Labirent
Her sezon mutlaka bir Anadolu takımı büyük çıkış yakalıyor. İlk yarı her şey iyi gidiyormuş gibi görünse de finale yaklaştıkça puan durumundaki yeri aşağılara iniyor. Ocak ayına kadar büyük övgüler alıyorlar sonra piyasada isimleri bile konuşulmuyor.
Tüm sezon 17 haftadan ibaret olsa; belki de şu ana kadar on farklı şampiyon kulüp görecektik.
Güncel puan tablosuna baktığımızda; şimdiden düşme korkusu yaşayan 7-8 takım var. Zirvedekiler de dahil olmak üzere üst üste 2 maç aynı oyunu izleyemiyoruz. Bu hafta kazananın haftaya ne yapacağı belli değil.
Birkaç takım dışında istikrar aramak çok güç. Oyun anlayışı, disiplin veya sahaya yansıtılan karakter zaman zaman taraftarları üzüyor.
Antrenör ve kulüplerin kendine has bir oyun genetiği var. Üst düzey, yani 'teknik' diye sıfatlandırdığımız futbolculara baktığımızda fiyatlar el yakıyor. Bu yüzden kasamız dirençli oyuncu peşine düşmemizi emrediyor. Takım oyununa ayak uydurabilecek karakterli ve özverili oyunculara ihtiyacımız var.
Yeni yıl ile klasik Antalya merkezli transfer sezonu başladı. Ortalık cuma pazarı gibi. Dünyanın her yerinden sektörün adamları hali hazırda burada. Otel lobilerinde büyük harp var. Gideni geleni ile yaklaşık 100 topçu transferi olur.
Bu sadece Süper Lig için. Diğer liglerde olabilecek ithalat-ihracat sayısını da artık siz düşünün. Milyon paralar ve umutlar da piyasada olacak. Çıkış yolu ararken bunca çaba umarım güme gitmez...
Yaşananların hepsini duysak, harika bir film senaryosu da çıkar ortaya.
Zaman ve bütçe o kadar kısıtlı ki; sağ ayak, sol tırnak, kafa hakimiyeti, aile düzeni veya o, bu, şu özellikleri arayacak ne vaktimiz ne de paramız var. Her şey genellikle telaş içinde gerçekleşiyor. 'Ya tutarsa' diye yola çıkılıyor. Hevesle yapıyoruz sonra da 'nasıl kurtuluruz?' diye çare peşinde koşuyoruz.
Akabinde bir alırken, bir de satarken seviniyoruz. Kötü yanı da şu; futbolda pişmanlık yasası yok işte...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.