Sportif ırkçılık
Bir basketbol maçının, aslında taraftar rekabetinde gizlenmeyi başaran 'pandoranın kutusunu' açmayı başardığını gördük. Abdi İpekçi'de olanlar klasik rekabet çizgiden uzaklaşmış sportif 'ırkçılığın' delilleriydi. Yıllardır taraftar forumlarında gördüğümüz, üç beş baldırı çıplak, sanal renkdaşın yazdıklarının, nasıl gerçek dünyaya uyarlandığını fark edip titredik. Bunun önlemi radikal tedbirler değil. Bunun önlemi bu virüslerin birbirleriyle iletişimini kesip, mutasyon geçirmelerini önlemek.
Ateşi alevlendirir
Sadece Fenerbahçe forması giydiği için ıslıklanan, protesto edilen, üzerindeki formayı çıkarmaya zorlanan daha 10 yaşına gelmemiş bir çocuktan bahsediyoruz. Bu çocuk, kendilerini taraftar kisvesi altında saklayan ayrımcıların maskesini düşürdü. Ve bu olayların arkasından karşı cephedeki diğerlerinin ateşlerini de alevlendirdiler. Basketbol maçı sırasındaki görüntüleri izleyen Fenerbahçe taraftarları arasındaki görüş trafiğine bir bakın... İnternet forumlarında yazılanlara bakıp, birbirlerine ettikleri telefonlardaki fikirleri dinleyip, maç sonrasında sokağa çıktıklarında, gördükleri ilk Galatasaray formalıya neler yapmak istediklerini bir öğrenin isterseniz. Suçu sadece rakip takımın taraftarı olmak, gönül verdiği takımın formasını giymek olanların yaşadıkları hayati tehlikeden bahsediyorum. Eskiden, birkaç çapulcuyu sadece maç günü, stadın çevresinde görürdük. Rakibe bir şeyler fırlatırlar, küfür ederler, girişte veya çıkışta darp etmeye çalışırlardı. Ama şimdi her daim potansiyel düşmanlar dolaşıyor sokaklarda. Ve bu ayrımcılığın resmini, Abdi İpekçi'deki olaylar çizdi ne yazık ki... Süreç bizi fanatiklikten, holiganlığa getirecek. Maçların bahane olacağı, belki de sıfır olayla kapandığı maçlar yaşayacağız ama ırkçı virüs, bu takıntılı "yatkınları" araba kullanırken bile hedef arar hale getirecek. Bunun doğruluğunu sadece şu üç günde taraftar forumlarında yazılanları okuduğunuzda görürsünüz. Sokakta sümüğünü silerken gördüğünüz tipler, klavye başında "delikanlı" kesiliyorlar. Onların yazdığını, diğerleri okuyor ve daha beterini söylüyor. Kanla beslenmeye başlıyorlar. İki taraf birbirlerini, karşılarındaki gibi zannediyor ve sonrasında, sadece forma giydi diye 10 yaşına bile gelmemiş bir çocuk hedef olabiliyor. Bu görüntülerin peşinden Galatasaray Başkanı Adnan Polat çıkıp, "Ben özür dilemem" diyebiliyor. Fenerbahçe yöneticisi Semih Özsoy ise Efes Pilsen basketbol maçında yaşananları bir kenara iterek, "Ben böyle bir rezalet görmedim" diyebiliyor. Halbuki panzehir bu yöneticilerin ellerinde. Daha ılımlı, akil ve kucaklayıcı olabilseler, taraftarlarını da yanlarına çekip, onları belli sınırlar içinde kalmaya zorlayacaklar. Tepkiden korkuyorlar, "onlar-biz" ayrımını yaparak kendilerini sorumluluklarından sıyırıyorlar. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, son derbiden sonra 8 tane taraftarını, ismini ve resmini koyarak polise teslim etti. Olaylardan ne taraftarlarını soyutladı, ne de kulübünü... Galatasaray Başkanı Adnan Polat'a da düşen; kulübünün formasını giymiş bu ayrımcıların bir an önce bulunmasını sağlamaktır, onları korumaya almak değil. Bir gün o küçük çocuğa, kendi tribünlerinde yapılanların, bir başka gün Galatasaray formasını giydiği için kendi çocuğuna da yapılacağını iyi hesaplamalı. Bu virüslerin başını kendisi ezmeli. Eğer böyle olması işine gelmiyorsa elbette...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.