Sene 1992, 2 Eylül... Ankara'da Futbol Genel Kurulu var. O zamanlar Federasyon Başkanı, Federasyon Yönetim Kurulu, MHK, Tahkim Kurulu ve Disiplin Kurulu seçimle geliyorlar. Yıllar geçiyor, yönetmeliğin bir maddesi değişiyor. Federasyon Başkanı ve yönetim kurulu genel kuruldaki oylama ile seçiliyorlar ama yan kurulları; Disiplin, MHK ve Tahkim'i bu seçilen yönetim kurulu atıyor. Gelelim sadede... O 1992 genel kurulda seçilen bu MHK, Disiplin ve Tahkim maddesi aynen devam ediyor.
Yani seçimle gelmiş gibi, eğer istifa etmezlerse federasyon tarafından görevden alınamıyorlar. Şimdi düşünün, ben federasyon başkanıyım ve kurullarımı atıyorum. Atamaya yetkim var ama istifa edin diyorum, yetkim yok. İsterlerse oturuyorlar. Yani tayin edeni sallamıyorlar. Bu nasıl bir kural.
MECBURİ İSTİFA ETTİRİLDİLER
Yıllardır federasyonun avukatları çok başka işlerle uğraştıkları için (aynı bir avukat şirketinin hem futbolcunun hem teknik direktörün, hem kulübün hem de federasyonun haklarını koruduğu için çözebilen varsa bana bildirsin bu işler böyle oluyor.) bunun genel kurulda değiştirilmesi gerekir.
Bakmayın siz şu anda OHAL vardı.
Biz OHAL'den bu hale düştük. Bu kurullar mecburi istifa ettirildiler. Bu FETÖ ile bağlantılı kişileri, o kurullara getiren federasyonun yönetim kurulunda FETÖ ile bağlantılı hiç kimse yok mu? Hepsi tertemiz.
Bu kurullarda olanlar mı FETÖ'cü acaba... Hani yazıyorum acaba... Bakınız, FETÖ, ÖTO, METÖ sonunda olursun MORTO... Aslında argo olarak bunun karşılığı var ama basın ahlak yasasına göre yazamam.
ÇARK ONLAR İÇİN İŞLİYORDU
1973'te oynadığım bir maçtan sonra hakem olmaya karar verdim... Çünkü Türkiye'deki bu rezil hakem sistemini tanımıyordum ama onlardan çok çekiyordum. İçlerine girmem, tanımam ve çomaklamam lazımdı. Girdiğimde şu manzarayı gördüm. Dakika bir gol bir... Ankara'da açılan bir hakem olma kursuna gittim. 19 Mayıs Stadı'nın yanında bir salonda toplandık.
Takriben 100 kişi filanız. 95 tanesi astsubay ağırlıklı subay, 5 tanesi sivil. 'Bu ne' dedim. İçine girdikten sonra şunu gördüm. Asker ağırlıklı bir MHK, asker ağırlıklı gözlemci grubu, asker ağırlıklı hakem grubu. Çünkü bu asker ağırlıklı hakemler, hakemliği bırakınca gözlemci olup sonra da MHK'ya giriyorlar ve alem bu şekilde devam ediyor.
ONLAR HAKEM OLMAMALI!
Yani bir tröst var. Siz buna mecazi manada mafya da diyebilirsiniz.
Mafya grupları da hep değişik değişik gruplardır, sonradan adları mafya olur. Birinci sefer kafayı kaldırıyorum A klasmana çıkacakken beni C'ye düşürüyorlar. Beni hakem alemine sokan ve sahip çıkan ilk adam Hilmi Ok'tur. Bana, "Bırakmak yok mücadeleye devam" diyor. İtiraz ediyorum.
Hilmi Ok geliyor, ben bir senede 3 kademe yükseliyorum FIFA oluyorum.
Yani torpilli bir hakemim.
FIFA olduktan sonraki kavgam daha da büyüyor. Bakınız; Türkiye'de yalnız hakemler değil her sistemde özellikle devlette bazı şeylerin tam belirlenmesi, sınırlanması lazım.
Hakem kimlerden olur? Benim cevabım hakem hangi gruplardan olmaz! Bunu ne çerçevede yaparsanız sonunda hakemlik kurtulur. Hakem olacak kişilerin hangi meslek grubundan olmaması gerekir; subay, astsubay, polis, hakim, savcı, avukat...
HERKES KENDİ DERDİNDE
Mesela; Merkez Hakem Kurulu Başkanı albay... Genel Kurmay Başkanı da bir takımı tutuyor. O albayı makamına çağırdı. Konuşuyorlar, filmin sonu nasıl biter. Bu ikisinin istediği gibi. İtiraz eden var mı? Herhalde olmaz.
