Böyle gelmiş böyle...
Rakibe nefes aldırmayan bir ön alan baskısı ile başladı Fenerbahçe, rakip lehine çalınan çok kolay faul düdüklerine rağmen vazgeçmedi. Zamanı daha ilk dakikalardan çalmaya başladı Vardar'lılar.
Duran toplardı başlarda denenen.
Alper'in savunma arkası koşuları eklenmeye çalışıldı buna. Dirar çok top kaybediyordu. Yana ve geriye oynayınca da tempo olmuyordu. Hücum aksiyonu yoktu. Takım sadece Valbuena'nın ayağına bakıyor, bunu rakip de bildiği için Fransız'a hemen 3'lü baskı uyguluyor ama Fenerbahçe'li oyuncular, o 3'lüden doğan boşluğa kaçamıyorlardı.
Fenerbahçe, orta sahada bol pas yapma saçmalığından vazgeçip, ceza alanına orta yapsa rakibi daha çok boğacaktı ama bir 5 dakika dışında onu da yapamıyordu. Bu tür rakiplere karşı oynaması şart Aatıf ise ancak Alper sakatlanınca giriyor ama yine defansif 2 orta saha oyunda kalıyordu.
Futbolda gollerin % 90'ının "4 pastan az ile" yapıldığını sohbetimizde söylediğim be bunu bilen Aykut hocanın takımı bu kadar yana ve geriye neden pas yapardı ki?
Çift santrfor olmalıydı
Baskılı başlanan ikinci yarıdaki 1 pozisyon ve 2 şutun Ozan'dan gelmesi hücumcuların durumunu gösteriyordu.
Tek yol baskıyı arttırmak ve duran toptu, Roman ile gol geldi.
Persie -Soldado değişti. Bence yanlıştı, çift santrfor kalmalı, tek ön liberoya dönmeliydi. Valbuena'nın kaptırdığı top gol olunca, takım mühendisliği yapılamayan takımın pili de bitti.
2 ön libero oynarken de 3 pozisyon vermişti zaten takım.
Sonuç: Takım kurulurken yanlış oyuncu tercihleri, geciken ve eksik transfer politikası, Kocaman'ın pasa dayalı ama öne oynatamayan anlayışı, bireysel savunma hataları ve seyircinin son dakikalardaki şarkısı;
"Böyle gelmiş, böyle gidecek..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.