* Toroğlu'nun havaalanında Manchester'ı karşılaşamaya giden ve olay çıkaran taraftarları hedef alan sözleri sarı-kırmızılıların tepkisini çekti.
Ben programı seyretmedim. Olayları gazetelerden okuyorum. Hafta sonunda Hürriyet'te yazısını okudum. Erman'ın yazısının altına imzamı atıyorum. Her satırına...
Atatürk Havaalanı'nı basan, dış hatlar terminalinin camlarını indiren kimlerse onlar hayvan...
1980'li yıllarda bu deyimi ben kullandım.
Florya'da Derwall'i taşlayanlar için... "Bunlar Galatasaray taraftarı değil, bunlar hayvan" dedim. Allah'tan o hayvanları değil, Derwall'i destekleyen Türk halkı egemen olduğu için...
O Derwall'in ektiği tohumla, Galatasaray 2000 yılında Avrupa şampiyonu oldu, o Derwall'in ektiği tohumla Türk Milli Takımı, 2002'de dünya üçüncüsü oldu. O hayvanlara mağlup olsaydık, Derwall gitseydi, bunların hiçbiri olmazdı.
Manchester United, Bursa'daki sağır sultan biliyor ki 8 eksikle geliyor.
Adamların maçla alakaları yok. Senin Manchester United'ı havaalanında şampanyalar patlatarak, bağrına basarak karşılaman lazım. Adam sana B takımı ile, 'Benim bu maçı almaya niyetim yok" diye ilan ederek geliyor.
Portekiz'de, Romanya'da kıyametlerin kopması lazım. Orada İngiliz sefaretinin, konsolosluklarının baskına uğraması lazım. Eğer kafa buysa...
Hayır; bu kadar yumuşak, maçı bırakmaya gelmiş, Manchester United'ı havaalanında arka kapıdan kaçmak zorunda bıraktılar! Üç tane, beş tane hayvan... Ondan sonra bu üç-beş tane hayvanın, 'Galatasaray seyircisi' diye adını yayıyorlar ki bunlar kendini kurtarsın. Bunlar kendini kurtarmamalı...
Havaalanında güvenlik kameraları var. İstanbul'da da savcılar var. Türkiye'de birtakım şeyler bir türlü yoluna girmiyorsa savcılarımız görevlerini yapmıyorlar da ondan... Benim bunu söylemekten dilimde tüy bitti.
Bütün statlarda güvenlik kamerası var, havaalanında güvenlik kamerası var, bu güvenlik kameraları kullanılmıyor ve birtakım adamlar yakalanmıyor, cezalarını çekmiyor. Yarın bir başkası gelecek Yeşilköy'e, aynı hayvanlığı onlar da yapacak. Niye; çünkü işlediğin suç cezasız kalıyor.
Kafayı çekip gidiyorlar oraya, camı çerçeveyi indiriyorlar, ondan sonra birisi kendilerini eleştirdiği zaman 'Vay Galatasaray seyircisine, vay Fener seyircisine, vay Beşiktaş seyircisine sövdü bu!' Hayır efendim...
Erman Toroğlu, "Ben münhasıran o hayvanlara sövdüm. Hadi bir tanesi beni mahkemeye versin, beraber mahkemeye gidelim" diye yazdı.
Hadi o camı kıran gelsin; ben de "O lafın altına imza atıyorum" dedim. Erman'ı da beni de mahkemeye versin. Gidelim mahkemeye... O kişi de "Ben camı kırdım. Erman ve Hıncal da bana 'Hayvan' dediler" desin.
Şeriatın kestiği parmak acımaz.
İYİ ATILAN KURTARILMAZ
* Terim, Elazığ maçı sonunda, "Penaltı kurtarılmaz, kaçırılır" dedi. Siz Melo'nun atışı kurtarmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Göksu mu, kaçırdı, Melo mu kurtardı?
Melo, "Son saniyeye kadar bekledim" diyor. Ben kaç senedir ne diyorum: "Kaleciler geri zekalı olmayın. Atışın yapılmasını bekleyin."
