Geçen hafta "Meclis'in Sporda Şiddet Yasası'nı değiştirmeyeceğine dair umudumu koruyorum" demiştiniz ama yasa eşine az rastlanır bir uzlaşma ile kabul edildi.
Yüz karası... Ama bu lafım Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne değil. Meclis'e saygım var. Hayatta işbirliği yapmayan dört partinin uzlaşmasına... Bakma sonra BDP imzasını çekti! Her şeyin olacağının ortaya çıkmasından sonra imzayı çekmek marifet değil. Baştan 'Bu teklif gelir mi?' diye kıyameti koparsaydı ben BDP'nin BDP olduğunu anlardım. Geçiniz.
Şimdi 'Bir yerden emir geldi' diye düşünüyorum. Nereden emir gelebilir; doğuya gidersen tezahüratlar şöyledir: "Biz Cimbom'u severiz. Seveni de severiz." BDP'nin sonradan geri adım atmasının sebebini ben çok güzel tahmin edebiliyorum! Ama hele AK Parti ile CHP'nin işbirliği yapması... Hele bu Kulüpler Birliği yasa değişikliği için Levent Bıçakcı'yı görevlendirdiği zaman "Boşuna çalışmalar bunlar. Hükümetimizin böyle bir düşüncesi katiyen yoktur" diyen Spor Bakanı'nın sonradan bu değişikliği destekler duruma gelmesi falan filan... Ayıp olan kısımlar bunlar...
Bir Türk vatandaşı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkardığı yasalara saygılıyım. Beğenmediklerim dahil... Beğenmediklerimin değiştirilmesi için çalışırım. Bu benim Meclisim. Bir hafta içinde anlaşıp bu kanunu çıkarabiliyorsunuz da bu ülkenin ne sorunları var. Aylardır, senelerdir; daha bir tanesinde anlaşmış değilsiniz. Dört seneye uzayan mahkûmiyetler var.
Spor bakanı yanıtlasın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç dedi ki "Beni fena halde rahatsız ediyor." Başbakan yardımcısı, AK Parti'nin iki numaralı adamı "Beni rahatsız ediyor" diyor. 'Dört senedir tutuklu olmak' ne demek! Sen Aziz Yıldırım için bir haftada kanun çıkar, dört senedir içeride yatan generaller ve gazeteciler var; onlar ne olacak? O konuda niye anlaşmıyorsunuz? Demezler mi adama!.. Ben diyorum işte... Deniz Feneri sanıklarını mahkeme bıraktı. Şike sanıklarını, AK Parti-CHP ortaklığı bıraktı. Peki, bu gazetecileri ve generalleri kim bırakacak? Kafamda soru işareti! Hadi bakalım cevap versin sevgili Spor Bakanı...
İlk yasada, şike yapanlar için ön görülen ceza miktarları için 'Dünyada örneği yok. Çok yüksek' deniliyor. Bu düşünce, değişikliği yapanların en büyük dayanak noktasını oluşturuyor. Sizce bu haklı bir gerekçe mi? Cezaların geri alınmasının hiçbir sebebi yok. Çünkü şike, futboldan temizlenmesi gereken bir pislik! Pislik böyle temizlenir. 'Dokuz kişi öldü' emniyet şeridi dolu olduğu için Türkiye'de... Niye? Cezası 66 lira da ondan. 'Emniyet şeridine girene 20 sene ceza versinler' bakalım girmeye teşebbüs edebiliyor mu kimse? Ceza netice aldırıcı olmalı. Yeni yasanın adını ben sana söyleyeyim: 'Şikeyi serbest bırakma yasası!' İnsanları korkutmayan ceza ceza değildir! Ne korkuyorsun ya!.. Seni ilgilendiriyor mu şikenin cezasının 25 gün ya da 25 sene olması ya da 25 hafta ya da 25 ay!.. Beni ilgilendirmiyor. 'Şike yapmak' benim aklımın köşesinden geçmedi hiçbir zaman... O zaman sen telaşlanıyorsan ben telaşlanmıyorsam; 'Senin bir bildiğin var' demektir. Alnı açık, vicdanı rahat, içi temiz bir adam 'şikenin cezasının 20 yıl olmasından' niye korksun ya! Geçiniz.
