Federasyonun kademeli olarak yabancı sayısını düşürme isteği Galatasaray ve Fenerbahçe arasında görüş ayrılığına yol açtı. Galatasaray kontenjanın indirilmesine karşı çıkarken, Fenerbahçe alınan kararların uygulanmasını istedi. Öte yandan Fenerbahçe daha önce de tam tersi görüşteydi. Bu görüş farklılığını nasıl yorumluyorsunuz?
Fenerbahçe'nin aslında bir düşüncesi yok. Fenerbahçe, Galatasaray ne yaparsa onun tersini düşünüyor. Görüntü tamamen o hale dönüşmüş. Bunun sebebi de Aziz Yıldırım... Aziz Yıldırım kendi kararsızlığı ve başına gelenler dolayısıyla şaşkınlığı yüzünden kontrolü elinden kaçırdığı için Galatasaray ne söylerse tersini söyleyerek bir muhalefet yarattığını düşünüyor. Onun için Yıldırım'ın dün söylediklerinin bugün tam tersini söylemesini yadırgamıyorum. Ünal Aysal gelecek sene Türkiye Futbol Federasyonu, 'Haklıymış, yabancı kontenjanının azaltılması lazım' derse Aziz Yıldırım, kıyameti kopartacaktır. 'Artırılması gerekiyor' diye...
İTİRAZ EDEN OLDU MU?
Son uzlaşılan formül 6+2+2 şeklinde... Bu sistem Türk futbolu için doğru bir tercih mi?
Yabancı futbolcular 'transfer sayısı, 18 kişilik kadrodaki sayısı, sahadaki, tribündeki sayısı' diye ayrılıyor. Bunlarla ilgili karar ne zaman alındı; Türkiye Futbol Federasyonu tarafından? Yeni mi alındı bu karar? Geçen sezonun başında ilan etmedi mi federasyon! O zaman itiraz eden oldu mu? Yürürlüğe girdi.
İtiraz eden olmadı, belki de uygun zaman beklenmiş olabilir.
O zaman sen esen rüzgara karşı karar değiştiren federasyona nasıl güvenebilirsin! Çünkü yabancı futbolcu sayısı bir transfer politikası gerektirir. 'Yabancı futbolcular gelecek sene serbest bırakılacak' diye bir karar varsa yurt içine bakmaz kulüpler... Müthiş bir dünya pazarı var, parana göre dalarsın. Yüz bin euro'ya da adam var, on milyon euro'ya da adam var. Bütçen ne ise ona göre kadronu yapmaya başlarsın. Bir adam Brezilya'ya gider, bir adam Fildişi Sahiline gider, bir adam Japonya'ya gider. Ya da federasyon, 'Yabancı futbolcu sayısı azaltılacaktır' der, diyelim '6+0' diye bir karar alır. 'O zaman benim yerli futbolcu oynatmam lazım' dersin, bütün o futbol sezonu boyunca 'scout, izci' denilen adamlar yurt içine dönerler. Artık Brezilya'da, Fildişi Sahili'nde, Japonya'da adam aramaktan çok Manisa'da, Erzincan'da, Mardin'de, Urfa'da neler var onlara bakmaya başlarlar. Öyle bir pazar oluşur. Yani her şeyin değişebileceği bir karar bu... Bir de zaman gerektiren bir karar bu... Sen şimdi bütün bu sezonu böyle geçirmişsin, sene sonunda bir kulübün baskısı ile, diyelim Galatasaray'ın ya da Fenerbahçe'nin baskısı ile karar değiştiriyorsun, 'Serbest' diyorsun. Senin kararına inanıp da bütün seneyi öyle geçirenlerin günahı ne!.. Onun içindir ki futbolda kararlar bir sezon önce alınır, ertesi sezon uygulanır. İnsanlar ona göre hazırlıklı olsunlar. Şok yaşamasınlar.
Aysal geçen sezon alınan kararı 'federasyonun bir önerisi' gibi algıladıklarını söyledi. Galatasaray en azından AB pasaportu taşıyan oyunculara kapıların açılmasını istiyor.
Geçen sene alınan kararlar bu sene uygulanır. Hangi kararlar alınırsa bu kararların uygulamasında birtakım lehte, aleyhte faktörler çıkarsa bunlar tartışılır, gelecek sezon için yeni kararlar alınır ve bu sene ilan edilir. 'Biz 6+0 yaptık, hataydı. Gördük, gelecek sene şu olacak.' Ya da '6+0 yaptık doğru, gelecek sene 4+0 olacak.' Ama gelecek sene... İki tane zerre kadar güvenmediğim başkan var. Biri Ünal Aysal, biri Aziz Yıldırım... Ünal Aysal, bu 'çilek' hikayesinin Galatasaray camiasında kendisine nasıl bir sempati yarattığını gördü. O iki tane çileğe, bana sorarsan bir buçuk çilek bile değil, Sneijder'in bir faydasını görmedik, dayanarak yönetimdeki bütün muhaliflerini tasviye etti. Niyetini de söylediği laflarla ortaya koydu. "Geçen sene bir muhalifim vardı, bu sefer üç muhalifim var" diyor. Galatasaray Kulübü'nün başkanı, böyle ayıp bir şey söyler mi? İnsan bunu söylerken biraz utanır. Nerede yaşıyoruz, hangi devirde yaşıyoruz! Ama nerede yaşadığımızı da itiraf ediyor. "Alman ordusu nizamında yüremeliyiz" dedi. Bu laf Galatasaray Başkanı'nı devirir. Eğer Galatasaray camiasında doğru dürüst bir güç olsa, düşünen adam olsa... 'Sen ne diyorsun!' diye ayağa kalkacak adam olsa... Gezi Parkı'ndaki gençler kadar kafası çalışan birisi yok Galatasaray'da...