Ben kaleci antrenörlerinden ümidimi kestim. Ne işe yaradıklarını da merak ediyorum. İyi atılan penaltıyı kimse kurtaramaz. Kötü atılan bir penaltıyı da her kaleci kurtarır. O zaman birisinin bana mantıken izah etmesi lazım: Maç başlamadan karar verip, sağa veya sola atlamanın mantığı ne!
Diyelim ki bir tarafı seçtim. Adam penaltıyı iyi atarsa sen istediğin kadar doğru tarafa atla o gol olur. Terim'in söylediği doğru...
Bugün kazanılan penaltı gollerine bak, yüzde 90'ı kalecinin olduğu yerden giriyor. Çünkü en sağlam yer orası... 'Kaleci bir yere atlayacak nasıl olsa, olduğu yer boş kalacak' diyor ve oraya atıyor topu... Böylece auta atma, direğe çarptırma tehlikesi de yok.
Kalenin ortası en kolay yer...
RİSK ALMAK ZORUNDA
İyi atılan penaltıyı kurtarma şansın yok. Kötü atılan penaltıyı kıpırdamazsan yüzde 100 kurtarırsın.
Ama bir tarafa atlarsan, yüzde 50'ye düşer. O da o tarafa atarsa kötü penaltıyı kurtarırsın ancak...
Elinde yüzde 100 imkan varken niye yüzde 50'ye indiresin?
Üstelik sen, rastgele atlamayan ve vuruşu bekleyen bir kaleci olarak bilindiğin zaman, sana penaltı atan adam, mecburen topa sert ve mecburen direklerin yanına vurmak zorunda hissedecek kendini... 'Bu adam atlamıyor, plase atarsam kurtarır, yerden vurursam kurtarır, ortaya doğru vurursam kurtarır; en kurtaramayacağı yere atayım.' 'En kurtaramayacağı yere atmak' demek 'Risk almak' demek. 'Topu dışarı atma riskini göze almak' demek.
Yani kıpırdamadığın zaman kendine bir avantaj sağlıyorsun, bir de rakibi riskli atmaya zorluyorsun, mecbur ediyorsun.
Bunu bir kaleci antrenörünün düşünüp, kalecisine anlatmamasını aklım hayalim almıyor. Sadece bizim antrenörler değil, dünyada da böyle...
Bir tarafa atlıyorlar!..
Yazılara da bayılıyorum; 'Terse yatırdı.' Hangi terse yatırdı! Adam zaten karar vermiş atlıyor bir tarafa... Senin vuruşunla alakası yok. Ne diyor Melo, "Bekledim ve kurtardım."
Gaziantep-Büyükşehir Belediye maçında Carvalho da bekledi kurtardı.
Bekleyen kurtarıyor.
* "Galatasaraylı taraftarlar alınan sonuçlardan mutlu değil" dediniz. Aynı sıkıntı Terim'de de var gibi... 1-1 biten Mersin maçının ardından "Onu çekme bunu çek" şeklinde çok konuşulan bir çıkışı vardı. Elazığ maçının sonunda ise topu kaptıran Emre'ye küfürlü bir şekilde tepki gösterdi.
Rahat olmazsan eğer bunları yaparsın. Onun Emre'ye herkesin duyacağı şekilde bağırmasının da bir şov olduğunu düşünüyorum. 'Evladı manevisi' falan diyoruz ya 'Bak benim kimseyi ayırdığım yok. Emre'ye de bağırıp çağırıyorum' diyor.
O durumda sen, Burak dururken, Emre'yi oyuna sokarsan, Emre de seni rezil ederse bağırırsın.
O anda benim salondaki herkes Emre'ye bağırdı. Bir tek ben, "Emre'ye bağırmayın. Bu çocuğun kabahati yok.
Onu ısrarla oyuna sokan ve bu duruma düşürende kabahat" dedim. Tekrar söylüyorum; Emre'yi sonunda yuhalatacak.