Peki Türkiye'de futbolu idare eden amcamlar bu işleri bilirler mi? Hayır...
Onlar, kendilerinin ailelerinin, babalarının, amcalarının ticari hayatlarını devam ettirmek için bu işlere girerler. Türkiye'de sistem öyle olmuş, böyle olmuş bunlar için önemli değildir.
Onun için de eğer biz sistemi düzeltmezsek, sınırları çizmezsek dün Allah'ın rezil bir imamı FETÖ, yarın bilmem neyin rezil adamı METÖ'ler türerler. Bizler de ancak bunları yazıp, çizip, konuşuruz... Onlar da bizlerle dalga geçerler. Yaz Erman Toroğlu, konuş Erman Toroğlu derler ama bildiklerini yaparlar.
Namoğlu düzgün adam Yusuf Namoğlu; MHK başkanlığı yapıyor... Peki Yusuf Namoğlu'nun geçmişi ne? FIFA hakemi, iki dönem milletvekili, Beşiktaş Belediye Başkanı.
Sosyal yönüyle iyi bir adam. Her şeyden önce para pul işinde düzgün bir adam. Ben ters bir işini duymadım.
Duyan varsa gelsin halledelim. Peki bunu getiriyorsunuz, başarılı da oluyor.
Sonra Yusuf Namoğlu'nu karşınıza alıyorsunuz, diyorsunuz ki, 'Seni MHK Başkanı yapıyoruz' yani sen bizim yeni seçilen federasyonda görevine devam edeceksin. Ama Yusuf'a, "Şunları alacaksın, şunları almayacaksın, şunları birinci kategoriye hakem yapacaksın, şunları da küme düşüreceksin" diyorsun. Yusuf'un verdiği cevap da net: "Siz bana bu görevi veriyorsanız ben organize edeyim. Yine de sizinle tartışalım ama dikte ediyorsanız ben bu işi yapmıyorum."
BU İŞ ÇOK BASİT AMA...
Tam burada çok enteresan şeyler oluyor. Yusuf'a önerilen isimlerin bir kısmı Kuddusi Müftüoğlu Yönetimi'nde yapılıyor, bir kısmı yapılmıyor.
Bu şu demektir; önce Yusuf MHK'dan gitsin sonrasını biz hallederiz. Peki bunu federasyonda yapan kim? Ben biliyorum ama burada yazmıyorum.
Belki kendisi konuşabilir. Şimdi bir başka soru yöneltiyorum. Federasyon, kurullarının bağırsaklarını temizliyor, peki Federasyon Yönetim Kurulu'nda temizlenecek bağırsaklar var mı, yok mu? Onu merak ediyorum. O kadar net! (Bakınız; hakemliğe soyundum, her çıktığım maç benim son maçım olabilirdi. Gazeteciliğe soyundum her yazdığım yazı son yazım olabilir. Televizyonculuğa soyundum her programım son program olabilir. Ey kamuoyu, bilmiyorum anlatabiliyor muyum.
Bu iş bu kadar basit. Bir laf vardır meşhur, yersen... Yemezsen onu bilemem.)
GOMEZ'İN MENAJERİ KAYITLARI AÇIKLARSA...
Pazar akşamı A Spor'da, bazı iddialarda bulundum... Çok kestirme söylüyorum; Mario Gomez'in menajerini Türkiye'den bir menajer arıyor... Diyor ki, 'Ben seni Fikret Orman adına arıyorum.
Sen artık Türkiye'de Mario Gomez'in işlerine karışma. Onun işlerini biz çözeceğiz.' Tehditvari konuşuyor. Telefonu kapatan Gomez'in menajeri, Gomez'i arayıp olayı anlatıyor. Gomez'in herhalde tansiyonu yükseliyor, valizlerini toplayıp gitme aşamasına geliyor.
Buradaki önemli nokta şu;
Gomez'i arayan o menajer 'ben menajerim' demiyor, 'Fikret Orman'ın adına arıyorum' diyor.
Mario Gomez; eşyaları toplayıp gidecek, araya Fikret Orman giriyor ve kalıyor. Ben bunları televizyonda söylüyorum. 24 saat tık yok, ne zaman Fotomaç ve Sabah Gazetesi yazıyor, Beşiktaş'tan yalanlama geliyor. Bu yalanlama üzerine şimdi ben bir şey daha söylüyorum; Mario Gomez'in menajeri, telefondaki ses kayıtlarını UEFA'ya verirse sonuç ne olur? Bu kadar kestirmeden yazıyorum.
Ses kayıtları Türkiye'de geçerli olmayabilir veya izinsiz dinlendiği için belge sayılmayabilir.
(Türkiye'deki şike olaylarında olduğu gibi) Ama Avrupa'da UEFA'da ne olur?