Güreşi bitirdiler
Güreşin olimpiyatlardan çıkarılması önerildi ve bu istek özellikle Türkiye'de büyük tepkiyle karşılandı. Siz ata sporumuz olarak kabul edilen güreşin olimpiyatlardan çıkarılma isteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıllardır söylüyorum; güreş olimpiyatlardan çıkarılacak çünkü güreşi kimse seyretmiyor.
Ben ilk hayal kırıklığını 1980'de Moskova Olimpiyatları'nda yaşadım. Güreş, o yıllarda Rusya'nın olimpiyatlarda takım halinde hem serbest hem de grekoromende, sekizer sıklet var o zaman, en çok madalya aldığı bir dal... 15-16 madalya aldı, altın, gümüş, bronz...
Ben de Moskova'dayım, güreş müsabakalarına gittim ki gözlerime inanamadım.
Ahırdan bozma küçücük bir salon, içeride 100-150 kişi, canlı yayın yok, bir tane aktüel kamera gelmiş, özet çekim yapıyor. Oradan çıktım judoya gittim. 10 bin kişilik muhteşem bir salon. 'Judo' diye bir spor Rusya'da yok o zaman. 'Ne oluyor güreşe?' dedik 'Biz biz gözümüzde fazla mı büyüttük?'
ADAY KENTLER AZALDI
Ondan sonra gittiğim olimpiyatlarda hep güreş böyle kenar mahalle salonlarındaydı ve naklen yayın isteyen ülke yoktu.
Olimpiyat gecesi, o ülkenin yerel saati ile yirmi dörtte özet yayın yapılıyor, 'Bugün neler oluyor?' diye ve o özetlerde güreş yok. O hale düşmüş güreş!
Öte yandan olimpiyat ekonomisine bakıyorsun; olimpiyatlara talip olan kent sayısı giderek azalıyor. Neden; çünkü olimpiyatlar zarar getirmeye başladı. Maddi olarak zarar ediyor olimpiyatlardan... Çin gibi bu olimpiyattan büyük bir propaganda beslemiyorsa bir ülke, gidip talip olmuyor. Hele daha evvel olimpiyat yapmamışsa, tesisi yoksa maliyet daha da artacak, olimpiyat köyünden, salonlara, atletizm pistlerine varıncaya kadar...
Bu maliyetin karşılığı ne: Televizyon... Yayın hakları ve televizyon olimpiyatları saatlerce yayınladığı için sponsor cazibesi...
Oraya adını yazdırmak, yayının yapıldığı salona... Güreşten zerre yayın yok! Güreş yüzünden kimse olimpiyata sponsor olmuyor.
Ya serbest grekoromen!.. 8'er, 8'er, 8'er kısıtlamalar yaptılar, barajlar koydular ama gene tonla adam geliyor. Güreş olimpiyatlara masraf hanesi ton, gelir hanesi gram yok. Ekonomik olarak böyle...
Seyir zevki sıfır; güreşin seyir zevkini sıfıra indirdiler. Durmadan kural değiştirerek...
Futbol niye popüler? Topu topu 19 tane kuralı var, bunlar da futbol icat edildiğinden beri çok az değiştirilmiştir. Babaanne ile torun futbol konuşabilir. Babaanne torununa 'Neresi ofsayt!' diyebilir bugün... Futbol seyrederken futbolla alakası olmayan babaanne!
Bugünün genç kızları alakadar ama babaannelerimizin futbolla ne alakaları vardı! 80 yaşında, 90 yaşında kadınlar. Neden; çünkü basit...
Güreş öyle değil!.. Ben her olimpiyata giderken Ali Gümüş'ü arıyordum, 'Alicim nasıl oldu kurallar?' diye soruyordum, Ali bana ders veriyordu, ben de gidip seyrediyordum.
Ondan sonra olimpiyattan bir sene sonra diyelim; dünya şampiyonası yapılıyor, seyretmeye niyetleniyorum, TRT veriyor, başka yayınlayan yok, 'Ali ne oldu?'; 'Kurallar gene değişti Hıncal!' Her turnuvada kural değiştirerek güreşi, güreş yazarlarının dahi anlayamayacağı bir hale getirdiler ve zevksiz hale getirdiler, sonunda da işi kuraya getirdiler.