New york'ta dolaşamıyor
60 LİRA DOKUNUR MU!
Komedyenler geliyorlar. Şahan geliyor sana trafik dersi vermeye... Alay ediyor seninle... Çünkü komedyenlerin görevi o... Seninle alay etmek. 'Hayır, ben bu kursa gitmem' diyorsan ehliyetini geri almak için ağır bir ceza ödüyorsun ve de sigortan iki misli artıyor. 'Bu adam kırmızıda geçiyor, tehlikeli. Bunun sigortası artık eski fiyattan olmaz' zam! Bir daha kırmızı geçtin, bir daha zam. Hayat boyu öyle gidiyor çünkü bir daha o sigorta aşağıya inmiyor.
Biz de 60 lirayı bastır istediğin yere park et, istediğin yer senin olsun, istediğin kırmızıda geç... Ben diyorum ki kırmızıda geçmenin cezası 60 bin lira olsun. Olur mu bir kırmızı için; olur! Geçmem. Geçmezsem sıfır lira... İsveç cezayı adamın gelirine göre yazıyor. Kırmızıda sen geçersen başka ödüyorsun, ben geçersem başka ödüyorum, Rahmi Koç geçerse başka ödüyor. Çünkü 'Acıtsın' diyor. Şırnak'taki kırmızıyla, İstanbul'daki kırmızının cezası aynı Türkiye'de... Şırnak'ta adamın 60 lirasını alsan aç kalır. İstanbul'da bahşiş bile değil. İyi bir yerde yemek ye 60 lira bahşiş bırak, dayak yersin. Bir daha senin masana servis yapmazlar o restoranda... Şırnak'ın cezasıyla, İstanbul'un cezası aynı olur mu? Mesele bu...
Cezadan şikâyet edenlerin hepsinin içinde bir korku, bir ukde var ya da birini kurtarmaya uğraşıyorlar. O kadar. Yoksa kimsenin bu cezalara itiraz etmemesi lazım. Çünkü bir pisliği temizleme yasasıydı. Yeni çıkan da tamamen şikeyi serbest bırakma yasası! Hadi bakalım bu yasayla şikeyi önlesinler göreyim.
YÜREĞİ YETMİYOR
Fenerbahçe berbat futbol oynuyor. Aykut Kocaman da her hafta ne kadar kötü bir antrenör olduğunu kanıtlamakla meşgul. Emre ile Alex'in sahada olmadıklarını fark edemeyen bir hoca ben düşünemiyorum. 9 kişi oynadı Fenerbahçe, Aykut kenardan seyretti. Geçen hafta Uğur ile Caner canavar gibi oynuyorlardı. Uğur'u çıkardı aynen Terim'in Sercan'ı çıkardığı gibi, katletti. Çıkarken Uğur'un suratını hatırlayın. Bu hafta da Caner'i çıkarıp, Uğur'u sokarak Caner'i de katletti. Bunlar nasıl oyuncu psikolojisinden anlıyorlar, nasıl takım yönetiyorlar; anlamıyorum. Geçen hafta Uğur-Caner ikilisi rakip takımın sağ kanadını mahvediyorlardı. 'Ben bir hata ettim' diye düşündü ve Uğur'u oyuna aldı. Ama Uğur'u koyarken Caner'i çıkardı. O zaman Uğur'un oyuna girmesinin manası ne? Uğur orada Caner'den daha iyi biri değil ki!..
Alex ve Emre yoktu
Alex ile Emre oyunda yok. Takımın zaafı buydu... Ama onları çıkartmaya yüreği yetmiyor. Hadi Aziz Yıldırım, "Ben emrettim Alex'i oynattı" diyordu. Şimdi kendisine emreden birisi de yok. Niye oynatıyor Alex'i? 'Alex'siz Fenerbahçe yaratacağım' diye bas bas bağırıyordu!.. Şimdi Alex dökülüyor, yok sahada... Attığı frikikleri görmüyor musunuz; kalenin 6 metre yukarısından gidiyordu. Bir tane pası, hiçbir şey yok ama 90 dakika oyunda kaldı. Emre'yi 'kırmızı kart görmesin' diye son dakikalarda oyundan aldı. Daha birinci devre bittiği zaman ikisinden birisini oyundan alabilirdi. Bu sezon tarihinin en kötü futbolunu oynuyor Fenerbahçe... Kötü oynuyor, kötü oynuyor, kötü oynuyor. Ama ligdeki öbür takımlar kötü olduğu için ayakta kalıyor. Bir Sivasspor çıktı, 'Korkmuyorum senden' dedi ve Fenerbahçe'yi perişan etti.
