Aysal hafta sonunda yapılan kongrede yeniden başkan seçildi. Seçime 1533 kişi katıldı ve Aysal'a 1404 oy çıktı. Bu sonucu nasıl okumak gerekiyor?
Ünal Aysal geçen kongreye tek aday olarak girdi. Kaç oy aldı?
2998...
Galatasaray tarihinin rekor sayıdaki oyu ile seçildi. Bu defa onun yarısını aldı! Ünal Aysal'ın yönetiminden seçilen Mete İkiz, Galatasaray Televizyonu'nda, "Kimse tek aday vardı. Sonuç belliydi, tatil başladı, millet tatile gitti. Gezi Parkı olayları falan demesin. Bu katılım Galatasaray camiası adına ayıptır" dedi. Seçilen Mete İkiz... Bence bu ayıp Ünal Aysal adına... Yani bir evvelki kongrede 3 bin oy alıp şimdi oylarını yarıya düşürüyorsan eğer bu Ünal Aysal'a mesajdır. Ünal Aysal da şöyle bir kıvırmış; "Oylar binin altına düşseydi yeniden kongreye giderdim. Bunu itimatsızlık sayardım!" Yani 3 binden bin dört yüze düşmesi itimatsızlık değil de dört yüz daha düşse itimatsızlık! Yani iyi bir kongre değil Ünal Aysal adına...
Aysal'ın yeni yönetimde iki de kadın var. O belki 'hoş' olarak değerlendirilebilir.
'Hoşluk olsun' diye kimse yönetime alınmaz. Ünal Aysal gibi 'kurumsallaşma, kurumsallaşma' diyen bir başkansan özellikle... 'Hoşluk olsun' diye onları alıyorsa, beni de alsaydı!
Federasyonun yabancı kontenjanını 6+0+4 formülü ile sınırlandırmasının ardından Galatasaray, AB pasaportlu futbolcuların, yerli statüsünde oynatılması için bastırıyor. Bu konuda bir esneme olmalı mı?
Diyelim ki Galatasaray haklı... Akılları neredeydi şimdiye kadar? Ünal Aysal bu kongrede seçilmiş olsa ve kucağında bulsa bu durumu; tamam... 'Ben olsaydım, zaten ben o zaman kıyameti koparırdım.' Tamam. Ama Ünal Aysal bir senedir bu kuralla yaşıyor. Şimdi kuralın yürürlüğe gireceği gün gelmiş 'Böyle şey olmaz!' diyor. Bunun mantığını bana bir anlatsın. Bunun mantığını evvela Ünal Aysal anlatsın; ondan sonra işin esasına geçelim. Ya da İlhan Cavcav ya da kimse işte... Kulüpler Birliği Başkanı (Halil Ünal) da seçilemedi Eskişehir'de!..
TEŞVİKLER KONULURDU
6+0+4; mantıken baktığın zaman yanlış. '4+2+4' desen bir mantığı var. Dört oyuncu sahada, iki tane de kulübede olur, değiştirebilirsin. Eyvallah! Ama 6 oyuncuyu sahaya çıkarırsan o yabancıları değiştirecek yabancı hakkın yok. Yabancıların gerisi tribünde oturuyor. Bunun mantığını biri bana anlatsın. Geçen sene yapılmalıydı. Altyapıya yönelik teşvikler olabilirdi. Ünal Aysal 'Tamamen serbest bırakılsın' diyor. Tamamen serbest bırakılsın, tamam. Chelsea'de olduğu gibi 11 kişi de yabancı olsun... Ama o zaman altyapıyı nasıl organize edeceksin, onun detayları tartışılmalı... Bunların hepsi geçen sene yapılması gereken şeylerdi, yapılmadı.
Bir eşitsizlik söz konusu mu? Avrupa'daki Türk oyuncular, AB statüsünde oynayabiliyor.
Biz AB üyesi değiliz. AB üyeleri kendi aralarında bir karar aldılar. Zaten AB'nin yasaları içinde var. Türkiye AB'ye girse sen istediğin ülkeye gider yerleşirsin ve orada çalışırsın. Çalışma hakkın var. Sokak da süpürürsün, eczane de açarsın, film de çekersin, tiyatro da kurarsın. Futbol niye oynayamayasın? O iş kolu değil mi? AB'nin o statüsü var ama ben AB üyesi değilim ki!..
