Fikir kimden?
Şike sürecinde rüzgarın yönünün değiştiği ve şeytanın avukatlığı modasının ağırlık kazandığı günlerde tarihe bir not daha düşelim dedik, üstümüze vazifeymiş gibi. Ancak önce yaygın ve bölgesel medyada bu konudaki yazılarıyla sadece dürüstlüğe doğruluğa saygı duruşunda bulunmakla kalmayıp kaliteyi de artıran bazı arkadaşlara bir teşekkür edelim. Sedat Tunalı, Olcay Çakır, Bülent Şirin, Ender Kuyumcu, Hakan Orhan ve diğer güzel insanlar. Elinize yüreğinize sağlık, iyi ki varsınız.
* * *
Son günlerde rüzgarı bir şekilde arkasına alan nicelik olarak mebzul ancak nitelik olarak müphem sözcüler çıkmış meydana, komik bir söylemi geveliyorlar: Şike var ama sahaya yansımadı. Öyle mi? Nereye yansıdı peki?
Yansıdığı yeri net olarak görebildiniz mi? Şike futbolcu ile yapılır, hani futbolcu?
Deme!
Bazı futbolcuların idari tedbiri niye kalkmadı o zaman?
Sonra daha da keskinleşiyorlar, kesinleşiyorlar, netleşiyorlar: "Ceza meza veremezler. Ne küme düşme, ne puan silme." Aha da...
Yetmiyor, Etik Kurul'a saldırıyorlar, bu süreçte dik durabilen tek insan grubuna baskının ağababasını yapıyorlar. Geçen sene ısmarlama haber yapan elemanlarına etik konulu butik haberler yazdırıyorlar. Çok da komik oluyorlar.
Bunların ağabeyleri daha birkaç ay önce sırasıyla "Ne olur bizi bu sezon düşürmeyin", "Düşme olmasın da puan silinsin", "58. madde değişmezse Türk futbolu batar" derken sadece zaman kazanmaya çalışmıyor, hazır bir planı ifade ediyorlarmış demek ki.
Bir ara "Yarım puanımızı bile silemezler" demişti bir muhterem.
Haklı çıkacak galiba. Gerçi ben o cümleyi 'onca maçta manipülasyona rağmen bir gariban Trabzonspor'u yarım puan bile geçemeyenlerin o yarım puanın değerini takdir etme' bilinci sanmıştım başta; ama bu süreçte çok konuda olduğu gibi yanılmışım.
* * *
Bir şey oldu şike sürecinde. Mehmet Ali Aydınlar'ın"Kulübümü küme düşüren başkan olmak istemedim" itirafından önceki karar haritasının 'puan sildikten sonra kupayı asıl sahibine vermek' olduğunu ve 'adalet'in de bunu gerektirdiğini herkes biliyordu. Hatta sarı gazetede "Almayın o kupayı" yazıları bile çıkmıştı. Sonra bir şey oldu, sürecin UEFA ve FIFA'ya rağmen cezasız sonlandırılması fikri doğdu ve hızla büyüdü. Fikir babası kimdir, Demirören'in kendisi mi?
Süreç böyle sonuçlanırsa 3 Temmuz'dan beri "operasyon" diyenler haklı çıkacak haliyle. Belli ki kulüp yönetimleri el değiştirecek.
Uzun süre tutuklu kalan Fenerbahçe başkanı değişecek, taraftarlarınca 'işbirlikçi' muamelesine maruz kalan iki başkandan biri zaten ayrılmıştı, diğeri de kupa gelmeyince tarihten silinecek.
İlginç işler bunlar. '2010-2011 şampiyonluk kupamızı isteriz' diyen Trabzonsporlular, '2011-2012'den puan silmeyin' diyen Fenerbahçeliler, '2012-
2013'te Avrupa'da olmak istiyoruz' diyen Galatasaraylılar... derken derken... 2014 hesaplarını ima eden yorumcular.
Sahi ne oldu da cezadan vazgeçildi, Trabzonspor'un kupası güme gitti? Bu formülü üretenlerin vicdanları rahat mıdır; emeğe, o vicdanlar alın teriyle barışık mıdır?
Adalet budur işte, diyebilmekte midirler? Bu formülü hak hukuk ölçütüyle mi yoksa başka hesaplarla mı geliştirmişlerdir? Çıksınlar anlatsınlar; rasyonellerini usulca izah etsinler, biz de mecburen ikna olalım. Daha da şike yazısı yazarsak sahaya yansıyalım. İyi mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.