Arda'yı yuhalamış Galatasaray seyircisi, Emre'ye tahammül eder mi!..
* Elazığ maçında Bilica'nın ceza sahası içinde eline çarpan pozisyonla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Maçtan sonra hayatımda ilk defa televizyon programı izledim. 'Melo'nun pozisyonuna, kırmızı kart için ne diyecekler' diye... Aslında kırmızı kart isabet etti. Galatasaray'ın lehine oldu.
Muslera kalsa yerdi penaltıyı!.. Kesin yerdi... Çünkü Muslera kötü kaleci...
Melo gibi düşünmez, son ana kadar beklemezdi. Kendini bir tarafa atar, golü de yerdi.
Markus, "Bu tam bıçak sırtı bir pozisyon.
Verirsin kimse itiraz edemez, vermezsin ona da itiraz edilmez. Çünkü el havaya kalkıyor, topun yönünü değiştiriyor. Bu ikisi penaltı olması için yeterli... Ama ben bu harekette kasıt görmüyorum. Bu düşerken kolun kalkmasıdır. Top da yerden sekmiştir" dedi. Tamam... Burada hakemin yorumuna bırakmak lazım.
ÇIĞLIKLAR ATARAK ANLATTI
* Geçen hafta Aydınus'a yönelik eleştirilerle ilgili, "Bu hafta rakibi kimse, Fenerbahçe çok rahat bir galibiyet alacak" demiştiniz. Fenerbahçe, 1-0 geriye düştüğü maçta Gençlerbirliği'ni 4-1 mağlup etti. Düşündüğünüz gibi mi oldu? Hakem etki altında mıydı?
Aynen söylediğim gibi oldu. Fevkalade rahat bir hakem gördük ortada!..
Ama hakemden beteri Lig TV'ydi.
İnanamadım. Bu kadar aleni Fenerbahçelilik olmaz. O Melih (Şendil) Fenerbahçe Televizyonu'na yakışır bir şekilde, baştan sonuna kadar nasıl coşku ile nasıl çığlıklar atarak, nasıl övgüler dizerek anlattı maçı... İnanılır gibi değil! Ben böyle bir yayıncılık görmedim.
Fenerbahçe'nin itiraz ettiği bir penaltı pozisyonu var. Ekrana beş kere geldi. Gençlerbirliği'nin itiraz ettiği bir penaltı pozisyonu var, bir kere gelmedi!
Meireles'in ikinci sarıdan kırmızı kart görmesi gereken bir pozisyon var, faul bile vermedi hakem, görüntüye bile gelmedi. Seçtikleri tekrar görüntüleri bile Fenerbahçe'nin lehine!..
Hakikaten kendimi Fenerbahçe Televizyonu seyrediyor zannettim.
Seyirci mikrofonları özel yerleştirilmiş.
Bu kadar Galatasaray maçı seyrettim, bu kadar Beşiktaş maçı seyrettim, seyircinin sesinin ekrandan bu kadar taştığına ilk defa şahit oluyorum. Bağırmasa Melih'i bile duymayacağım! Melih, Allah'tan o kadar büyük bir coşku ile bağırıyor ki sesi seyircinin üstüne çıkıyor! Böyle bir şey olmaz.
* Öteki taraftan Kocaman'ın maç sırasında Yunus Yıldırım'a yönelik tepkileri vardı. Bu şikayetlerini sık sık dördüncü hakeme iletti.
Efendim Aykut Kocaman ve Fenerbahçe takımı hakemleri baskı altına almak üzere görevlendirilmişler. Belki Aykut verdi bu görevi bilmiyorum.
Ama bu sezonun sonuna kadar bu böyle gidecek. "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır." Her maçtan sonra hakem Fener için dört tane penaltı verse bile o hakeme de itiraz edecekler.
* Kocaman'ın gol olduktan sonra itiraz etmesine dördüncü hakem de şaşırdı. Tabii dördüncü hakemin hocalarla bu kadar konuşması ve iç içe olmasını doğru buluyor musunuz?