Bir dönem Galatasaray'ın da transfer listesinde yer alan Ronaldinho'nun ismi şu anda Beşiktaş ile anılıyor.
Ben Ronaldinho'yu Galatasaray'a geliyor, gelmiyor dönemlerinde televizyonda çok seyrettim. Özellikle onun için maçları seyrettim zaten... Harikulade oynuyordu ve tek başına da takımı götürüyordu. Oynadığı futbol, Drogba ile Sneijder'in ikisi birden adeta... Hem oyun kurucu hem golcü... Ben bir Galatasaraylı olduğum halde Beşiktaş, Ronaldinho'yu alırsa çok mutlu olurum, seyirci olarak seyredilecek bir şey çıkar. Keyif verir. Fenerbahçe'nin aldığı Kadlec gibi değil. Ronaldinho'yu seyretmek için ekran başına otururum.
Öteki taraftan Fenerbahçe Kadlec'ten sonra Holmen'i de transfer etti ve orta sahaya bir takviye daha yaptı.
Fenerbahçe niye alıyor, neden alıyor anlamıyorum! On birinci orta saha oyuncusu ya!.. Kimin yerine oynatacak, kimi kesecek de oynatacak! Sezer gibi bir pırlantayı yok etti Fenerbahçe, Mehmet Topuz gibi bir pırlantayı yok etti. Bunlar milli takımın gözde adamları olarak geldiler Fener'e, yok etti. Şimdi Holmen'i alıyor! Holmen'in on misli iyisi Elmander... Ben 'Elmander gitsin Galatasaray'dan' diye uğraşıyorum, Fener Holmen'i alıyor!
***
RiSK ALMIYORLAR
Wimbledon Turnuvası'yla ilgili neler söyleyeceksiniz? Beklentiler büyük...
Wimbledon başlıyor ve ben ilk defa hiç heyecanlanmıyorum ki ben yıllık programlarımı Wimbledon'a göre ayarlardım. Wimbledon ile Dünya Kupası aynı tarihe geldiği zaman da kahrolurdum; 'Hangisini, nasıl takip edeceğim' diye... Ama tenis o kadar tatsız bir hal aldı ki, o kadar zevksiz bir hal aldı ki... Lig TV'ydi galiba karıştırırken rastladım tesadüfen eski Wimbledon'dan maçlar gösteriyor. Ivanisevic- Rafter maçını oturdum saatlerce seyrettim. Eski maçlar nerede... Tenis oynanıyormuş o zaman... Şimdi topu karşıya atma sporu! Rakip hata yapsın sporu!
MİLLET TRİBÜNDE UYUR
Top 35 kere dönünce anlatan çığlık atıyor 'Vaavv bu ne biçim ralli' diye... 117 kere de döner top... Riski göze almazsan. Bir tarafta Federer bir tarafta Nadal varsa 4 saat o top düşmeden oynanır tek ralli... Sen de yazarsın; '4 bin 765 dönüş yaptı' diye... Ne olacak ki? Tribünde millet uyur! Oyunu güzelleştiren, sporun her türlüsünü güzelleştiren şey riski göze alan hareketlerdir. İster bireysel, ister takım sporu olsun. Seyirci için riskli oynayan, cesur oynayan, atak oynayan heyecan verir. Olimpiyat yapılıyor. Bir Türk atleti 10 bin metrede dokuzuncu başlamış, dokuzuncu gidiyor, dokuzuncu bitiriyor. Sana heyecan verir mi? Ama üç tur ilk üçün arasında giderse, 'Bir şey olacak mı acaba?' diye şöyle bir heyecanlanırsın. Sonunda yine dokuzuncu olabilir ama heyecan verir televizyon başında ya da tribünde... 'Yok, bunların sekizi benden iyi ben bunları nasıl olsa geçemem. Ben arkadan geleyim!' O zaman da işte o kadar olur. Onu için Wimbledon'un hele ilk turlarına hiç merakım yok. Bakalım işte yarı finalden sonra kimler kalacak! Kadınlar maçı daha keyifli olabilir.
Editör: Bülent CAN