KENDİMLE İFTİHAR ETTİM
NTV üç haftadır Hitler belgeseli gösteriyor. Alman askerleri nasıl yürüyor görsünler. Galatasaray Kulübü yönetiminin 'Alman askeri' gibi yürümesi ne demek!.. Sağ ellerini de havaya kaldıracaklar mı! 'Heil Aysal!' Ünal Aysal gibi ömrünün yarısından fazlasını Avrupa'da geçmiş birinin 'Alman askerleri düzeninde' bir yönetim istemesi akla hayale sığacak şey değil! Uygun adım ve kaz adımlarıyla!.. O zaman niye yönetim yapıyorsun ki? Bu kadar kurula ne lüzum var! Tüzüğü de değiştir, 'Ünal Aysal ölene kadar başkandır. O ne derse o olur' de... Bitti! 'Bundan sonra kongre falan yok.' 'Alman askerleri gibi yürümek' demek bu demek. Çıt çıkmadı ya Galatasaray camiasından, çıt çıkmadı! 'Geçen sene bir muhalifim vardı şimdi üç muhalif oldu.' Hani, nerede o muhalifler? 'Ne diyorsun sen başkan? Kafayı mı dağıttın' demiyor hiçbiri! Bu laf kaynadı gitti. Ben kendimle iftihar ettim; '10 sene evvel iyi ki Galatasaray Üyeliği'nden istifa etmişim.' Öte yandan Aziz Yıldırım, Ünal Aysal ne derse onun tersini söylemeyi Fenerbahçe Başkanlığı zannediyor ve Ünal ile baş edecek ekonomik gücü de yok şu anda... Ünal beş çilek alırsa, onun altı çilek alacak hali de yok. Onun için 'Aman bu çilekçiliği durduralım ki benim itibarım daha fazla zarar görmesin!' Ortada da bir eyyamcı federasyon var. En kötü tarafı da o... Yıldırım Demirören gibi kimsenin inanmadığı, kimsenin güvenmediği bir federasyon ve başkanı var. Onun için her şey olabilir Türkiye'de... Ünal da Aziz de biliyorlar ki hangi rüzgar fazla eserse Yıldırım o tarafa eğilecektir.
***
NiYE SUÇ OLSUN Ki?
Fenerbahçe'nin, "Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım UEFA'dan ceza alacak" diyen Ünal Aysal hakkında suç duyurusunda bulunmasını doğru buluyor musunuz?
Bana da suç duyurusunda bulunsun o zaman!.. Bin defa yazdım, bin defa söyledim. Bundan daha normal bir şey var mı? Şimdi bana, 'Silivri davası ne olacak?' diye sorsan, ben de 'Generaller ceza alacak herhalde', ya da 'Tahmin ediyorum, ceza almazlar', ya da 'Tahmin ediyorum, ceza alırlar ama meclis sonunda af çıkarır' diyebilirim. Bunların hepsini söyleme hakkım var. Bunları söyleyemiyorsam eğer 'bu ülkede ifade özgürlüğü yok' demek ki... Ama basın toplantısı yapıp şöyle dersem; 'Bu generaller eğer ceza almazsa, bu mahkemelerin hakimlerini asmak lazım.' Bu suç... Ünal Aysal bir dost sohbetinde olaylarla ilgili görüşlerini açıklıyor. 'Bence Fenerbahçe hem mahkemeden, hem UEFA'dan ceza alacak.'
Görüntüler de izinsiz alınmış galiba...
Bir toplantı değil, bir resmi açıklama değil. Böyle bir konuşma yok. 'Fenerbahçe ceza almalı' da demiyor. "Görüntülere göre Fenerbahçe ceza alacak" diyor. Ben de öyle diyorum. "Bu görüntülere göre Fenerbahçe ceza alacak." Niye diyorum; Zaten Türkiye mahkemelerinin verdiği bir karar var. Aziz Yıldırım'ı mahkum etmiş. UEFA'nın verdiği bir karar var; Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden atmış, yerine Trabzonspor'u almış.