Ben bu kadar otorite zavallısı dördüncü hakem görmedim. Kahvehane sohbeti yapar gibi!.. "Git hoca yerine" de... Hakemsin, otoritesin ya!
Hangi otorite! Aykut'un mahalle arkadaşı gibi omuz omuza... O ona gülüyor, o ona gülüyor.
Merkez Hakem Komitesi Başkanı Zekeriya Alp, bu görüntüleri seyretmiyor mu? O görüntüye bakıp, orta hakem olsa yarın ben ona nasıl güven duyacağım?
MEiRELES VE GÖKHAN ATILMALIYDI
* Centilmenliği, efendiliği ile tanıdığımız Gökhan Gönül'ün Jimmy'yi sert bir şekilde panolara ittirmesi ve hakemin bunu uyarı ile geçiştirmesi de ilginçti!
Orada, 30 saniye içinde iki sarı karttan, kırmızı kart var. Hakemin zavallılığının görülmesi için o hareket yeter. Ama en ufak bir yorum yok Lig TV'de!.. Panoya ittiriyor o kırmızı... Diyelim ki sarı verdi. Topla ittiği anda ikinci sarıdan yine kırmızı... O pozisyon kırmızı...
Ama Meireles de oyunda kaldı.
Çünkü ikinci sarıyı verecekti faulü verse, mecbur... Gol akımını kesiyor çünkü Meireles... İkinci sarıyı Meireles'e göstermemek için faulü de vermedi. Gökhan'a da kart çıkaramadı.
Kart çı-ka-ra-ma-dı çünkü maçın başından itibaren o taraftar o seyirci tahrik ediliyor sahadakiler tarafından...
Hakemin her düdüğüne isyan ediliyor. Yemedi hakem; resmen yemedi.
DESTAN YAZDILAR
Fenerbahçe'nin ilk iki golünü, kalecinin k'sını bilen bir adam yemez.
Atılan iki gol de kaleci hatasından; Lig TV'nin spikeri ve yorumcusu Fenerbahçe destanı yazıyorlar! 'Bu kaleci nasıl kaleci' demiyorlar!
FENERBAHÇE'NİN PUANLARI KUŞ GİBİ UÇUYOR
* Fenerbahçe'nin aldığı sonuçlara bakarsak toparlandığını ve iyiye gittiğini söyleyebiliriz. Avrupa Ligi'nde de deplasmanda Marsilya'yı mağlup etmeyi başardı.
Fenerbahçe talihli bir dönem yaşadı. Hem ligde hem de Avrupa'da...
Fenerbahçe'yi 'Alex krizinden' kurtardı bu maçlar...
Baktığın zaman Alman takımı, baktığın zaman Fransız takımı...
İsim olarak Avrupa'nın en iyi iki liginden ikisi... Ama ahı gitmiş vahı kalmış bir Marsilya, ahı gitmiş vahı kalmış bir Mönchengladbach...
Ama onları unut. Avrupa'da Almanlar'a ve Fransızlar'a karşı bir maç kazanıyorsun. Adı büyük kendi küçük iki rakip...
Türkiye liglerinde de o sırada Fenerbahçe'yi zorlayacak bir şey olmadı fikstürde... Fenerbahçe, Alex krizini atlattı. Yoksa bu maçlar böyle olmasaydı bugün Aykut Kocaman da Aziz Yıldırım da yoktu.
Alex krizini atlattıktan sonra Aykut nihayet iki sene evvel ki 'Alex'siz Fenerbahçe' projesini uygulama fırsatı buldu. Sow gibi bir golcü bulmaları da bu işi kolaylaştırdı.
Bundan sonra Fenerbahçe arkasına da bu medya ve hakem rüzgârını aldıktan sonra çok rahat gider. Fatih Terim'in bütün puanlara çok dikkat etmesi lazım. Galatasaray'ın puanları aslanın ağzında, Fener'in puanları kuş gibi uçuyor...
Röportaj: Bülent CAN