Son 10 dakikası hariç, 80 dakika seyrettiğim bu kadar kötü bir Avrupa Kupası maçı olmadı. 3-5 futbolcu topu mücadele edip kapıyorlar, kapar kapmaz, "Ben bu topu ne yapacağım?" diyor. Rakibe veriyor, "Al sen oyna" diye. O da oynayamıyor bu sefer ötekine veriyor.
Ajax deyince sahaya çıkıp futbolun güzelliklerini gösteren bir takım düşünürdüm.
Hollanda Ligi'ni takip etmiyorum ama Ajax'ın bu kadar güçsüz ve zayıf bir takım olacağını da beklemiyordum.
Persie kayıplarda
Peki Fenerbahçe böyle bir takıma ne yaptı? Hiçbir şey!
80. dakikadan sonra üç tane pozisyon yakaladılar.
Fernandao, Hasan Ali ve Volkan Şen ile ama faydalanamadılar!
Fernandao'nun pozisyonu ofsayt mı bilemem...
Ama yardımcı hakem bayrağını kaldırmadı, demek ki onlara göre ofsayt değilmiş.
Van Persie hâlâ beklenen Van Persie değil. Teknik direktör Pereira ile yaşadığı sorun onu bayağı etkilemiş.
Volkan Şen sakatlığı geçip takıma girer ilk 11 futbolcusu olursa sarı-lacivertliler daha farklı bir görüntüye bürünürler.
Pereira'nın bir şeye karar vermesi gerekir.
Mesela Diego'ya...
Kazanmak mı istiyorsun, kaybetmek mi?
Çünkü onu da aynı Van Persie gibi ufak ufak kanadını kırarak yok ediyor.
Şu net olarak gözüküyor ki Fenerbahçe'de hâlâ bir oyun sistemi yok. Zaten olsa şu kötü yakaladıkları Ajax'ı en az 2-3 gol farkı ile yenmeleri gerekirdi.
Şanssızlık mı?
Bu Fenerbahçe takımının kadro olarak çok daha farklı oynaması gerekir.
Çok daha göze hoş hareketler yapması gerekir.
Zaman zaman da şov yapıp seyirciyi coşturması gerekir.
Ama bu teknik direktörle işleri zor. Çünkü futbolcular Pereira ile mutlu değiller. Bu, yüzlerinden okunuyor.
İki takım da 80 dakika kötüydü ama pozisyon olarak son 10 dakika Fenerbahçe öndeydi.
Kazandıkları pozisyonlarda şanssızlar mıydı, yoksa beceriksizler mi?
Beceriksizdiler, şanssız değil!
Şans daima kuvvetli olandan yanadır.
Binde bir istisnalar hariç!
Kartal fırsat tepti
Hani yemek yersiniz, yediğiniz yemekler hep katıdır...
Sıvıyı az tüketmişsinizdir.
Sonunda mideniz şişer, ha bire mide pastili alırsınız. Rahatlayamazsınız.
İlk 45 dakika işte aynen böyle oldu. İki takım da birbirlerini yoklamaya çalıştı ama işi bitirecek işleri yapamadılar.
Kendileri de sıkıldılar, seyirciyi de sıktılar. İkinci yarı Quaresma girince biraz hareketlenme oldu. Nitekim Quaresma'nın çok çabuk hareket ederek, göğüstop-vuruş bileşik hareketiyle golü kazandı. İşte bu dakikadan sonra gol yemeyeceksin. Yersen de ikiyi atacaksın. Ama gelmezse elindeki kuşu kaçırmayacaksın.
Beşiktaş hâlâ ikiyi düşünüyor.
Tamam düşün ama zaten rakip senin üstüne gelecek, bırak gelsin sen onun zaafından kontra faydalan. İşte onu yapamadılar.
4-0 kazanmak ile 1-0 kazanmak arasında averaj avantajı yoktu dün ama amatörce ayaklarına gelen fırsatı teptiler. Beşiktaş'ın hâlâ sahanın içinde oyun kaptanı yok. Gaza mı basacaksın, frene mi basacaksın, topu taca mı atacaksın veya faullü mü oynayacaksın...
Bunun kararını kaptan vermeli.
O Beşiktaş'ta yok. Bazın 9 kişiyle savunma yapıp rakibi hasta edeceksin.
Ama sen dün gece adama dedin ki, "Ben attım ama gel sen de bana bir tane at." Beşiktaş'ın kaçırdığı balık büyük oldu.
Ama bu balığı kendi elleriyle rakibe verdi.
Hakem gayet iyiydi
Herkes İsrailli hakem Liran Liany'den korktu ama bizim Türkiye'deki eyyamcı hakemlere göre daha cesaretli maç yönetti.
Gayet iyi kararlar verdi, otoritesini sahaya yansıtmayı bildi.
Net değil
Beşiktaş'ın aleyhine bir serbest vuruştan kol teması var ama çekim çok kötü olduğu için görüntülerden bir karar vermek çok zor. Beşiktaş maçını TRT verdi. Yani resmi kanal. Hem de "Tecrübeli" diyoruz. Ama bakın bir penaltı pozisyonunu görüntüye göre çözemiyoruz. O da bizim suçumuz değil.