ŞİKE TEKLİFİ KESİN
Yine bir ay evvel mahkemenin verdiği bir karar var: Şike teklifi kesin ama sonuç kesin olmadığı için, şüphe de sanık lehine olduğu için Emenike'nin beraatına karar vermiş. Bütün bunlar meydandayken 'Fenerbahçe ceza alır' demek, tahminde bulunmak niye suç olsun ki... Bu eğer suçsa Türkiye'de bugün dışarıda kalacak bir tane gazeteci yok. Balyoz davası, Ergenekon davası, devam eden bir sürü dava var. Fikrini yazmayan, söylemeyen bir tane gazeteci var mı? Bırak yorumları, manşetlerde yorumlar var... Birileri Aziz Yıldırım'a yaranmaya uğraşıyor.
***
BELLi BiR ORANDA GÜNDÜZ OYNANMASINDAN YANAYIM
Güvenlik ve elektrik tasarrufu için maçların gündüz oynanması da geçen haftanın tartışılan konuları arasındaydı. Spor Bakanı ve federasyonun olumlu görüşüne rağmen Kulüpler Birliği bu karara sıcak bakmadı. Gündüz oynanması ekonomik açıdan kulüpleri etkiler mi?
Kulüpler Birliği herhalde geri zekalı... Sen hırsız olsan birinin evine gece mi girersin, gündüz mü girersin? Sen profesyonel katil olsan birini gece mi öldürürsün, gündüz mü öldürürsün? Güvenlik gece zordur, gündüz kolaydır. Kimse ağzından çıkan lafın ne manaya geldiğini, nereye gideceğini düşünmüyor. Öyle sallıyorlar. Gündüz maçı için bin tane itiraz edebilirsin. Baştaki sebep ekonomik çünkü... Kulüplerimizin ekonomik durumlarının ne kadar zor olduğu meydanda... Ama 'güvenlik' denirse 'Saçmalama' derim. Maçlar güvenlik sebebiyle gündüze alınır, tamam. Ama güvenlik sebebiyle geceye alınmaz. Şimdi buna seyirci itirazı var. Doğrudur. Hafta arası maçları hatta cumartesi maçlarında seyirci düşük. Açık, bunun tartışması yok. Çünkü cumartesi günü okullar tatil, kamu tatil ama özel teşebbüs çalışıyor gece 10'a kadar. Onun için cumartesi günleri seyirci düşük. Ama Pazar günü tatil... Adam 'Ben pikniğe gitmeyecek miyim? Maça mı gideceğim' diyor. Bunda da mantık payı var. Ama şimdi bu karar lehine oy kullanan Çatladıkapıspor'dan Türkiye şampiyonu Galatasaray'a kadar bütün kulüplere soruyorum: 'Seyirci geliriniz bütçenizin yüzde kaçı? Dünyanın en iyi, en sadık seyircilerine sahip İngiltere'de bile seyirci geliri yüzde 15'i geçmez. Çünkü tribün seyircisi bitiyor artık. Tribündeki seyirciyi kaybetmemek için de bilet fiyatlarını indiriyorlar. İnsanlar televizyondan seyrediyor. O maça gitmenin, yağmurun, soğuğun, karın külfetini yaşamak istemiyor. Onun için de 'Aman adam maça gelsin' diye kulüpler uğraşıyor. Evvelden bir tek tribünden maç seyrediyorduk. Manchester United 'Bu maç 100 pound' dediği zaman mecbur 100 pound vereceksin. Başka türlü seyredemiyorsun. Karaborsacıdan da 1000 pound'a bilet alıyorsun. Bunların hepsini gördüm, yaşadım ben...
CİDDİYE ALMIYORLAR
İstanbul'da da öyleydi. Öyle maçlar oldu ki o zamanki parayla 3 bin, 4 bin liraya biletler satıldı. Ama şimdi karaborsa yok tam tersine kulüplerin yarattığı beyaz borsa var. 'Aman millet gelsin de ben seyirci avantajını yitirmeyeyim' diye... Neredeyse üstüne para verecekler. 'Onun için bizim gelirimiz azalıyor' demeleri kabul edilemez. Belli bir oranda maçların gündüz oynanmasından yanayım. Hele günümüzün ulaşım koşulları içinde; bir gece maçından sonra saat bir de, iki de evlerine varanlar var. Sen şimdi bir annesin, bir babasın. Ortaokul öğrencisi oğlunu ya da kızını gece saat 2'de eve döneceği bir maça göndermek ister misin? Pazar günü saat 3'te maç oynanır o da gönül rahatlığıyla gönderir. Ama Kulüpler Birliği de gerçek bir Kulüpler Birliği değil ne yazık ki... Hiç de olmadı. Hep bazılarının oyuncağı oldu. Nabza göre şerbet veren bir Kulüpler Birliği... Kulüpler Birliği güçlü olsaydı çok şey değişirdi Türkiye'de...
Orada da aslında enteresan bir fotoğraf var. Anadolu Kulüpleri başkan düzeyinde temsil edilirken Aysal, Yıldırım ve Orman'ı toplantılarda görmüyoruz. Onlar da hafife alıyor galiba...
Başkanların gitmesi mecburi değil. Yani senin orada bir davan, bir tartışman varsa, oradan bir netice çıkacağını bilirsen gidersin. Bir şey çıkmayacağını inandığın bir toplantıya niye gidesin ki? Ciddiye almıyorlar. Ciddiye alsalar giderler.
Röportaj: Bülent CAN