Çok mu zordu yere düşeni kaldırmak, kaldırmayan futbolcuları gördük. Çok mu zordu yeteneğini sevgiyle katlamak, bilek kırma metoduyla kalp kırmanın kardeşliğini gördük.
İnsanları tanımlarken böcekleri bile iyi irdelemek gerekir. Negatif koşullarda hamamböcekleri dürtüsel olarak karanlığa yönelir. Kendilerine elektrik akımı yüklenirse aydınlığa doğru gitmeye başlarlar. Yani bir değişim söz konusu. Oysa ne kadar dürtülse de hır çıkarmaya bağışıklık kazananların piyasası değer kaybetmez. Edepsizliğin getirisi hala boldur, sahtekarlığın sırtını sıvazlayanların başı kalabalıktır. Ne utançtır ki eskiden ayıp olan şeyler ayıp değildir artık!
Bizler bu ülkede Kangal köpeklerinin önüne kuzu yavrularını atıp manzarayı büyük bir keyifle seyreden futbolcuları yazmıştık da kimsenin kılı kıpırdamamıştı. Naklen yayınlarını izlemekle yükümlü olduğumuz bir Dünya Kupası'na neden katılmadığımızı sorgularken "talihsizlikten" başka sözcük üretilmez!
İçimize kapandığımız bu zamanlarda hayatın derinliğini de sorgulamak gerekiyor ama bu ülkede hokkabazlar sihirbazlardan değerlidir. Futbolda ayakları yere basmayanlar ya hava basmayı sever ya rakibinin bileğine basmayı! Arsızların ve hırsızların eline bakanlar da para basmayı sever.
O yüzden paranın çoğalmasıyla insanlık kalitesinin azalması arasındaki bağlar koparılmayacak kadar güçlenmiştir. Ne tuhaftır ki bu gerçekler de sorgudan muaftır!