Bir şeyin içinde 3 tane top var, ikisi kırmızı, biri mavi... Niye ikisi kırmızı bilmiyorum! Bazen ikisi mavi, biri kırmızı... Niye iki mavi konuyor da niye mavi köşe avantajlı oluyor torbada onu da anlamıyorsun!
Çünkü o da değişiyor durmadan...
Sydney'de, gittiğim son olimpiyatta o meşhur bir Rus vardı, Karelin... Yenilmez ağır sıklet... Efendim işte devre berabere bitince birisi sırttan el bağlıyor. Onu bağlayıp da adamı devirip, puanı aldın mı sen kazanıyorsun; orada bitiyor güreş! Hayır, adam senin elini açtı mı, sen puan alıyorsun orada bitiyor güreş!.. Karelin ellerini Amerikalıya bağladı mı, bağlamadı mı belli değil, Amerikalı sporcu elleri açıyor ve olimpiyat şampiyonu oluyor. Bir olimpiyat şampiyonluğu bu kadar ucuz olur mu! Sonra ondan da vazgeçtiler; işte bu kırmızı-mavi kura!..
Ahmet Ayık, güreşin olimpiyatlardan çıkarılması halinde, protesto amacıyla madalyalarını geri vereceğini açıkladı.
Ahmet Ayık bunu söyledi... Ben de diyorum ki; Sevgili Ahmet Ayık seninle beraber bir güreş turnuvasına gidelim, olimpiyat şampiyonu, dünya şampiyonu birisi olarak benim sana güreş sırasında soracağım sorulara cevap verebilir misin?' 'Ahmetçiğim şimdi ne oldu?' dediğimde anlatabilecek misin? Farkında mısın acaba? Güreşi piç ettiler. Bunu en iyi bilen yaşayan adamım ben...
RADYODAN DİNLERDİK
Televizyon yok, insanlar radyoların başında toplanırlardı, Eşref Epik anlatırdı, olimpiyat şampiyonluğu dünya şampiyonluğu falan değil Türkiye-İsveç milli müsabakası... Türkiye İsveç karşı karşıya, kazanan hiçbir şey olmayacak.
Özel bir maç... İnsanlar radyoların başında toplanırlardı, ertesi gün okullarda iş yerlerinde konuşulur. 'Ya Andersson nasıl adam?' diye... İsim hatırlıyorum!.. Andersson'ları, Anderberg'leri hatırlıyorum. Radyodan, televizyon da değil!
Şimdi Dünya Şampiyonası, Avrupa Şampiyonası, Türkiye'de yapılıyor, bedava giriş, tribünler bomboş ve seyredenler hiçbir şey anlamıyor. Niye Bülent kazandı, niye Hıncal kaybetti anlayan yok.
Bu hale getirdiler.
70'li yılları hatırlıyorum, Bursa'da Avrupa Gençler Şampiyonası yapıldı, ben Ankara'dan gittim.
Avrupa Şampiyonası değil, Dünya Şampiyonası değil, Olimpiyat değil; Avrupa Gençler Şampiyonası...
Bursa'nın spor salonu tıklım tıklımdı ve o şimdi istifa eden Martinetti orada hakem...
Orta hakem bizim güreşçiyi mağlup ilan etti.
Bizim güreşçi bir tane çaktı yumruğu Martinetti'nin gözüne... Yani hemen biftek getirdiler, koydular kapattılar, fakat turnuva bitene kadar böyle suratı mosmor dolaştı. O Martinetti, şimdi FILA başkanlığından istifa etti. Yani o zaman bu kadar millet meraklıydı, dediğim gibi yıllar 70'li yıllarda... Şimdi Türkiye'de de merak yok. Yani Moskova'da merak zaten 80'de bitmişti, Türkiye'de şimdi kimsenin umurunda değil. Bitecek! Para getirmeyen, ilgi toplamayan spor dalı... 'Efendim ata sporu.' Ne yapayım ata sporunu!
