1975-76 sezonu, yani 38 yıl önce ünlü futbol adamı rahmetli Gündüz Kılıç 3 Haziran 1976 tarihindeki Hürriyet Gazetesi'nde şöyle yazıyordu: Şike bu sezon şimdiye kadar görülmemiş boyutlara, rakamlara varmıştır. İçine fesat karıştığı, maçların satın alınıp satıldığı kesin olarak kabul edilen böyle bir ligde iki takımımız MKE Ankaragücü ve Balıkesirspor'u (Ligin son iki sırasını aldılar) küme düşürmek hangi vicdana sığacaktır? Hıncal Uluç 1 Temmuz 1976 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde aynen şunları yazmıştır: Çare bu yıl ligleri 18 takım olarak oynatmak. Bu suretle şike yaparak, şike yapmayan takımları küme düşürenleri cezalandırmak olacaktır. Bu suretle şike yapmadıkları için küme düşürülmüş olan MKE Ankaragücü ve Balıkesirspor'un haklarını teslim ederek gelecek sezon için çok geçerli önlemler alınmalıdır. Devrin Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Polat ise, "Şike vardır ve yapılmıştır. Şike yapıldığı için küme düşürülmüş takımlar Danıştay'a açtıkları davaları kazanarak tekrar lige dönebilirler. Bu bir mevzuat işi" diyordu. Yani o zaman mevzuat hazretleri vardı. O günlerden bugünlere geldik. Türkiye'de ne değişti! Bence hiçbir şey. Sadece mezvuat hazretlerinin işleri, adları değişti. Türkiye'deki son şike operasyonunda organize polis de görevini yapmıştır, savcı da görevini yapmıştır, hakimler de görevlerini yapmıştır. En sonunda Yargıtay geç de olsa bu kararı onamıştır.
Yıllar geçti, zihniyet aynı
Yargıtay'ın bu kararı onamasından çok evvel UEFA zaten şike için öncelikli cezaları vermiştir. Bakınız Türkiye'de yıllar geçiyor ama zihniyet fazla değişmiyor. O zamanlar küme düşürülen takımlar Danıştay'a giderek haklarını arayıp geri dönebiliyorlardı. Bugünlerde biz çıkarttığımız 'mükemmel' dediğimiz kanunları büyük takımlar şikeye karışınca bir gecede değiştirebiliyoruz. Ondan sonra da işi sulandıra sulandıra bu işi yapanları kahraman yapma yoluna gidiyoruz. Gündüz Kılıç öldü, Hıncal Uluç yaşıyor. Yıllarca bu alemde nelerin döndüğünü iyi biliyorum. O meşhur 76'daki Ankaragücü küme düştüğünde takımın kaptanıydım. Bugün şereften, haysiyetten, insanlıktan bahseden bazı kişilerin o günlerde neler yaptıklarını da o tarihte yaşayanlar iyi biliyorlar.
YILDIRIM ŞiMDi KENDi ÇOCUĞUNU ALET ETMiYOR MU!
F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Mehmet Ali Aydınlar'ın Allah rahmet eylesin vefat eden çocuğunun üzerinden prim yaptığını söylemişti. "Üzülecek bi durum yok çünkü numara yapıyor. Alenen evlat acısı üzerinden sömürü yapıyor. Biz yemiyoruz bu numaraları" demişti. Şimdi aynı Aziz Yıldırım maaşallah, Allah uzun ömürler versin çok da güzel olan kızını kucağına alarak tenkit ettiği olayın daha da tehlikelisini sömürü olarak kullanmıyor mu?
İkide bir yargıyı, hakimleri, savcıları eleştiriyor. Aynı Aziz Yıldırım, ben Telegol'de tenkit yaptığımda "yargıyı küçük düşürüyor" diye beni ve o ekibi savcılığa şikayet etti. Gittik ifade verdik.
Aynı Aziz Yıldırım, Atatürk'ü şu sıralar dilinden düşürmüyor. Zaten insanlar sıkışınca Atatürk'ten bahsediyorlar. Bir insanın Atatürk'ten bahsedebilmesi için öncelikle ve öncelikli askerliğini yapması gerekir.
Şerefli Türk ordusunda askerlik yapmamak için yıllar önce İzmir Hava Hastanesi'nden "kalça çıkığım var" diye sahte çürük raporu alacaksın (Bu raporu almadan önce Düzcespor'da futbol oynayacaksın), sonra da Atatürkçü kesileceksin. (Üstelik kalça çıkığı doğuştan olan bir rahatsızlıktır).
Sonra da bakacaksın bu işten dolayı ipliğin pazara düşecek bu sefer bedelli askerlik çıkacak.
60 yaşında gidip bedelli askerlik parası yatırıp askerlikten yırtacaksın.
Ama Aziz YıldırımTürk ordusunu ve Atatürk'ü çok da sevdiği için yaptığı iki eylemle iki defa askerlik yapmış oluyor.
Ondan sonra da Atatürk posterinin önünde Atatürk'ün adını ağzına alıyor.
Acaba o Atatürk posteri canlansa Aziz Yıldırım için ne düşünür, ne yapar?
SONUNDA BENi iÇERi ATACAKLAR
"SEPET METiN" KONUŞAMADI
Bir ev ve bir arabaya anlaştık.
Bunların maddi karşılığını da ben ödeyecektim. Haber yapacaktık. Çekime iki gün kala bana telefon açtı, "Ermancığım, maalesef ben bu işi yapamayacağım. Kusuruma bakma" dedi. "Ev araba falan iyi de yapacağım açıklamalardan sonra beni öldürürler" diye de ekledi.
Beyler bu ahlaksızlıkları yapan gruplar, şahıslar kendilerini tenkit edenleri ve bunları yazanları terbiyesizce, ahlaksızca, şerefsizce karalarlar, çamur atarlar. Ve utanmadan, sıkılmadan dürüstlükten bahsederler, haktan hukuktan bahsederler.