1 saniye bile uyumayacaksın!
Kazanmaya değiyorsa, beklemeye de değer' demişti William Shakespeare...
Tam 2 bin 483 gün sonra Dolmabahçe'de bir Şampiyonlar Ligi maçı oynuyordu Beşiktaş.
Kartal, maça muhteşem taraftarının desteğini arkasına alarak çok iştahlı ve coşkulu başladı. Daha ilk dakikalarda Talisca'nın orta sahadan aldığı topla rakiplerini çalıma dizip kaleyi yokladığı pozisyon; ah be, bu gol olmalıydı dedirtti.
Orta sahada Tolgay Arslan'ın presiyle kazanılan topların Talisca ile buluşturulması ve Dinamo Kiev kalesinin sert şutlarla dövülmesi, golümüz geliyor, eli kulağında yorumları yapmamıza neden olmuştu.
Öyle ya, Kara Kartal tahrip gücü yüksek bir futbolla Vodafone Arena'da yeni bir zafere ve yeni bir desibel rekoruna doğru kanat çırpıyordu.
Rakip direniyordu direnmesine ama elbette pes edecekti...
Soldan Caner'in kurşun gibi ortaları, sağdan Quaresma'nın bindirmeleri...
Her şey yolunda gidiyordu. Kenarda Şenol Güneş keyifliydi.
Dakikalar 25'i gösterirken Garmash ve Yarmolenko'nun birlikte ürettikleri tehlike, yüreğimizi ağzımıza getirdi.
Olacak o kadar.
Sen misin Beşiktaş kalesine gelen!
Al sana Vincent Aboubakar!
Kamerunlu forvetimizi durduramayan Dinamo Kiev defansı, hem sarı yedi, hem de gol.
Herkes Benfica deplasmanındaki gibi serbest vuruşu Talisca'nın kullanmasını beklerken, Quaresma inatla "ben kullanacağım" dedi. İçine doğmuştu, gol olacaktı vuruşu.
Allahım o nasıl bir topa hükmetmek!
Q7'nin kramponundan çıkan top, süzüle süzüle 90'a gitti ve mutluluğun resmi çizildi! Bu ihtişamlı gole şapka çıkarılır, jenerikler yapılır.
İlk yarıda Aboubakar, Talisca, Tolgay, Caner, Tosic ve tabi ki Quaresma etkili futbolları ile sivrilen isimler oldu. Ama haksızlık etmeyelim Beşiktaş takım halinde zafer istiyordu.
Tribünler de taraftarlık dersi veriyordu.
İlk yarıda herşey yolunda gitti. Şiir gibi akıcı oynadı, göklerde süzüldü Kara Kartal.
Gel de kahrolma!
İlk yarıda cam gibi olan futbol görüntüsü, ikinci 45'te bulanıklaşmıştı Beşiktaş için. Fabricio'nun üst üste iki süper kurtarışı şanssızlığımızın habercisiydi. Maalesef serseri bir kurşun yedi adeta 65'te Kartal. 18 yaşındaki Victor Tsygankov bir duran topta arka direkte kendisini unutturdu; uyudu savunmamız ve buz kestik. Böyle mi olacaktı? Oysa ikinci golümüz an meselesiyken, ne oldu bize; bu gol de neyin nesiydi?
Golü yedikten sonra hemen toparlanmamız gerekirken, oyun disiplininden koptuk. Bir şeyler yap Şenol hoca dedi tribünde bir çocuk! Dua et dedi baba; senin duaların kabul olur çocuk dedi.
Çocuk ellerini açtı ve Beşiktaş'ın kazanması için dualar etti. Adriano'nın yerine Cenk Tosun ve Tolgay'ın yerine Gökhan İnler hamlesi geldi kenardan. Ama olmuyordu. İlk yarıda sürekli rakibe pençesini gösteren Kartal'dan eser yoktu ikinci yarıda. Az koşuyor, yavaş oynuyor, üçüncü bölgedeki oyuncuları, top kayıplarında geriye gelmiyordu Beşiktaş'ın.
Yarmolenko'nun karşı karşıya pozisyonunu harika çıkaran Fabricio; oyunu ve 1 puanı kurtaran isim oldu.
Yazık çok yazık oldu! Avucumuzun içindeki 3 puanı cebimize koyamadık;
1 puanla yetindik yine ve bu kez o 1 puana sevinemedik!
İlk yarıdaki süper futbolumuzun karşılığı zafer olmalıydı. Ama futbol 90 dakikalık bir oyundu!
Sahne Şampiyonlar Ligi olunca da hataya yer yoktu! 2'de 2 yapan Napoli aldı başını gidiyor. 2 puanla 2. sıradayız.
Durmak yok yola devam!
Unutma Beşiktaş; hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.