Atalarımız uzağa tükürme yarışı da yaparlardı.
Ahmet Ayık'ın, Medved ile güreşleri bu ülkede efsanedir. Çünkü zevkle seyrederdik o güreşi biz... Sevgili Ahmet Ayık şampiyon kardeşim, bana son zamanlarda zevkle seyrettiği bir tane güreş söylesin. O güreşin, bulursa eğer videosunu beraber seyredelim. Bir de yanına Aleksandr Medved-Ahmet Ayık güreşini yan yana koyalım ikisine bakalım. Dünya ilgilenirdi ya Ahmet Ayık-Medved maçlarıyla... 'Kim yendi' diye dünyanın ilgisini çekerdi.
Şimdi tabii "Ben madalyalarımı iade ederim" diyor. Ahmet Ayık'ın kazandığı madalyalar bu ülkenin en onurlu madalyaları...
Onları iade ederim ne demek!..
BATE ON PARA ETMEZ
Fenerbahçe, BATE Borisov karşısında 4. dakikada eksik kalmasına karşın avantajlı bir skorla maçı tamamlamayı bildi ve şimdi sıra rövanşa geldi. Fenerbahçe'nin şansını nasıl görüyorsunuz?
BATE Borisov on para etmez. Bu takım nasıl olmuş da Lille'i elemiş, Avrupa Ligi'ne girmiş, fevkalade ilginç! Bu nasılın cevabı daha da ilginç...
İlk maçlarında Bayern Münih'i 3-1 yenmişler.
Bu takım 300 kere, 300 saat oynasa Bayern'e 3 gol atacak takım değil. Bu takım PTT 1. Lig'de mücadele edebilir mi, samimi olarak söylüyorum.
Fenerbahçe'nin büyük başarısı 10 kişi kalmasına rağmen psikolojik direncini yitirmemesi... Orada takım gibi mücadele etti.
11-11 YENERDİ
Ama Trabzon maçında da gördük, Fenerbahçe'nin savunması kötü...
Savunma kötü olunca forvet de etkisizleşiyor. 11'e 11 bir maç oynasalar, BATE'yi belki de orada yener ve bitirirlerdi işi. Ama 10'a 11 oynayınca Aykut hoca daha geride kabullenmeyi tercih etti. 0-0 da deplasmanda lehine bir sonuç. Bunu dikkate alarak garantili oynadı. Forveti kullanmayı düşünmedi bile...
Netice olarak Fener, 'ölüm yolculuğu' denen 8 günde 3 deplasman maçının, üçünden de başarıyla çıkmayı sağladı.
Bu da onun hanesine olumlu yazılacak bir şey...
Özellikle BATE Borisov maçındaki kenar yönetimi, ilk defa bu kadar doğru, bu kadar oyunun gidişine ve kendi istediği sonuca uygun olabilirdi, onu yaptı.
MAÇIN KIRILMA ANI ONUR'UN HAREKETiYDi
Maçın en kritik ve Trabzon'u bitiren hareketi Onur'dan geldi. Orada Bamba'yı kucaklasa, sarılsaydı, oyuna yeni başlamış bir Bamba devam ederdi. Belki maç da bu hale gelmezdi
Trabzon-Fenerbahçe maçında çizgiden çıkan top öncesinde skor 0-0'dı. Eğer o gol geçerli olsaydı Trabzon açısından sonuç farklı olur muydu?
İki takımın savunması da çok kötü... Her iki yarının başında da Trabzon, Fenerbahçe savunmasını allak bullak etti. Her iki yarının başında da Trabzon'un kaçırdığı müthiş goller var. Adrian'ın kaçırdıkları ve Olcan'ın kaçırdıkları...
Her iki takım da hücumda etkili olamadı.
Fenerbahçe'nin gol olan iki hücumunda Fenerbahçe forvetlerinin sıfır rolü var ki Fenerbahçe'nin ara transferden sonra Türkiye'nin en güçlü forveti oluşturmadı mı; Kuyt, Sow, Webo...