AYDINLAR BiR ÖRNEK VERSiN
Federasyonun maç programları eleştiri almaya devam ediyor. Bu defa Lille-Trabzon maçı ile Galatasaray- Fenerbahçe derbisinin aynı güne denk getirilmesi tepki topladı. Siz ne düşünüyorsunuz; başka bir formül bulunsa daha iyi olmaz mıydı? Federasyonun yaptığı çok ayıp. Mehmet Ali Aydınlar, Fenerbahçe'ye nasıl yaranacağını bilemiyor. Herhalde, hâlâ Fenerbahçe başkanlığında gözü var! Futbol Federasyonu'nda geleceğinin olmadığını gördü.
Beşiktaş ve Galatasaray deplasmanlarına Fenerbahçe hafta arasında geliyor. Ama Beşiktaş ve Galatasaray, Fener deplasmanına hafta sonunda geliyorlar. Bu ne demek? İnsan geri zekalı değilse bunun ne demek olduğunu anlar! Ara hafta bu çarşamba (dün) oynansaydı, Fenerbahçe, Galatasaray'a hafta sonunda gelseydi ne değişirdi! Niye bu haftayı boş geçiriyor da gelecek hafta Şampiyonlar Ligi'nin hem de Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin olduğu haftayı hafta arasına koyuyor! Ben o kadar saf değilim. Mehmet Ali Aydınlar beni saf zannetmesin, beni geri zekalı zannetmesin.
Galatasaray camiasını, Beşiktaş camiasını da saf zannetmesin. Bunlar ustaca alınmış kararlar, bunlar Mehmet Ali Aydınlar'ın yarın Fenerbahçe başkanlığına aday olduğu zaman Fenerbahçe için yaptıkları arasında sayacağı şeyler... Kendi saymasa da adamları... Hafta arası ile hafta sonu çok farklı... Tribün açısından... Tatil günü, evden çıkıp maça gitmek var, hafta arası apar topar, saat 20.00'deki maça gideceksin, dönüşün de sorun olacak. Gece yarısı eve döner misin, dönmez misin; belli değil. Bir sonraki gün yine iş günü...
Deplasman tesadüfü
Ne tesadüftür ki Fenerbahçe derbi deplasmanlarına hafta arasında gidiyor, Fenerbahçe rakibini hafta sonu, evinde ağırlıyor! Bunlar tesadüf... Mehmet Ali Aydınlar, lütfen bana, 'Gençlerbirliği-Galatasaray maçı çarşamba günü, Galatasaray-Fenerbahçe maçı niye pazar günü oynanmıyor?' söylesin. Bunun mantığını bir zahmet söylesin; ben de sadece burada değil, televizyona çıkıp, 'Ben Mehmet Ali Aydınlar'a ağır bir ithamda bulundum. Sayın Başkan'dan özür diliyorum. Çünkü çok mantıklı sebepleri varmış' diyeyim.
Dünyanın neresinde, dünya çapında bir derbinin, hafta içinde oynandığı ve de bir Şampiyonlar Ligi maçıyla çakıştığı görülmüş! Bir örnek versin. Türkiye'nin tarihinde yok da belki bilmiyorum, İspanya yapmıştır, Fransa yapmıştır, Almanya yapmıştır, İngiltere yapmıştır!.. Bana bir örnek versin. Israrla ve inatla hafta arasında oynatıyor, Fenerbahçe deplasmanda oynadığı iki derbiyi de!.. En kötüsü de Trabzon'un Lille ile oynayacağı hayati maç öncesi ve sonrasında derbi konuşulacak. Halbuki bu karşılaşma Türkiye açısından da çok önemli. Her şeyi bir kenara bırak diyelim ki sen Trabzonsporlu herhangi birisin; Şenol Güneş'sin... Sen Galatasaray- Fenerbahçe derbisini seyretmek istemez misin; Şenol Güneş olarak. Maçı seyredemeyecek. Kendi takımının maçı olduğu gün o maçı mı seyredecek? Sadri Şener nasıl seyredecek? Böyle bir şey olur mu? İnsanların haklarını elinden alıyorsun, Trabzon'u gündemden düşürüyorsun. 'Trabzon'u takımdan saymadığını' ilan ediyorsun.
Gelecek pazartesi burada oturacağız; sen bana Trabzon'un, Şampiyonlar Ligi maçını mı soracaksın, Galatasaray-Fenerbahçe derbisini mi soracaksın!.. Ben biliyorum neyi soracağını... Çünkü öbürünü sorsan ben de cevap versem kimse okumaz.
Röportaj: Bülent Can