Bu gollerde forvetlerin uzaktan yakından alakası yok. İlk atılan golde hiç yok. Olmayacak bir pozisyonda, Bamba ile Onur'un anlaşmazlığı sonucu top ağlara gitti. İkinci golde de Bamba'nın sırtına çarpıp ağlara gitti. Şutu atan da orta saha oyuncusu, forvet değil...
Trabzon forveti devrenin başlarında iyi hücumlar yapar gibi göründüyse de maçın tamamında etkisizdi.
Her an gol yemeye hazır iki savunma ve çok zor gol atar görünümünde iki forvet oynadığı zaman maçın sonucu tamamen tesadüflere kalır, hakem hatalarına kalır. Maçta da bundan bol bol vardı. Tesadüfler de bol vardı, hakem hataları da bol vardı ve işin garip yanı bunların hepsi de Trabzon aleyhine oldu. Dengeli olmadı yani...
DESTAN YAZDILAR
Fenerbahçe talihsiz bir gol yemedi, hakem, Fenerbahçe aleyhine talihsiz bir karar vermedi.
Hepsi Trabzon aleyhine oldu!
Bundan sonra maç 3-0 bitince de Türk medyası Fenerbahçe'ye destanlar yazdı. Sanki orada fırtına gibi bir maç oynanmış gibi. 'Fırtına'nın adı Fenerbahçe!' başlıklarına bayıldım. Bunlar herhalde fırtına görmediler! Onlara hafta sonlarında biraz maç seyrettirmem lazım.
Tabii Bamba adına talihsiz bir maçtı ve kendi kalesine bir gol attı ve ikinci gol de sırtına çarpıp ağlara gitti. Öteki taraftan ilk golün ardından Onur'un Bamba'nın uzattığı eli havada bırakması da maçın akılda kalan enstantaneleri arasındaydı!
Maçın en kritik ve bana sorarsan Trabzon'u bitiren hareketi Onur'dan geldi. Top kaleye gittiği anda Bamba şok yaşıyor ve bir taraftan da Onur'a dönmüş eliyle 'Niye konuşmuyorsun!' diyor. 'Bırak' diye bağıracak kaleci orada... Dünyanın bütün kalecileri de bağırır. 'Niye konuşmuyorsun!' diye de işaret yapıyor. Aynı zamanda özür işareti bu... Elini uzattı Onur'a, Onur o eli itti. Bu ne demek? 'Biz takım değiliz' demek.
Takım ruhuna ihanet etti Onur... 'Burada Trabzon diye bir takım yok' dedi. Hem tribünlere dedi, hem rakibe dedi, hem hakeme dedi.
Oysa Bamba bunları yapmadan, Onur'un gidip arkadaşını kucaklayıp 'Futbolda böyle kazalar olur' demesi gerekirdi. Sen bir de ev sahibisin, Bamba bir yabancı...
1982 Dünya Kupası finalini izliyorum. İtalya-Batı Almanya maçı oynanıyor, kıran kırana... 0-0 giderken İtalya Cabrini ile penaltı kaçırdı. Bütün İtalyan takımı adamın etrafında toplandı. Penaltıyı kaçırmış, yıkılmış adam belli moral olarak. O adan itibaren İtalya, Dünya Kupası finalinde resmen olmasa da fiilen 10 kişi oynayacak.
Adam yıkılmış çünkü. Ben oradaydım, tribündeydim, onun için yakından biliyorum. Bütün İtalya takımı golü atmış da 1-0 galip gibi kucakladılar penaltı kaçıran adamı ve kupayı İtalya aldı. Futbol böyle bir oyun!..
Onur orada Bamba'yı kucaklasa, sarılsa, 'Aldırma böyle şeyler olur' dese oyuna yıkılmış, bitmiş Bamba değil, oyuna yeni başlamış bir Bamba devam ederdi.
Belki de bu maç bu hale gelmezdi.
Bana sorarsanız maçın kırılma anı hakemler, hatalı kararlar, tesadüfler değil Onur'un bir lider oyuncu, bir takım sahibi, bir Trabzonlu olmayışı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.